AMASYA GENELGESİ

Bugün Amasya Genelgesi’nin 91.yıldönümü. Yani ulusal bağımsızlık mücadelesinin yapılacağının tüm yurda duyurulduğu gün. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ilk yapıtaşı olan Amasya Genelgesi’nin önemini anımsamaya ve anlamaya bugünlerde daha çok gereksinmemiz var. Sabahleyin gazetelerin çoğuna baktım, böylesine önemli bir günle ilgili köşe yazısı ve haber aradım, nafile! Gün boyu televizyonlarda Amasya Genelgesi ile ilgili bir programa rastlarım diye umutlandım, ne yazık ki yok.

Mondros Ateşkes Antlaşması ile emperyalist işgale uğrayan, bölünüp parçalanan yurdumuzun bu durumuna karşı kayıtsız kalan Padişah ve İstanbul hükümetinin yaydığı umutsuzluğa karşı ulusal bir haykırış olan Amasya Genelgesi, genel hatlarıyla şöyleydi:

“1- Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.
2- İstanbul'daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum ulusumuzu yok olmuş gibi gösteriyor.
3- Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
4- Ulusun durumunu ve davranışını göz önünde tutmak ve haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden kurtulmuş ulusal bir kurulun varlığı çok gereklidir.
5- Anadolu'nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas'ta ulusal bir kongrenin tez elden toplanması kararlaştırılmıştır.
6- Bunun için bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazanmış üç delegenin olabildiğince çabuk yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
7- Herhangi bir kötü durumla karşılaşılabileceği düşünülerek bu iş, ulusal bir sır gibi tutulmalı ve delegeler gereken yerlere kimliklerini gizleyerek gelmelidirler.
8- Doğu illeri adına 10 Temmuz'da bir kurultay toplanacaktır. O güne kadar öteki il delegeleri de Sivas'a ulaşabilirlerse Erzurum Kongresi'nin üyeleri de Sivas'ta yapılacak genel toplantıya katılmak üzere yola çıkarlar.”
Genelgeyi imzalayanlar: Mustafa Kemal, Hüsrev (Gerede), Kazım (Dirik), Ali Fuat (Cebesoy), Hüseyin Rauf (Orbay)’tur. Genelge, imzalandıktan sonra Konya'da bulunan Ordu Müfettişi Cemal Paşa ile Erzurum'da Kazım Karabekir Paşa'nın da onayları alınarak 22 Haziran 1919 tarihinde ilgililere duyuruldu.
Genelge, yayımlanmadan dört gün önce Mustafa Kemal tarafından yazılıp Trakya’ya bildirilmiştir. Zaman zaman yazılı ve sözlü basında Atatürk’ün yol arkadaşlarıyla aralarının açılmasının nedeni, birtakım uydurma olaylarla açıklanmaya çalışılır. Burada amaç, Atatürk’ü üstü kapalı suçlamaktır. Amasya Genelgesi gibi önemli bir ulusal irade beyanının imzalanması sırasında neler olmuştur? Bu sorunun yanıtını Mustafa Kemal, Söylev’de veriyor:
“Ben yazının yeni gelen arkadaşlarca da imzalanmasını istedim. O sırada Rauf Ve Refet Beyler benim odamda, Fuat Paşa başka odada bulunuyorlardı.
Rauf Bey, konuk olduklarından bu yazıya imza koymak için kendinde bir ilgi ve yetki görmediğini, incelikle söyledi. Bunun tarihsel anı değerinde olduğunu ileri sürerek imza etmesini söyledim. Bunun üzerine imza etti.
Refet Bey imzadan çekindi ve böyle bir kongre toplamaktaki amaç ve yararı anlayamadığını söyledi.
İstanbul’dan beri yanımda getirdiğim bu arkadaşın –tuttuğumuz yola göre- anlaşılması pek kolay olan bir konuda açığa vurduğu düşünüş ve duyuş biçimi bana çok acı geldi. Fuat Paşa’yı çağırttım. Paşa, düşüncemi anlayınca hemen imza etti. Fuat Paşa’ya Refet Bey’in çekinme nedenini anlayamadığımı söyledim. Fuat Paşa, Refet Bey’i oldukça sıkı bir sorguya çekince Refet Bey yazıyı eline alarak kendine özgü bir im koydu. Öyle bir im ki bunu bu yazıda bulmak biraz zordur.
Buyurun, isteyen inceleyebilir.
Baylar, gereksiz gibi görülebilen bu açıklama, sonraki yıllar ve olaylarla ilgili birtakım karanlık noktaları aydınlatmaya yarar düşüncesiyle yapılmıştır. (Söylev, TDK Yayınları, 1978, s.25)” Atatürk’ün Genelge’nin imzalanma aşaması ile ilgili açıklamaları sanırım yorum gerektirmez.
Mustafa Kemal Atatürk, olanaksızlıklar içinde büyük güçlüklere göğüs gererek kurtuluş mücadelesini ilmek ilmek örerken İstanbul Hükümeti de boş durmuyordu. Kurtuluş Savaşı’na muhalefetiyle tanınan İçişleri Bakanı Ali Kemal’in 23 Haziran 1919’da valiliklere gizli olarak gönderdiği yazı aşağıdadır.
“Mustafa Kemal Paşa büyük bir asker olmakla birlikte, bugünün siyasasını o ölçüde bilmediği için, olağanüstü yurtseverlik ve çaba göstermesine karşın, yeni görevinde hiç başarılı olamadı. İngiliz olağanüstü temsilcisinin isteği ve üstelemesi üzerine görevinden alındı ve alındıktan sonra yaptıkları ve yazdıkları ile de bu kusurlarını daha çok açığa vurdu. Reddi İlhak dernekleri gibi, Karesi (Balıkesir) ve Aydın dolaylarında Müslüman halkı haksız yere kırdırmaktan ve böyle bir durumdan yararlanarak halkı haraca kesmekten başka iş göremeyen buyruk dinlemez, saygısız ve yasadışı kurulan birtakım kurullar için öteden beri çektiği tellere de siyasadaki yanılgılarını yönetimde de artırdı. Adı geçenin İstanbul’a getirilmesi Harbiye Nazırlığını ilgilendiren bir görevdir. Ama Dahiliye Nazırlığının size kesin buyruğu, artık o kişinin görevinden çıkarılmış olduğunu bilmek, kendisiyle hiçbir resmi işleme girişmemek, hükümet işleriyle ilgili hiçbir isteğini yerine getirmemektir. Bu yönergeye uygun iş görmekle ne gibi sorumlulukların ortadan kalkacağını anlayacağınızı biliyorum. Bu önemli ve korkulu dakikalarda görevli olsun, halktan olsun, her Osmanlıya (tüm Osmanlı yurttaşlarına) düşen en büyük ödev, barış konferansınca alınyazımız üzerine karar verilirken ve beş yıldır yaptığımız deliliklerin hesapları görülürken artık aklımızı başımıza devşirdiğimizi göstermek; akıllıca ve öngörüşlü davranışlara uymak; parti, mezhep, ırk anlaşmazlıklarını gözetmeksizin herkesin yaşamını, malını, ırzını korumakla uygarlık dünyası karşısında bu yurdu bir daha lekelememek değil midir? (Söylev, TDK Yayınları, 1978, ss. 26-27)”
Yukarıda Kurtuluş Savaşı sırasında üç farklı tavır görülmektedir. Birincisi Atatürk’ün, bağımsızlık için kararlı ve ulusuna güvenen inançlı tavrıdır. İkincisi, Rauf ve Refet Paşaların kararsızlığıdır. Üçüncü ise, Ali Kemal’in İngilizlerin istekleri doğrultusunda davranmasıdır. Yurdumuzun içte ve dışta siyasal açıdan zor durumda olduğu günümüzde siyaset sahnesinde olan kişileri ve anlayışları, doksan bir yıl öncesinin siyasal yaşamına uyarlayın bakalım, ortaya ne çıkar?
Adil Hacıömeroğlu
22 Haziran 2010
Not: Yazılarımı http://adiladalet.blogspot.com adresinden okuyabilirsiniz.

5 yorum:

  1. Ülkemiz üzerinde oynanan emperyalist oyun , bu gün de aynı şekilde devam etmektedir . Yıldönümünde Amasya genelgesini tekrar hatırlattığınız için teşekkür ederim .

    YanıtlaSil
  2. Adil bey yazınızda herşeyi çok güzel dile getirmişsiniz. İnsanları, halkı ve kimseyi önemsemeyen bir hükümetle karşı karşıyayız maalesef. Medya çoğunluğu kendilerinin istediklerini yayınlatabiliyorlar. Hala pembe tablo göstermeye çalışıyorlar. o zamanki yanlış zihniyetler yine siyaset sahnesinde sanki tarih tekerrür ediyor. Millet herşeyi unutuyor maalesef.Umarım halkımız uyanıyordur. Yoksa çok geç olacak.

    YanıtlaSil
  3. Çok doğru bir saptama Adil Bey,evet biz bu filmi daha önce görmüştük.Unutturup unutturup karşımıza getiriyorlar.Ama hesaba katmadıkları,hepimizin balık hafızalı olmadığı...Unutmamış ve unutmayacak olanlar da var bu ülkede...Biz uyanık olmazsak,empeyalistler,oyuncuların adını değiştirip hep yeni versiyonuyla gelecekler karşımıza...Düşündürücü ve güzel bir yazıydı,teşekkürler.Bedriye GÖRSON

    YanıtlaSil
  4. Bugün 91 yıl önceki Amasya Genelgesi'nin şartları yeniden oluşmuş, Ulusal Bağımsızlığımız, daha Atatürk'ün cenazesi soğumadan, Atatürk'ün ölümünden 25 gün sonra Türkiye ile ABD arasında 5.Aralık 1938 yılında yapılan Ticari Anlaşma (gizli) ile tehlikenin içine atılmış ve bugün yurdumuz fiilen gizli bir işgal altına sokulmuştur. Emperyalist devletlere verilen her taviz, ülkemizin bağımsızlığını kağıt üzerinde bırakmış, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk dış ticaret Anlaşmasının yapıldığı ve ilk dış borçların alındığı 1838 Türk-İngiliz Ticaret Anlaşması ve devamındaki Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla açık pazar hale getirilme projesi, günümüz eşbaşkanları yoluyla Vatan topraklarının ve Milli Servetlerimizin alenen yabancı devletlerin temsilcilerine ve tekellerine satışına, ülkemizin yabancılara açıkça peşkeş çekilmesine ve Ulusal Bağımsızlığımızın yokedilmesi sürecinin hızlandırılmasına yol açmıştır.

    YanıtlaSil
  5. Çok yerinde bir tespitiniz var hocam. Evet, neden biz 2021 yılı 23 Haziran'ında dahi Amasya genelgesini değil de, Sedat Peker'i konuşuyoruz? Magazinsel olan tarihsel olanın, göreli olan doğru olanın yerine nasıl geçti? Ve bu zihinsel paradigmayı aşmadan, neyi ne kadar değiştirebiliriz? Üçüncü Dünya savaşı zihinlerde yaşanıyor!

    YanıtlaSil