ATEŞLE DANS

2010 Mayıs’ı ülkemiz açısından önemli olayların yaşandığı bir ay oldu. Ülkemizin dış politika ve güvenlik siyasetinde önemli değişimlerin yaşandığı bir döneme girdik. Birçok rastlantıların(!) üst üste geldiği bu dönemde Türkiye, çözülmesi zor sorunların da içinde buluverdi kendisini.

RTE’nin Davos’tan sonra bölgesel liderliğe soyunması, Türkiye’yi ilginç olayların içine sürüklüyor. Türkiye ve Brezilya’nın, İran’ın nükleer programı ile ilgili arabuluculuk yapması, dünya kamuoyunda dikkat çekti. Uranyum takası konusunda anlaşma sağlandı, derken ABD’nin bu girişime karşı çıkmasıyla her şey ters yüz oldu. Bu girişimler sürerken bölücü terör örgütünün eylemlerinin hızla tırmanması ise önemli bir rastlantıdır.

Davos’tan sonra bir süre sessiz kalan İsrail, büyükelçimizin alçak sandalyeye oturtulması ile krizi tırmandırdı. Yine İskenderun’da altı askerimizin şehit edilmesiyle gemi baskınının art arda olması manidardır. Terörün boyut değiştirmesi ve eşzamanlı gelişen siyasal olaylar, yalnızca “rastlantı” denilerek geçiştirilemez. Türkiye ile ilgili büyük bir oyun sahneleniyor. Bu oyunda kimin aktör, kimin figüran olduğunu ise zaman gösterecek.

Mavi Marmara ve diğer gemiler, Gazze ablukasını kırmak için yola çıktığında birçok kişi, bu sonucu üç aşağı beş yukarı tahmin etmekteydi. Gazze seferine, her ne kadar uluslararası bir girişim görünümü kazandırılmaya çalışılsa bile kurgusu ve uygulanması bakımından Türkiye’ye ait bir eylem planıydı. Hükümet, bu girişimi başından beri desteklemiştir. Hem de sonucun böyle olacağını bile bile. Böylesine anlamlı ve yaratacağı siyasal sonuçlar bakımından önemli bir girişim için güvenlikle ilgili diplomatik önlemleri almayan AKP hükümeti, bu sonuçtan sorumludur. Göz göre göre gemilerdeki kişiler ölümün kucağına itilmişlerdir.

İsrail’in açık denizde yaptığı bu korsanlığın, yasadışılığın insanca bir izahı yoktur ve olamaz da. İsrail devleti, yıllardır sivillere karşı acımasız bir katliam uyguluyor. İnsan hakları hak getire. İsrail’in en önemli politikası, bölgede yeni düşmanlar yaratarak şiddete dayalı askeri anlayışını sürekli diri tutmak. Bölgede kalıcı bir barışın uygulanması, hem İsrail’in hem de anti demokratik yönetimlere sahip Arap devletlerinin işine gelmez. Filistin’de Yaser Arafat’ın ve El Fetih’in bertaraf edilmesinin nedeni de budur. Çünkü hem bağımsızlıkçı hem de modernleşmeden yana bir Filistinli yönetim sadece İsrail’e değil, çağdışı Arap rejimlerine de zarar verirdi. İşte, Hamas böyle bir sürecin sonucudur.

AKP’nin ve yandaş kuruluşlarının Hamas sevdasının (Filistin sevdası değil bu.) nedeni nedir öyleyse? Türkiye’deki devrimciler/solcular yıllardır Filistin davası için çırpınırken sizler neredeydiniz? Bazı medya mensupları ve öğretim üyeleri önemli tespitler yapıyormuşçasına tarihsel bilgi körlüklerini de sergiliyorlar. Sanki Filistin davasına Türk kamuoyunun ilgisi yeniymiş gibi. “İlk defa sivil Türk vatandaşları sınırlarımız dışında İsrail kurşunlarına hedef oldular.” Bunu bir milatmış gibi gösterme gayreti ise büyük bir bilgisizlik. “Bora Gözen, Kerim Öztürk, Cafer Topçu, Ali Kiraz, Gürol İlban, Şükrü Öktü, Ahmet Özdemir ve Yücel Özbek” bu adları anımsayanınız var mı? 25 Şubat 1973’te Trablus yakınlarındaki Nahr el Bared (Soğuk Nehir)’de Filistin davası uğruna İsrail’in kurşunlarıyla can veren ilk Türk vatandaşlarıdır bu kişiler. Yirmili yaşlarında şehit olan bu cesur yüreklerin adları niçin sokaklara, caddelere verilip yaşatılmaz? Eğer hükümet yetkilileri Filistin konusunda samimiyseler bu şehitlere sahip çıkarlar. Ancak dünyadaki ve ülkemizdeki siyasal olaylara Soğuk Savaş döneminin bilinçaltıyla bakan, BOP eş başkanlığıyla yön vermeye çalışan bir anlayışın Filistin olayını anlaması olanaksızdır.

Irak’ta yüz binlerce kişinin öldürülmesine sessiz kalanların Gazze sevdası ilginçtir. Amaç Filistin değil, İslamcı örgütlerdir. Mavi Marmara gemisine yapılan İsrail baskını insanlık dışıdır. Sivil vatandaşlara yönelik silahlı saldırı zalimcedir. Gazze’de tecrit edilen Filistinlilere yardım etmek büyük bir insanlık görevidir. Ancak Filistinlilere yardıma gidenleri, ölümün kucağına atmak da doğru değildir, kabul edilemez. Hele bu konuyu iç politika malzemesi olarak kullanmak da ayıptır. Gecenin yarısında Ankara ve İstanbul’un havaalanlarında nöbetçi bakanlar bulundurarak siyasal şov yapmak art niyetliliktir. İsrail’e siyasal ve ekonomik yaptırıma yanaşmayacaksın, sonra da kalkıp kürsülerden atıp tutacaksın. Tehditler savuracaksın. Halka şirin görünmek için büyük büyük laflar edeceksin. AKP hükümeti, öncelikle bu insanları savunmasızca göz göre göre ölümün kucağına nasıl gönderdiğinin hesabını vermelidir. Eğer RTE, İsrail’in bu zalimliğini gerçekten dünyaya anlatmak istiyorsa Amerikalı Yahudilerin göğsüne taktığı “Üstün Cesaret Ödülü”nü çıkarmalıdır. Ofer’e ihaleler vererek, mayınlı arazileri İsrail’e kiralayarak, İsrail’le Davos sonrası birçok askeri tatbikat ve askeri ihalelere imza koyarak İsrail karşıtlığı olmaz.

Kamuoyu yoklamalarında hızla oy yitiren AKP, böyle bir fırsata dört elle sarılmıştır. Yine gündem değişti. Ekonomik sıkıntılar unutuldu. Kılıçdaroğlu rüzgârının önü kesilmeye çalışılıyor. Terör saldırılarında şehit olan askerlerimiz unutturuluyor. Şehit cenazelerine tepkisiz kalan kesimler, Gazze için yırtınıyorlar. İskenderun’da hain saldırı sonucu yitirdiğimiz Mehmetçiklerimiz için de havaalanlarında nöbetçi bakanları görmek isterdik. Ayrıca İskenderun saldırısının yurtdışı boyutu da araştırılmalıdır. Bu konuda herkesten duyarlılık beklemek Türk Ulusu’nun hakkıdır. Bu toz duman içinde Ergenekon kapsamında yeni gözaltıların olması da dikkat çekicidir.

İsrail, Türkiye’ye karşı çirkin bir davranışta bulunmuştur ve bu, karşılıksız kalmamalıdır. Türkiye, bu gibi fiili saldırılara ses çıkarmazsa, karşılık vermezse bu coğrafyada yaşayamaz. Büyük devletler, oldubittilere izin vermezler. Eğer İsrail’in yapığı bu davranış yanına kar kalırsa devamı da gelir. Önümüzdeki günlerde İsrail’le bölücü örgütün ilişkileri iyi gözlenmelidir. Bölücü terörde biçim ve hedef değişiklikleri beklenmelidir.

Türkiye; aklıselimi, büyük devlet refleksiyle bu sorunun üstesinden gelirse Ortadoğu’da yeni bir dönemin başlayacağı muhakkaktır. İsrail’in haydutluğunu durduran Türkiye, bölgenin lideri ve dünyanın da önemli bir gücü olur.

Adil Hacıömeroğlu
3 Haziran 2010
Not: 7 Haziran 2010 tarihli Ulus ve Kent Yaşam gazetelerinde yayımlanmıştır.
Yazılarımı http://adiladalet.blogspot.com adresinden okuyabilirsiniz.

5 yorum:

  1. Önemli tesbitler yapmışsınız Adil bey . Haklısınız , hepimiz biliyoruz ki ; ülkemiz üzerinde büyük oyunlar oynanmaktadır . Bunun karşısında , biryerlerde yine bazı oyunlar kurgulanmaktadır , Santranç gibi . Bu arada olan , masum sivillere olmaktadır . Çoluk çocuk pikniğe gider gibi savunmasız insanların o sıcak sulara doğru yol almalarını anlayabilmek zor . Hemen ertesi gün , ülke sınırları içinde o kadar yabancı bayrağın ortaya çıkıvermesini de anlayamıyoruz . Herşey karma karışık , bu yüzden yapılan açıklamalar da birbirinin tam tersi olabiliyor . Çok teşekkür ederim olaylara duyarlı yaklaşımınız için .

    YanıtlaSil
  2. Bu kendine müslümanlarla ancak bu kadar olacağı belliydi. Yazık devletimizin içine düşürüldüğü duruma. Elde var hüzün...

    YanıtlaSil
  3. Yazınız çok güzel olmuş Adil bey.
    Biz büyük bir ulusuz. Büyük bir Türkiyeyiz.
    İsrailin yaptıklarına tepkisiz kalmamalıyız.
    Türk ulusunun üzerine büyük oyunlar, planlar tezgahlanmaktadır. İsrailin mallarını kullanmayarak, şımaran israili dize getirebiliriz. Pkk.yı İsrail kullanmaktadır. Üssümüze yapılan saldırı da bunu kanıtlamıştır.
    Olan yardım götürenlere ve şehit olan askerlerimize olmuştur. Bu unutulmamalıdır. Hükümet de dikkatleri ergenekon gözaltılarına çekerek, gündemi değiştirip, oylarını yükseltme çabasındadır. İnsanların güvenliğini sağlamak hükümetlerin görevidir.Önemli olan vatandır. Halk olarak, ulus olarak dikkatli olmalıyız. Üzerimize oynanan oyunlara karşı daima tetikte olmalıyız.

    YanıtlaSil
  4. İsrail’in en önemli politikası, bölgede yeni düşmanlar yaratarak şiddete dayalı askeri anlayışını sürekli diri tutmak. Bölgede kalıcı bir barışın uygulanması, hem İsrail’in hem de anti demokratik yönetimlere sahip Arap devletlerinin işine gelmez.
    Adil bey, yukarıdaki değerlendirmeniz çok doğru. Ayrıca toplumsal tarih açısından "savaş"larda hiç bitmez.
    Türkite, Filistin dahil hiç bir ülkeyi gözardı edemez. Filistin, Türkiye açısından her bakımdan önemlidir.
    Osmanlı İmparatorluğu dağılırken Ortadoğu coğrafyasını İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya çizdi.
    Sonra İşin içine ABD ve İsrail'de katıldı devlet olarak.
    İsrail'i güçlü kılan esas anlamda ordusu değil hedefleridir. Hedefiniz net ve kararlıysanız 80 kişiyle 800 bin kişiye kafa tutttuğunuz gibi yenersiniz de...

    YanıtlaSil