GİZLİ HESAPLAR

Anayasa değişikliyle ilgili halk oylaması yaklaştıkça ülkemizdeki siyasal tansiyon da yükseliyor. 12 Eylül, otuz yıl önce ülkemizin siyasal yaşamı için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu 12 Eylül de ulusumuzun siyasal geleceği açısından çok önemlidir. Halk oylamasının sonucunun “evet” çıkması ülkemizin bir siyasal meçhule yolculuğunun da dönüm noktası olacaktır.

Türkiye’nin siyasal rotası, 12 Eylül darbesiyle küresel güçlerin güdümüne girmiş, siyaset üzerinde iç dinamiklerinin rolü azalmıştır. Ayrıca hemen hemen tüm demokratik kurumlar çökertilmiştir. Siyasal yaşama yeni bir yön, yeni bir anlayış getirilmiştir. 1980 askeri darbesi, ülkemizin siyaset ve toplum yaşamına iki önemli armağan bırakmıştır: Bölücülük, irtica. Bu iki gücü, darbe sonrası siyasal yaşamın başlıca belirleyicileri olarak da saymak gerekir.

Bu iki siyasal gücün ortak özellikleri, Atlantik ötesindeki küresel aktörün kontrolünde bulunmaları ve Cumhuriyet’in kuruluş anlayışına karşı olmalarıdır. Bu nedenledir ki Cumhuriyet’e karşı bir tavır söz konusu olduğunda bunları ittifak durumunda görmek şaşırtıcı değil.

12 Eylül’de yapılacak anayasa değişikliği öncesi, irticacılarla bölücülerin gizli/açık işbirliği yapmaları karşısında şaşırmamak gerekir. Amaçları, Cumhuriyet’in temel dayanaklarını sarsmak, 1920 öncesi koşullara dönmektir.

İktidar partisi her ne pahasına olursa olsun anayasa değişikliklerini, halk oylamasından geçirmek zorundadır. Çünkü yıllardır arzuladıkları Cumhuriyet’ten “rövanşı alma” fırsatıdır bu. Bu nedenle de “Evet!” oylarının çok çıkması için siyasal açıdan mubah olan/olmayan tüm yöntemlerini kullanmaktan da geri durmuyorlar. ABD’de bulunan cemaat lideri, “Referandumda ölü ya da diri herkes ‘evet’ oyu vermelidir.” diyerek anayasa oylamasının kendileri bakımından ne denli önemli olduğunu duyuruyor. Ayrıca mubah olmayan yollar da burada öneriliyor.

Yaz mevsimiyle birlikte artan terör olayları birden kesiliyor. Bölücü örgüt ramazan ayı boyunca eylemsizlik kararı aldığını açıklıyor. Terörle birlikte azalan “evet”ler, terörün bitmesiyle yükselişe geçiyor. Çünkü terör, siyasal gündemden düşüyor. Gündem hızla değişiyor. Terörün yerini kısır çekişmeler alıyor. Ülkemizin her mahalle ve köyündeki kahvelerde konuşulabilecek siyasal derinlikten yoksun daha çok da kişisel konular, siyasetin ana malzemesi oluyor. Terör dışındaki ülke sorunları da siyasal gündeme ustaca taşınamıyor. Miting meydanlarındaki tartışmaların özeti: “Saksağanın kuyruğu suya değdi mi, değmedi mi?”

Bölücü örgütün eylemsizlik kararı almasından sonra gündeme, hükümetin bölücü başıyla görüştüğü iddiası düşüyor. İktidar kanadı, önce inkâr ediyor görüşmeyi. Sonra üstü kapalı kabul ediyor. Cumhurbaşkanı ve başbakan konuyla ilgili açıklamalarında bölücü başıyla bazı devlet kurumlarının görüşebileceğini söylüyorlar. Yine iktidar partisinden birtakım sözcüler, kendilerinin görüşmediklerini, ancak ilgili devlet kurumlarının görüşmesinin de normal olduğunu açıklıyorlar.

Bölücü başıyla görüşen bu devlet kurumları kime bağlıdır? Bu kurumlar, kimlerden emir alarak görevlerini yaparlar? Eğer, bu kurum yetkilileri hükümetin iradesi dışında bir şey yapıyorlarsa suç işliyorlar? O zaman hükümet, gerekeni yapmalı. Sizin haberiniz olmadan böyle bir görüşmenin olması olanaklı mı? Olanaklıysa o zaman siz ne iş yaparsınız orada?

“Ben görüşmedim, bir devlet kurumu görüşmüştür.” sözü beni yıllar öncesine götürdü. 12 Eylül öncesinde para ve enerji dar boğazında sıkışan Türkiye, Bulgaristan’dan elektrik almak zorunda kalınca o zamanki iktidar, muhalefetin sert eleştirileriyle karşılaşmıştır. Zamanın başbakanı Demirel: “Bulgaristan’dan yazın biz elektrik alıyoruz, kışın da onlar bize veriyorlar.” diyerek tarihi (!) bir söze imza atmıştı.

Peki, görüşmede amaç nedir, tam da ülke yaşamsal bir anayasa değişikliğine giderken? Terörü bitirmek midir istenen? O zaman neden şimdi? Halk oylamasını boykot edeceğini söyleyen BDP’yi “evet” oyu vermeye ikna etmek midir asıl hedef? Bizce “evet”leri artırma manevrasıdır amaçlanan.

Durum böyleyse PKK’nın “evet” demesi karşılığında bölücü başına ne vaat edilmiştir? Özerklik mi? Af mı? Yoksa ikisi birden mi? Siyasal çıkarlar için bu tarz yollara başvurmak ne kadar ahlakidir? İlerde devleti zora sokacak, siyasal ve toplumsal yaşamı son derece olumsuz etkileyecek böylesi bir tavrın sonuçlarına iktidar partisi katlanmalıdır.

Unutulmamalıdır ki devlet, toplumsal birliğin ve güvenliğin hukuksal çatısıdır. Bu çatıyı günlük siyasal kazançlar için çatırdatmaya hiçbir kişinin ya da siyasal grubun hakkı yoktur. Devletin kuruluşu, çetelerin yok edilmesi içindir. Çete olunca devlet olmaz.

Adil Hacıömeroğlu
26 Ağustos 2010
Not: 30 Ağustos 2010 tarihli Ulus Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazılarımı http://adiladalet.blogspot.com adresinden okuyabiliriniz.

7 yorum:

  1. Demokrasi deniyor ancak ortada demokrasi yok. En küçük bir demokratik anlayış yok. Bolca olan tek şey kaba saba üsluplar. Konuşan herşeyi söyleyen ama asla dinlemeyenler. Bunun adı da olsa olsa faşizim olur.
    PKK nın referanduma evet diyecek olması çok düşündürücü. Bu ülke çok fazla şehit verdi ve de bu toplumun pkk yla birlikte aynı görüşte olup evet diyecek olması çok büyük acı. Dilerim ben yanılırım. Yoksa düşünülmeden verilecek oylar ülkeyi tam anlamıyla mürtecilere teslim etmek olacak. MUZO

    YanıtlaSil
  2. AYAS
    Kapitalist ülkelerin manavrası rotayı çıkarları doğrultusun da yönlendiriyorlar,işbirlikcilri desteği ile ABD.sandıktan "HAYIR" oyunun çıkmaması için gizli planların içinde gölge oyunu terör eylemlerine mola veriyormuş gibi! ve de sandıkta halkın iradesi yansımaması,beş sene daha aynı iktidarla al gülüm ver gülüm misali)HAYIR'lı seçim kampanyalarında partiler arası paslaşma sistemin oyunu halka anlatılan ne ? halkın beklentisi ve aydınlanması için hiç bir eylem yok model aynı model hızla dönüştürülmek istenen ÜLKEM in çıkarları ve BAĞIMSIZLIĞI...TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE ÖZLEMİYLE...

    YanıtlaSil
  3. Türk halkı ,canavar kendini yutunca nasıl bir şey yarattığını anlayacak,umarım bu duruma gelmez.Ölü,diri kullanabildikleri her şeyi kullanıyorlar,bakalım ne elde edecekler de diyemiyoruz ,çünkü böyle bir lüksümüz yok aslında.

    YanıtlaSil
  4. Sevgili hocam,Yazılarınızı ilgiyle okuyorum yüreğinize sağlık,Refarandum çalışmaları sanki çatışmaya dönüştürülmek isteniyor ! Taksimde ATATÜRK Anıtına çıkıp şapka giydirmek çok tahrik edici bir davranış kınıyorum,sonucu HAYIR Olsun,Nice onurlu mücadeleler sonucu,onurlu zaferlere imza atmış,Asaletinden sabırlı ve dirençli bir davranış gösteren,Ulusumuzun,30 Ağustos Zafer bayramı kutlu olsun.Mehmet Ercan

    YanıtlaSil
  5. HAYIRLI geceler,aklınıza,yüreğinize ve kaleminize sağlık..Ulusumuzun 30 Ağustos ZAFER BAYRAMI kutlu olsun.
    Belgin ÇINAR

    YanıtlaSil
  6. Anlatılanların hepsini oylamadan bu güne kadar ne denli gerçek olduğunu gördük türk toplumu olarak mücadelemizi dahada artırarak seçimlere kadar sürdürüp devlet idaresiyle uzaktan yakından alakası olmayan bu iktidarın sonunu getirmeliyiz saygılarımla..

    YanıtlaSil
  7. Unutulmamalıdır ki devlet, toplumsal birliğin ve güvenliğin hukuksal çatısıdır. Bu çatıyı günlük siyasal kazançlar için çatırdatmaya hiçbir kişinin ya da siyasal grubun hakkı yoktur. Devletin kuruluşu, çetelerin yok edilmesi içindir. Çete olunca devlet olmaz.

    YUKARIDAKİ PASAJINIZ HERŞEYİ ANLATIYOR.SANKİ FETRET DEVRİNİ YAŞIYORUZ.SEVRİ DAYATIYORLAR.MEHMET SEZER

    YanıtlaSil