İŞSİZLİK Mİ, KÖLELİK Mİ?


Gıda, yapı marketlerine ya da büyük giyim dükkânlarına gittiğinizde kasalarda çalışanlarla müşteriler arasında sık sık tartışmaların olduğunu görürsünüz. Özellikle son yıllarda bu tartışmaların arttığını gözlemleyebilirsiniz.

Bu tartışmaların bazıları sabırsız, doyumsuz, para şımarığı kimi müşterilerin haddini, hakkını aşan isteklerinden kaynaklanmakta. Her hangi bir işyerinde çalışan kişiyi özel uşağı gibi görmekte bu zevat. Bu nedenle de incelikten, saygıdan uzak bir davranış biçimi takınmaktalar çalışanlara. Parasının, kaynağı belli olmayan ekonomik güçlerinin verdiği şımarıklıkla karşısındakine kötü davranmayı beceri ve güçlü olmak olarak algılayan yeni varsıllar, neredeyse boğaz tokluğuna çalışmakta olan tezgâhtara saygı göstermenin bir insani gereklilik olduğunun farkında değiller.

Cüzdanın gücüne göre toplumsal statünün kazanılmaya başlanıldığı ülkemizde sosyal kaynaşma da bu nedenle olamamakta. Oturulan mahalleler, yemek yenilen lokantalar, alışveriş yapılan mağazalar farklılaşmakta. İzlenen liberal politikalarla tüketime odaklı yeni bir varsıl sınıf ortaya çıktı. Bu sınıfın zenginliği genellikle iktidar olanaklarıyla beslenmekte. Yani bu servetlerde emek ve alın terinin olduğundan söz edilemez. Emeksiz gelen paralar; sömürülen, hakkı yenen, alın teriyle yaşama tutunmaya çalışanlara baskı ve gösteriş amaçlı olarak kullanılmakta.

Üretime dayanmayan, genellikle devlet olanaklarıyla zenginleşen bu yeni zümrede zevksizlik de diz boyu. Büyük mobilya mağazalarına gittiğinizde cicili bicili, bol taşlı, boncuklu oturma gruplarının çokça olduğunu görürsünüz. Zevksizlik inanılmaz boyutlarda. Her şeyin büyüğü, çoğu, gösterişlisi makbul. En büyük ev, en büyük araba (Kentlerimiz traktör diye adlandırılan ciplerden geçilmiyor.); çok para, gereksinim ötesi yüklü alışverişler, bol israf…

Tezgâhtarlarla müşteriler arasındaki anlaşmazlığın ikinci tarafına gelelim. Son yıllarda uygulanan liberal politikalarla çalışanların hakları neredeyse yok edildi. İş güvencesi sözde kalmakta. İşini beğenmeyene kapı gösterilmekte. Çünkü çalışmak için kuyrukta bekleyen on binler var. İşsizliğin çığ gibi büyüdüğü bir ülkede emek de ucuzluyor. İşyerlerinin çoğunda insanlar asgari ücretle sosyal haklardan mahrum olarak çalışmakta. Bu nedenle de çalışanlar mutsuz. Daha iyi koşullarda iş bulmak için çabalamaktalar. İyi olanaklarla iş bulunduğunda hemen iş değişikliği yapılmakta. Bu durum işte uzmanlaşmayı, çalışanların işlerine odaklanmasını engellemekte. Sevilmeyen bir işte çalışmak, iş verimini düşürmekte. “Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş.” atasözü boşuna denmemiş.

Çalışanların en büyük sorunlarından birisi de çalışma sürelerinin çok fazla olması. Ülkemizde sekiz saat çalışanlar (Bunların da çoğunu memurlar ve devlette kadrolu çalışan işçiler oluşturmakta) neredeyse parmakla gösterilecek. Uzun çalışma süreleri çalışanları sosyal yaşamdan da koparmakta. Çalışma hayatı bir köleci düzeni andırmakta.

İşinde uzmanlaşamayan kişi, müşterisine sattığı ürünle ilgili doyurucu bilgi veremiyor. Müşterilerin çoğu ise hoşgörüsünü, anlayışını, sevgisini, saygısını yitirdiğinden sabırsızca karşısındakini azarlıyor. Hemen hemen her işyerinde tartışmalar, bağırtılar normal karşılanır oldu, sıradanlaştı.

Liberal uygulamalar, halkı hızla köleleştiriyor. İnsanlar köleci bir ortamda çalışmakla işsiz kalmak arasında seçim yapmaya zorlanmakta. İş bulan, iş koşullarına bakmadan durumuna şükrediyor. Örgütsüz toplumda hak aramak kimsenin gündeminde yok. Bu nedenle de toplumun ortak ekonomik kaynakları açıkça soyulurken hesap sorma yok. Yolsuzlukla büyüyen ekonomi(!) köleci bir yaşam tarzını da dayatmakta geniş kitlelere. Yolsuzluk, yoksulluğu büyütüyor. Yoksullar da yeni efendilerin lütfettiği birkaç lokmaya şükrediyor.

Adil Hacıömeroğlu
12 Ağustos 2011
Not: 15 Ağustos 2011 tarihli Kent Yaşam Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazılarımın tümünü http://adiladalet.blogspot.com dan okuyabilirsiniz.

5 yorum:

  1. SIKÇA YAŞANAN KRİZLER HÜKMEDENLERCE HEP ÖZGÜVENLE TEĞET GEÇİRİLİYOR.ASLINDA HALKI AVAMI ORTA YERİNDEN YARIP %50 YANDAŞ YAPAN İANECİLERLE KORUNUYOR.İKİNCİ VARSIL YANDAŞ ORTA SINIF KISMEN YARILSA DA ASIL KODAMAN MİLLİ BURJUVAZİYİ TARAF YAPIP GERÇEKTEN KRİZLER BURALARDAN TEĞET GEÇİYOR.YEMİN EDERİM Kİ SEMTİNE BİLE UĞRAMIYOR.YÖRÜK MEMED

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize sağlık Adil Bey, tüketim toplumu yaratoldı 1980'den sonra üreten emekçilerin hakları verilmedi, sendikalar emekçi haklarını korurken bastırıldı sindirildi ne emekçiler haklarını koruyabildiler, ne tüketiciler... Günü birlik yaşamlar kredi kartı ile tüketilen alımlar ,borçlular gırtlağına kadar borçlandılar, üretim olmadan tükettiler tıpkı herşeyi tükettikleri ve iktidar değişirse kriz olur diye korkup oylarını verdiler...Şimdi tam bir teslimiyetle köleleik yolunda ilerliyorlar ...Yazınızda o kadar doğru analiz etmişsiniz ki sonunda efendinin lütfettiği birkaç lokmaya şükreder hale geldi...O efendininde kaynakları tükendiğinde ne toprak nede vatan kalacak bunun bilincinde olan bizler acı çekiyoruz, taki diğerleri görene ve isyan edene kadar ...teşekkürler...

    YanıtlaSil
  3. Ne olacak bozuk bir düzenden ne beklenir ki alan memnun olmasa bile veren memnun,kaz yolunduğunu ne bilsin şükrederken.Herkes bir şeyleri paylaşmayı öğrenmiş sokaklar dilenciden geçilmiyor veren verene,kendi başına iş tutturmuşlar.Tanımadığın birinden bir cıgara bir bardak çay içince yine Yarabbi şükür diyor eve tok gidiyor.Banklar kaldırım taşlarını mesken tutmuşlar çakmak bile taşımıyorlar yanlarında nasıl olsa taşıyanlar var.Ne güzel bir ülkemiz var herkes içiçe,istediğin zaman istediğinle konuşup birbirinizin haline gülebiliyorsunuz bile.Bir anda açlık sefalet unutuluyor tüm sokaklar ev gibi.Bayılıyorum bu insanlara Tanrı onları korusun hep şükretsinler..

    YanıtlaSil
  4. Kolay yoldan kazanılan değerini nasıl bilsinler ki.....sonradan görmelerle doluyuz,yönetenler birilerini olayacakları kadar servet edindirdiler,öbür tarafda aylarca çalışıpda ücretini alamayanlar o kadar fazla ki,işden çıkamıyor alacaklarını alamayacak korkusuyla,bir umutla işi gidiyorlar,bu durumda müşteriye hizmetlerinden ne beklenir.....mağdur daha kötüye gitmekte,yönetenler pembe gözlüklerini çıkarıp ta kendi ülkesinin açlarınıda görsünler...yol parası yok diye işi gitmek için saatlerce yürüyenler.....yurdumun insanı zorda insanca yaşamak çok zor....! Adil bey harika,doğrularla dolu bir yazı.....teşekkürler....fatma öztürk

    YanıtlaSil
  5. köleleştirilen insanlar,uyuşturulmuş eroınmanlar gibisahiplerine boyun eğip onların savunuculuğunu yapmakta.siz onları eğıtmekte zorlanıyorsunuz çünkü onların anasına soğün ama efendilerine asla süz etmeyın çünkü tüm geri kalmış toplumlarda olduğu gibi bizdede insanların kendı çıkarlarını göremeyecek kadar körleştiğini görüyoruz

    YanıtlaSil