KILAVUZLARA BAK!



Kendisine kök arayan AKP, Menderes ve Özal’la bu eksikliğini gidermeye çalıştı geçtiğimiz yıllarda. Menderes, Özal ve RTE’ nin fotoğraflarının altına “demokrasi kahramanları” yazan afişler uzun süre kentlerin reklam panolarında kaldı. Peki, bu üç ismi ortak paydada birleştiren nedir?

Menderes “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağım.” diyerek hem ABD sevgisini hem de ABD’ye bağlılığını ilan etti. NATO görevi gereği askerimizi Kore’ye gönderdi. ABD çıkarları uğruna Mehmetçik’in kanı Kore topraklarına aktı. Yerli sanayiyi ihmal edip köstekleyerek ekonomimizin dışa bağımlı olmasına neden oldu. Lozan’da tarihin çöplüğüne atılan Kapitülasyonlar 1950’den sonra adı değişerek ulusumuzun boynunda kement oldu. Muhalifler türlü uydurma suçlamalarla karşılaştı. İktidarı eleştiren gazeteler kapatıldı, gazeteciler hapishanelere gönderildi. “Vatan cephesi” kurularak ulus ikiye bölündü. Demokratik hareketler polisin şiddetiyle bastırıldı. Amerikan yardımları nedeniyle Türk tarımı ilkel düzeyde bırakıldı. Milletvekillerine hitaben “Siz isterseniz şeriatı bile getirebilirsiniz.” sözleri ise hiç unutulmadı.

“Ben bu orduyu yedek subaylarla bile yönetirim.” sözü belleklere kazınmıştır Menderes’in.

TBMM’de yalnız DP’li milletvekillerinden oluşan tahkikat komisyonu kurdurdu. Bu komisyonun görevi ise muhalefetin ve basının faaliyetlerini denetlemekti. Muhalefeti, basını, üniversiteyi susturup ülkeyi dışa bağımlı duruma getiren Menderes “demokrasi kahramanı(?)” ilan edilip AKP’nin öncülü sayılıyor, ne büyük rastlantı! Ayrıca “Ben odunu aday göstersem kazanır.” Sözü de bu büyük demokratımıza(?) aittir.

Özal, ülkemizin ikinci “demokrasi kahramanı(?). 24 Ocak kararlarının mimarı. Bu kararlarla ülkemize emperyalist boyunduruk geçirildi. Bunların uygulanması için de 12 Eylül darbesi yapıldı. 24 Ocak’la özelleştirmelerin önü açılarak gümrükler kaldırıldı. Devletin tarımsal üretimi desteklemesi son buldu, cevizden pirince kadar birçok tarım ürününün ithal edilmesinin yolu açıldı. Her alandaki yerli üretim kısıtlandı, yabancı malların tüketilmesi özendirildi. Devlet, tüccar mantığıyla yönetilmeye başlandı. Her türlü kamu hizmeti, devlet zarar ediyor diye ortadan kaldırıldı.

Örgütlü toplum yok edildi. Sendikalar, meslek odaları, üretici birlikleri etkisizleştirildi. “Demiryolları komünizmi, karayolları özgürlüğü (Burada anlatılmak istenen kapitalizmidir.) ifade eder.” sözü de Özal’ındır. Ulaşımın dışa bağımlılığını bu kadar güzel itiraf eden bir siyasetçimiz yoktur sanırım. 1982 anayasasıyla düzenlenen siyasal partiler ve seçim yasasını antidemokratik bir kuşa çeviren de Özal’dır. 1987’de yasaklı siyasetçilerin affedilmemesi için çırpınan da odur. Yani 12 Eylül’ün siyasal yasaklarının sürmesi için turuncu kampanyalar düzenleyen bir büyük demokrattır(?) kendisi. Onu en iyi anlatan ise “Benim memurum işini bilir.” sözüdür.

Şortla askeri birlik denetlemesi ise tarihe geçmiştir Özal’ın.

ABD sevdası, özelleştirmeler, yerli sanayiyi ve tarımı yok etme, ithalatı coşturma, üretim ekonomisi yerine tüketimi teşvik etme, TSK’yı güçsüzleştirme, muhalefeti susturma, yandaşı varsıllaştırma, halkı yoksullaştırma, NATO’nun hizmetinde olma, dini siyasete alet etme, devlet kurumlarını zayıflatma, halkı kamplara ayırarak bölme, antidemokratik uygulamaları yaşama geçirme konusunda birbirinin devamıdır bu üç siyasetçi. Fazla konuşmaya ve yoruma gerek var mı?

Adil HACIÖMEROĞLU

07.04.2012

twitter.com@AdilHaciomerogl

Not: 9 Nisan 2012 tarihli Kent Yaşam Gazetesinde yayımlanmıştır.











8 yorum:

  1. Bizlerde Atatürk'ün kurduğu cumhuriyeti kimse yıkamaz dedik uyuduk.Hadi bizler çoktan uyandık ama hala uyuyanlar var...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. uyuduklaRI İÇİN BUNLARDA ATINI OYNATIYOR

      Sil
  2. Demek oluyor ki bunca geçen yıllardan zamanlardan ülkemiz insanları tüm kurumlar,dersini almamış ki bu gün aynı sorunlar daha beter olarak karşımıza çıkıyor.Bizleri yönetenler kendi akıllarına göre siyasi örgütlenme olarak kendi kendileriyle ülkeyi yönetmeye çalışırlarsa olacağı budur.Ülkemizin idaresi birkaç siyasi parti tekelinde başa geldiklerinde de kanunlarla oynayarak kendi örgütlenmeleri ile sanki aşiret hiyerarşileri gibi ülkeyi hiç kimseye sorumluluk taşımadan yönetmeye kalkarlarsa bir devlet politikası olmayıp hiç kimseye sorumlu olmazlarsa denetimleri olmazsa halk daha çok çeker.Menderesten darbe ile kurtulduk şimdi nasıl kurtulacağız peki.Gözgöre göre bitiyor muyuz?

    YanıtlaSil
  3. Çok doğru tespitler. Geçmiş adeta günümüzün tekrarı gibi. Hep aynı şeyler yaşanmış. Aynı yalanlar da söylenmiş bu arada.
    Ama toplum psikolojisi de çok ilginç her şeyi kolaylıkla yutabiliyor.
    Aklıma çocukluğumun "yerli malı Türk'ün malı herkes onu kullanmalı" sloganı geldi. Oysa şimdi ne olduğuna bakmadan ithal mi ithal hemen saldırıyor insanlar. Toplum olarak bir parça ilkeli ve de duyarlı olabilsek zaten tepkimizi de koyarız ama maalesef... Saygılarımla

    YanıtlaSil
  4. "Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır", der K.Marks. Cahil toplumların demokrasileri ancak böyle iktidarlar çıkarıyor maalesef. Eleştirenlere de jakobenlik suçlaması yaparlar ki, bu dahi cahillere yönelik basit bir aldatmacadır. 'Ne pahasına olursa olsun demokrasi' anlayışı ayrıcalıklı kesimin aceleciliğinden kaynaklanmaktadır. Gerçek budur. Talip Zeki OKUR

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum.Çok güzel özetlemişsiniz...

      Sil
  5. saadet ozdemir14 Nisan 2012 02:08

    Kılavuzunu kargadan seçenin,burnu b... çıkmazmış.Demekki zaman insanları olgunlaştıramadığı gibi,uyandıramıyormuşta.Bu ne aymazlık bu ne duymazlık,kimi kime,kimin malını mülkünü nereye tezgahlıyorlar ve millet neden duymamakta görmemekte bu kadar ısrarcı.Aklın yolu da doğruda birdir.Herşey böylesine açıkken böylesine acıyken,görmedim anlayamadım deme şansıda kalmadı milletin.Tüm ülkenin kaderi uyuyanların eline teslim edildi.milletim memurum işini bilir diyen efendinin milleti,hala neyi bildiğini bilememekte.oysa o çok iyi ezberlediği dersinin,semeresi sayesinde,mirasçılarını iyi eğitti.Bizler ise hala ah vah,tan öteye gidememekteyiz.Bir yerlerde büyük yanlışlar dönmekte,ancak çoğunluk yanlışı doğru zannettiği için,ağıtlar dinmemekte.Umarım sorular yanıt bulduğunda,sorunlar çzümsüz duruma dönüşmemiş olsun.

    YanıtlaSil
  6. Peki bunlara karşı duranlar neler yaptı onun üzerine de bir yazı düşünüyor musunuz? İkinci dünya savaşına girme sebebimiz neydi ki savaş bitmek üzereyken,johnson mektubu ve kıbrıs sorunu üzerine neler yapılmış,demokratik hareketler içerisinde bu yukarda yazdıklarınızın yaptığı gibi değiştirilen yasalara ne kadar sahip çıkılmıştır. Ordudan medet ummadan,sivil parlamento ne zaman kuruldu,Son olarak Atatürk açık ve net olarak neler yapılacağını Nutuk'ta yazdığı halde onu adıyla istismar haline dönen ve ötekileştirmeyi tetikleyen davranışlardan neden kaçınılmadı onların şeriat ve din istismarı varsa demokratik ve laik düşündüklerini sanan da bir olay karşısında hemen Atatürk'e sarılmadan edemiyor. Yani gelene değil getirene bakmalı ve getiren de halk değil Bağımsız Türkiye'nin anlamını bilmeyenler yüzünden.
    Saygılarımla
    Düşünmek ve Paylaşmak Dileğiyle...

    YanıtlaSil