SIFIR SORUNDAN SIFIR KOMŞUYA


                                   
            
       AKP iktidara geldiğinde dış politikada etkin olacağını her fırsatta dile getirdi. Hükümet üyeleri ve Abdullah Gül, leyleği havada görmüşçesine dış gezilere çıktılar. Dış politikaya damgasını vuran ise Davutoğlu’ydu. Önce danışman, sonrasında ise bakan olarak dümenin başındaki adamdı. 

“Komşularla Sıfır Sorun”  diyerek işe başladı AKP hükümeti. Bu arada küresel güçlerin, RTE’ye ve Davutoğlu’na yeni Osmanlıcılık gazı verdikleri de unutulmamalı. Osmanlı’yı diriltme hayali içindeki Türk dış politikası sert kayalara çarpa çarpa güç yitirirken acı gerçekle de yüzleşmekte. Dış politikayı içerde siyasal araç olarak kullanma ve oya dönüştürme isteği ülkemizin uluslar arası alanda saygınlığına zarar vermekte.

AKP iktidara geldiğinde Ermenistan dışında önemli sayılabilecek dış sorunumuz yoktu. Sınırın kapatılmasıyla ekonomik ve siyasal açıdan zor durumda kalan Ermenistan, on yıl önce Azerbaycan’la barışa daha yakındı. Küresel güçlerin isteğiyle Ermenistan’a ödün vererek barış arama ve sınırları açma girişimi, kardeş Azerbaycan’ın küstürülmesine neden oldu. Kültürel, tarihsel ve siyasal açıdan Türkiye’ye en yakın ülke olan Azerileri gücendirmek dış politikada önemli bir öngörüsüzlük ve başarısızlıktır. “Aynı millet, iki devlet” söyleminin, anlayışının zarar görmesi kabul edilemez. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu hükümet. Sonuç mu? Ermenilerle ilişkilerde herhangi bir gelişme yok; ancak Azerilerle ilişkilerimiz biraz soğuk. Azerbaycan’la ilişkileri zayıflatmak Orta Asya’daki kardeş ülkelerle de ilişkileri ihmal etmek anlamına gelir.

Hükümetin izlediği yeni Osmanlıcı dış politikada merkez Ortadoğu. Nedense AKP’lilere Osmanlı denilince, akıllarına İslam coğrafyası gelmekte. İslam deyince de Araplardan başkası düşünülmemekte. Bu nedenle de yüzünü tamamen Arap dünyasına dönen hükümetin, Orta Asya’yı görmezden geldiği söylenebilir.

İran’la yüz yıllardır küçük pürüzler dışında iyi giden ilişkilerimiz, AKP hükümetinin ABD politikalarına uygun bir yol izlemesi nedeniyle gerginleşmiş durumda. İran’ın ABD’nin tehditlerine boyun eğmemesi ve Ortadoğu’daki Amerikan yayılmasına karşı çıkması bölgemizde yeni saflaşmalara neden oldu. İran, Irak, Suriye, Lübnan bağlaşmasına karşı; Türkiye’nin ABD, İsrail, Katar, Suudi Arabistan ve Barzanistan’ın yanında yer alması İran’la ilişkileri çıkmaza sürüklemekte. Malatya’da ABD’nin İran’a karşı kurduğu hava savunma sistemi ise ülkemizi askeri hedef durumuna getirmekte. Türkiye, ABD’nin İran’a yönelik saldırıları için üs sağlaması düşmancadır. Olası bir savaşta, İran’a karşı ABD ve İsrail’in yanında yer almaktır. RTE’nin İran ziyareti sırasında gerek dini lider Hamaney’den gerekse Cumhurbaşkanı Ahmedinejat’tan gördüğü muamele, ilişkilerdeki soğukluğun bir ifadesidir. Böylesi bir karşılamaya ulusumuz hak etmemekte. Ağırlığı ve saygınlığı olan bir lider ülkesini böylesi durumlara düşürmez. Dış politikada kan kaybının en çok olduğu, saygınlığımızın en çok yara aldığı yerdir İran.

AKP iktidara geldiğinde Irak’la ilişkilerimizde sorun yoktu. Saddam yönetimi, Irak’ın kuzeyinde yuvalanan terör örgütüne karşı ülkemizle işbirliği yapmaktaydı. Bunun sonucunda da 2002 yılında bölücü terör bitme noktasındaydı. Ecevit hükümetinin ABD’nin Irak’ı işgaline karşı çıkması, bu komşumuzun toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunması açısından çok önemliydi. AKP’nin yönetime gelir gelmez Irak konusunda ABD’den daha hevesli olması bölgenin istikrarsızlaşmasında önemli bir etkendir. 1 Mart tezkeresinin TBMM’de reddedilmesi altın bir fırsattı; ancak bu, iyi kavranılmadığından değerlendirilmedi. ABD işgaliyle fiilen üçe bölünmüş bir Irak, yeni bölünmelerin de kapısını aralamakta. Bu durum Irak topraklarından ülkemize yönelik terör faaliyetlerinin de artmasına neden oldu. Irak’ın kuzeyinde kurulmakta olan Barzanistan  adlı kukla devlet, ne yazık ki ülkemizin korumasında kurumlaşmakta. Bu koruyuculuk Sunnisiyle Şiisiyle Arapların tepkisini çekmekte. Ayrıca bu yolla Türkiye kendi toprak bütünlüğünü de tehlikeye düşürmekte. AKP yüzünden sorunsuz bir komşu yerine sorunlu birden çok komşuya sahip olmak üzereyiz.

Suriye ile uzun süre gergin süren ilişkilerimiz, 1999’da yerini bahar havasına bırakmıştı. Suriye’nin Öcalan’ı sınır dışı etmesiyle ilişkiler olağanüstü bir düzelme seyrine girmişti. Sınırların kalkmakta olduğu, ortak bakanlar kurullarının toplandığı bir aşamadaki siyasal ilişkiler, yerini birden çatışma ortamına bıraktı. Geldiğimiz noktada Suriye ile savaş durumundayız neredeyse. Arap Zemherisinin Suriye’ye emperyalist odaklarca ihraç edilmesi en uzun kara sınırına sahip olduğumuz komşumuzla ilişkilerimizi kopardı. Türkiye RTE- Davutoğlu’nun hayalciliği ve ABD sevdası nedeniyle ilk kez, açıkça bir komşusunun iç işlerine karıştı. Kendini Ortadoğu’nun efendisi, gelecekteki halifesi gören RTE, sokakları kan kokan Arap coğrafyasına ayar verme heyecanına kapıldı. Bölge ve dünya güç dengelerini hesaplayamayan dış politika, Suriye’nin sert kayalarına çarpınca çatırdamaya başladı.

Esat yönetiminin düşmesiyle Suriye’nin bölüneceğini öngöremeyen bir dış politika; tarih bilincinden, diplomasi kültüründen, siyasal duyarlılıktan, ülke çıkarlarını koruma sorumluluğundan, dostla düşmanı ayırt etme yeteneğinden yoksundur. AKP yanlısı gazetecilerden bazıları bile Suriye’de Esat sonrasında en az üç devletin çıkacağını söylemekteler. Irak’ta üç, Suriye’de üç… Birden iki komşun yerine altı komşuya sahip olmak üzereyiz. Bölge ülkeleri hızla bölünmekte ve AKP hükümeti de bu bölünmeleri destekleyerek  hızlandırmakta. Sırça köşkte oturanın başkasının camına taş atmayacağını, politikacıların iyi bellemesi gerek. Bölgede ABD yanlısı politika izleyen Türkiye ve Suudi Arabistan’ın küresel emperyalizmin BOP kapsamında bölünmesi öngörülen ülkeler olduğunu da bilmeli. AKP hükümetinin Suriyeli teröristlere yardım etmesi büyük bir skandaldır, yanlıştır. Bir gün beslediğiniz kişinin elindeki silah size de döner.

Suriye’nin uçağımızı düşürmesi, Irak’ın hava sahasının ihlal edildiği gerekçesiyle ülkemize nota vermesi ve bazı uçaklarımızı alıkoyması düşündürücüdür. Bu ülkeleri böylesine cesaretlendiren, RTE’nin uyguladığı yanlış politikalar, esip gürlemesi; ama bir türlü yağmamasıdır.

AKP hükümetinin en kötü yönettiği dış politika ilişkisi ise Kıbrıs’la ilgilidir. Önce Denktaş’ı dışlayarak işe başladı AKP. Kıbrıs davasının saygın, onurlu siyasal anıtı olan Denktaş’a karşı gösterilen tavır ne vicdana ne diplomasiye ne de saygı ölçülerine uygundu. Annan planıyla Kıbrıs’ı Yunanistan’a teslim etme aymazlığı, direkten döndü. Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki stratejik önemini kavrayamayan RTE-Davutoğlu ikilisi, AB’ye şirin görünme, kamuoyuna da “Sorun çözüyoruz.”propagandası yapmak amacıyla Kıbrıs’ı feda etmek üzereydiler. Kıbrıs’la ilişkilerimiz, bu dönemde geleneksel, tarihi seyrinden uzaklaşmıştır.

Batı komşumuz Yunanistan’la aramızdaki sorunların hiçbiri çözülmemiştir. Fiyakalı ziyaretlerle bir şeyler yapılıyormuş gibi görünse de yapılan bir şey yok. Türkiye’nin dış politikada sıkıştığını gören Yunanistan, Ege’de karasularının on iki mile çıkardığını ilan etti. Demek ki bu komşumuzla da sorunlarımız çözümlenmek yerine depreşmiştir.

Bulgaristan ve Gürcistan’la ilişkilerimiz görünürde eski seyrini korumakta. Söylenebilecek önemli gelişmeler yok gibi. Gürcistan’a giriş çıkışların kolaylaşması yararlıdır.

Bölgemizin önemli siyasal aktörü olan İsrail’le ilişkilerimiz inişli çıkışlı gitmekte. Davos çıkışıyla kopma noktasına gelen ilişkiler, İran-Suriye karşıtlığında yeniden yeşermekte. Kamuoyuna görünürde düşmanmış algısı yaratılsa da özünde dostane ilişkiler sürdürülmekte.

Ortadoğu’nun bitmeyen sorunu Filistin’dir. FKÖ yerine Hamas’ı tercih eden AKP yönetimi, Filistin ile ilişkileri tek ayak üzerine oturtmaya çalıştı. Esat düşmanlığıyla başlayan siyasal süreç,  Hamas ilişkilerini de buzdolabına kaldırmak üzere.

Karadeniz’in karşı kıyısındaki komşumuz Rusya ile ilişkilerimiz tarih boyunca hep önemli oldu. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle iyileşen ilişkiler, son dönemde sisli bir tünelin belirsizliğinde yürümekte. 1999’da Avrasya bağlaşığı olmak üzereyken bu belirsiz sürece gelinmesi nedendir? Türkiye, Şanghay beşlisine katılmak üzereyken sert bir dümenle Atlantik’teki şeytan üçgenine nasıl yöneldi? İşte, bütün sorun burada. Bölgesel barış yerine, emperyalizmin küresel çıkarlarının ağız şapırtılarını tercih eden AKP, kuzey komşusuyla iyi ilişkilerini feda etme basiretsizliğini gösterdi. Ekonomik ve siyasal anlamda çıkarlarının örtüştüğü Rusya’yı, Asya’yı göremeyen ya da görüp de işine gelmeyen AKP; tarihsel yanılgılar, geri dönüşü zor hatalarla Türkiye’nin önünü tıkamakta, geleceğini karartmakta. Bölge çıkarlarını bölge ülkeleriyle savunma stratejisi yerine, emperyalist saldırganlığa teslim olma anlayışı ülkemizi maceralı bir sürecin girdaplarına sürüklemekte. Avrasya ittifakının saygın bir üyesi olmayı, Atlantik’in jandarması olmaya tercih etmek akılcı değil.

Davutoğlu hayalciliği öyle bir noktaya erişti ki Suriye konusundaki kişilikli duruşları nedeniyle Rusya ve Çin’in dışlanmasını bile istedi. Dışlamak istediğin Rusya’ya enerji bağımlılığın var. Turizm gelirlerinde ikinci sırada. Domates, patlıcan kasaları Rus gümrüklerinden dönmekte. Sen kimden yanasın? Antalya’daki çiftçiden mi, Ege ve Akdeniz’deki turizmciden mi, yetmiş iki milyon enerji tüketicisinden mi; yoksa sırtını sıvazlayarak ve hayaller pompalayarak seni ateşe atan ABD emperyalizminden yana mısın?

Rusya, Türkiye’nin Suriye konusundaki yanlış politikalarının bölücü terörü azdırıp büyük Kürdistan’ın yolunu açacağı konusunda ülkemizi uyarmakta. Ancak bu dostça uyarıyı anlayacak siyasetçi ne yazık ki yok ülkemizde. Tüm dış sorunlara tek bir pencereden, ABD penceresinden bakmayı alışkanlık durumuna getirmiş politikacıların dünyadaki farklılıkları, doğruları anlaması güçtür. Ayrıca Soğuk Savaş dönemi kafasıyla günümüz dünya olaylarını anlayıp kavramak ve bunlara çözüm getirmek de olanaksızdır. Küresel güçlerin dar bir mezhepçiliğe hapsettiği ılımlı İslamcıların dünyadaki gelişmeleri doğru değerlendirmelerini bekleyemeyiz.

RTE’nin son Rusya gezisinde eli boş dönmesi uyarıcıdır. Bir dostluğun nasıl olması gerektiği konusunda anlamlıdır. Rusya, “Esat’sız çözüm olmaz.” diyerek hem dostluk dersi verirken hem de bölgesel çıkarları emperyalizme karşı savunmanın kararlılığını gösterdi. Oysa ABD tarihi, “deliğe süpürülen” işbirlikçilerle doludur.

Parti grup toplantılarında yandaş alkışlar eşliğinde sağa sola bağıran RTE’yi artık ciddiye alan bir ülke yöneticisi yok. Yandaş pohpohlamalarıyla kendini Sultan Süleyman sananlar, acıklı bir filmin kahramanı olmaktan öteye gitmediklerini geç de olsa anlamak üzereler. Zararın yarısından dönmenin bir erdem olduğunu anlasalar da kötü giden dış politika anlayışını değiştirseler. AKP’nin uluslararası alanda ülkemize verdiği zararlar kolay kolay onarılamaz. Heba edilen ülke çıkarlarına mı yanalım, yoksa yitirilen itibarımıza mı?

Komşularla sıfır sorundan yola çıkan AKP dış politikası, sıfır komşu sonucuna ulaşmakta. Neredeyse ilişkilerimizin iyi, olduğu komşumuz yok. Yapay ve küresel güçlerce dayatılan sorunlarla komşularımızla ilişkilerimiz bozuldu. Bu coğrafyada yaşamak istiyorsak komşularımızla iyi ilişkiler kurmak zorundayız. Boşuna dememiş atalarımız: “Ev alma, komşu al.” diye.
                                                           Adil Hacıömeroğlu
                                                           19 Temmuz 2012
Not: 21 Temmuz 2012 tarihli Ulus Gazetesinde yayımlanmıştır.
Yazılarımın tümünü http://adiladalet.blogspot.com dan okuyabilirsiniz.                            

4 yorum:

  1. Sıfır sorun diye geldiler sıfırın soluna bir çizgi eklediler,sıfırn soluna bakmazsak sorun yok!!!!elinize yüreğinize sağlık.Umarım belirli güçlerin çıkarları uğruna kötü sonuçlar doğuracakişlere bulaşmayız..

    YanıtlaSil
  2. Ülkemizin içteki sorunları da çözemeyen bir iktidar eliyle dış sorunlar yumağının giderek büyütülmesi ; ulusal çıkarlar yerine küresel güçlerin uydusu olan bir politika izlenmesi çarpıcı bir anlatımla yansıtılmış bu yazıda. Teşekkürler Sayın Adil Hacıömeroğlu ; ellerinize , kaleminize sağlık!.

    YanıtlaSil
  3. Adil bey herzaman ki gibi doğrularla doğru bir yazı yönetenler kendilerine osmanlıyı örnek almakta bu ülkeyi sanki onlar kurtardı ne yazık ki değerlerimizi kaybediyoruz yönetenler canım Atamın yokluktan var etdiği ülkesini zedenmekte , birinci adam olacak derken ülkemizi yanlızlığa itmekde ,cahilce efelikle güç gösterisi yapmaktalar......!fatma öztürk

    YanıtlaSil
  4. Öncelikle tespitlerinizin tümüne katılıyorum . Ulusal bir dış politikamız yok .Padişah fermanı gibi buyruklarla ona buna höt diyerek dış politika yapılmaz .İmam hatiplerden gelenleri yerleştirip istihdam yaratacağın dünya kanal açtın ... Dış politika sade bu günü değil geleceği de görebilmeyi onu kotarmayı getirir sorunların çözümü arasında .Siz sayın Akp liler sınıfta kaldınız .Bu kadar pasif bir muhalefet eliniz altındayken biraz iyiye doğru adımlar atsaydınız koşarak sizleri geçmeye çalışacak bir muhalefetlede bunu yapamadınızsa ders geçme sınavıda yok size ..temelli sınıfta kaldınız . Adil beye önerim naçizane .Bir yazarın tarihe tanıklığı olarak bu konu üzerinde yazısını genişletirse inanın bir ders kitabı kadar değerli olacaktır . Yazarın görevi de dış politika gibi ufku görebilmeyi emreder . Yazdıklarınız üzerinden biraz zaman geçince ve söyledikleriniz gerçekleştikçe daha anlam kazanacak ve tarihi bir vesika olacaktır bundan emin olun .Ben sizi kutluyorum .Saygılarımla .

    YanıtlaSil