BARO SEÇİMLERİ



     14 Ekim Pazar günü İstanbul ve Ankara barolarında seçim yapıldı. İstanbul Barosu, dünyanın en çok üyesi olan baro. Ümit Kocasakal, yüzde elli sekiz oy alıyor. Rakiplerini ezerek geçiyor. Kim mi rakipleri? AKP yanlıları, bölücüler, numaracı cumhuriyetçiler, koltuk sevdasını düşüncesinden ve ülkesinden üstün tutanlar, yetmez ama evetçiler…
            
       Metin Feyzioğlu da ülkemizin ikinci büyük barosunda seçimi yüzde elli altı oyla kazandı. Feyzioğlu’nun da rakipleri, İstanbul’dakilerle aynı.
            
      Kocasakal da Feyzioğlu da Atatürkçü, cumhuriyetçi görüşlerini cesaretle savunan iki Türk aydını. AKP hukuksuzluğuna karşı çıkışlarındaki yurtsever aydın duruşları örnek alınmalı. Namuslu bir yurttaşın ülke sorumluluğunun nasıl olabileceğinin iki örneğidir Kocasakal ve Feyzioğlu. Akademik kariyerlerini, mesleki geleceklerini hiçe sayarak karşı durdular AKP’nin dikta rejimine. Sözü ağızlarında eğip bükmediler. Gerçekleri tüm ayrıntılarıyla dile getirdiler fırsat buldukça. Birçok aydının yaptığı gibi modaya uyup iktidar limanın sularında boşa kürek çekmediler. Herkesin karanlığa teslim olduğu bir zamanda gırtlakları yırtılırcasına aydınlığı haykırdılar. AKP hukuksuzluğunun nasıl adım adım ülkeyi sarmaladığını, cumhuriyet kurumlarını yok ettiğini bıkmadan, usanmadan anlattılar halka.
            
     Kocasakal da Feyzioğlu da bir önceki kongreye göre oylarını artırdılar. Demek ki halkımızın içindeki Cumhuriyet cevheri daha yok olmamış. Ortaçağ karanlığı, tüm kurumları teslim alamamış. Bu nedenle her iki başkana olağanüstü destek veren avukatları da kutlamak gerek.
            
     Kongreden bir gün önce bir televizyonda İstanbul Barosu başkan adaylarının tartışmasını izleyip bir yandan da sosyal medyada Kocasakal’la ilgili destek iletileri gönderiyordum. Adaylardan biri, Kocasakal’a “Yüksek siyaset yapıyorsunuz.” diyerek kendince en büyük eleştirisini yöneltti. Kocasakal’ın yanıtı kısa ve çok açıktı: “Alçak siyaset mi yapalım.” Bu yanıt, Atatürkçü bir aydının cumhuriyetçi kararlılığıydı. Evet, alçak siyaset yapanlar Atatürk’e, Cumhuriyet kurumlarına, ulusal birliğimize, toprak bütünlüğümüze, yurttaşlık haklarımıza saldırmayı demokrasi sanıyorlar. Emperyalist planların bir parçası olmayı özgürlük diye yutturuyorlar. Ülke onurunu, tam bağımsız olmayı, tarihiyle övünmenin onurunu bilmeyenler alçak siyasetin piyonu olmayı yeğlemekteler.
            
    Burada birkaç sözüm de siyasetçilere. Atatürk’ün kurduğu CHP, arayışları bırakıp özüne dönsün. Cumhuriyetçiliği savunmak barolarda iktidar yapıyor Atatürkçüleri. Toplumun nasıl bir siyasal duruş istediği, baro seçimlerinde açıkça görülmekte. AKP’ye öykünmeyi bırakıp Atatürk’ün yolunda yürüsünler, O zaman iktidar olurlar, AKP’de yıkılır. Tabi iktidar olma istekleri varsa YCHP yöneticilerinin.
            
     Yazılarımı genellikle umut dolu tümcelerle bitiririm. Çoğu zaman da okuyucularım bu tümcelerimi hayalci bulur. Bense bundan hiç vazgeçmem. İçimdeki umut fidanını capcanlı tutarım. 19 Mayıs’ta üç yüz bin kişinin yürüdüğü bir ülkede umutsuz olur mu insan? Hele ki İstanbul ve Ankara barolarını görünce umudu çoğalmaz mı toplumun? İstanbul ve Ankara baro yönetimlerine başarılar diliyorum. Sayın Feyzioğlu, Sayın Kocasakal yolunuz açık olsun! Cumhuriyet erdemli ve ahlaklı insanların yönetimidir. Bu unutulmamalı…
                                                                                  
                                                                                  Adil Hacıömeroğlu
                                                                                  16 Ekim 2012
            Not: Yazılarımın tümünü, http://adiladalet.blogspot.com dan okuyabilirsiniz.








           

1 yorum:

  1. Kocasakal'ın verdiği cevapla başlarsak. Bu hazır cevaplık bana birini hatırlattı hocam. İşte tamda bu vasıfta insanlara ihtiyacımız olduğu dönem değil mi, içinde bulunduğumuz dönem. Ancak, bu tür insanları harcamaya kalktıklarında, Balbaylar'a, Özkanlar'a yapılan muamelenin ardından kalınan sessizliği tekrar sergileyeceksek yazıktır bu insanlara. Toplum olanca gücüyle arkasında durmalı bu insanların. Harcatmamalı. Zira çokça yetiştiremiyoruz bu tür cesur yürekleri. Bir de son cümlenize değineyim. O zaman bu insanların başımızda ne işi var hocam. Darbelere kızarız da, bu darbe daha elim daha vahim sonuçlar açan bir darbe değil mi? Gel de kızma burada askere. Bunlara yönetim teslim edilir miydi? Sevgiler, saygılar...

    Adnan Yiğiter

    YanıtlaSil