AKP’NİN YAPTIĞI YOLSUZLUK DEĞİLMİŞ

                          
RTE, dün El Cezire’ye konuşmuş. İyi de etmiş. Konuştukça inciler dökülmekte dilinden. AKP’lilerin suçlarını örtme kaygısıyla itiraflarda bulunmakta farkında olmadan.
AKP’li bakan çocuklarının ve bir banka müdürünün evinden çıkan kutu kutu paralar konusunda konuşuyor Başbakan. “ Hiç birisinin devletin kasasından alınan ve çalınan herhangi bir şey olmadığına kesinlikle inancım var. Bizi şu ana kadar başarılı bir şekilde getiren süreç de budur.” demekte RTE.
Kimse kutulardan çıkan paraların devlet kasasından direk alındığını söylemiyor. Ya da bakan çocuklarının kar maskesi takıp devlet kasalarını soydukları da düşünülmüyor.
Siz, hükümet olarak yandaşlara devlet olanakları sunmaktasınız. Devlet ihalelerini, yandaş firmalara değerinin üstünde vermektesiniz. Onlar da bu paranın bir bölümünü, kendilerine bu kazancı sağlayan siyasilere ya da yakınlarına “komisyon” adı altında vermekteler. Böylece para devletten değil, devletle iş yapandan çıkmakta görünürde. Başbakan’ın mantığına göre de devlet soyulmamış olmakta.
İkinci bir yol daha var. O da devlete ya da kişilere ait arazilerin imara açılması. Değeri yüz lira edecek bir kamu arazisini yandaş müteahhide bir liraya veriyorsunuz sorgusuz sualsiz. Aradaki doksan dokuz lira işi yapanla işe aracılık eden siyasal güç tarafından üleşiliyor. Bu doksan dokuz lira kimin? Devletin, dolayısıyla halkın... Kimin parası üleşildi? Halkın... Tüyü bitmemiş yetimin... Çöpten ekmek toplayıp yiyerek hayatta kalmaya çalışan garibanın... Açlık sınırında yaşayan yüz binlerce yoksulun... Ömrü kuyruklarda geçen emeklilerin... Vatan için şehit olan, gazi olan yiğitlerin... Ülke için üreten işçinin, köylünün, memurun, kısacası emekçinin... Namusuyla iş yapan sanayicinin, işadamının...
İş bu kadarla kalmıyor. O bir liraya kelepir olarak verdiğin arsaya, yasal olarak bin liralık bina yapılması gerekirken belediye, TOKİ ve bazı bakanlıkların marifetleriyle on bin liralık değer ortaya çıkıyor. Lokma çok büyük... Bir kişi yerse gırtlağında kalır, boğulur. O zaman ne yapmalı? Müteahhit efendiye bu olanağı sağlayan, ona küçük bir yardımda bulunanlara diş kirası vermeli. Çünkü aynı sofrada kaşık üşürmedeler... Kısa sürede ballı böreği mideye indiren yüklenici efendi de haksızca kazandığı paranın verdiği şımarıklıkla millete küfreder.
Tabi, ondan sonra çıkar Başbakan, bu paralar devletin kasasından alınmadı, der. Devletin kasasından değil, milletin cebinden alındı bu paralar. Milletin sofrasında lokmalar aşırıldı şark kurnazlıklarıyla.
Yukarıdaki sözlerinde RTE, “Devletin kasasından alınan ve çalınan herhangi bir şey olmadığına kesinlikle inancım var.” demekte. Yolsuzluğun olup olmadığını kişisel inançlar belirlemez, bağımsız ve tarafsız mahkemeler belirler. Yargının olmadığı bir yerde aklanmak da olanaksızdır.
RTE, El Cezire’deki söyleşisinde yolsuzluk bataklığındaki partililerini kurtarmaya çalışırken itiraflarda bulunmakta. Haksız olarak elde edilen her kazancın kaynağı yolsuzluktur Tayyip. Herkes kazandığı paranın nereden geldiğini, meşru yollarla alınteri ile hak edildiğini kanıtlamak zorundadır. Hele siyasetçiler... Herkesten önce onlar hem halkın önünde hem de yargıda bankalardaki paralarının hesabını vermeliler.
                                                           Adil Hacıömeroğlu
                                                           25 Şubat 2014
Not: Yazılarımın tümüne, http://adiladalet.blogspot.com dan ulaşabilirsiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder