VATAN PARTİSİ'NİN ZAFERİ?

Vatan Partisi, 29 Mayıs 2015 günü Adana Uğur Mumcu Meydanı'nda miting yapmak için ilçe seçim kuruluna başvuruyor. Aynı gün, aynı yerde RTE'de toplantı düzenlemek istiyor. İlçe seçim kurulu, seçim yasası uyarınca alanı Vatan'a veriyor.

RTE durur mu? Valiyi arıyor. "Ben cumhurun başıyım, orada konuşmak istiyorum." diyor. İl seçim kurulu Uğur Mumcu Meydanı'nı RTE'ye veriyor. Vatan Partisi, bu oldu bittiyi, yani seçim yasasına aykırı durumu kabul etmedi. YSK'ya başvurudu. Ayrıca sonuç ne olursa olsun belirtilen tarihte, Uğur Mumcu Meydanı'nda miting yapılacağını söyledi. RTE'nin yasa tanımaz tavrına karşı mücadele edeceğini haykırdı. 

Nihayet, YSK kararını verdi ve Vatan Partisi Adana Uğur Mumcu Meydanı'nda miting yapacak. 

Tarihi direnenler yazar. Tarihi olumlu yönde değiştirenler haksızlığa karşı savaşanlardır. Boyun eğmeyenleri diktatörlere haddini bildirir. 

Vatan Partisi ile RTE arasındaki kavgaya CHP ve MHP'nin genel merkez sözcüleri ile demokrat geçinen kimi kitle örgütü yöneticileri ve sözde aydınların sessizliği ilginçtir. Beklerdik ki bu hukuksuzluk karşısında tüm muhalefet ayağa kalksın, Vatan Partisi'nin yanındayız desin. Ne yazık ki her mücadelede olduğu gibi yine Vatan, kendi gücüyle karşı koydu haramilerin saltanatına.

Vatan Partililer, Adana'da miting hakları gasp edilmeye çalışılırken bir adım geri adım atmadılar. Hukuksal alanda haklarını sonuna kadar aradılar. YSK kararı ne olursa olsun Uğur Mumcu Meydanı'na gideceklerini söylediler. Laf ebeliğiyle AKP'nin gideceğini sananlara direnişle nelerin kazanılabileceğini öğrettiler. 

AKP; Dervişlerle, Ekmeleddinlerle, küresel güçlerin telkinleriyle yıkılmaz. Onu yıkacak olan kararlı devrimcilerin halkla omuz omuza savaşımıdır.

Çoğu zaman kişi, ne yapması gerektiğini karşıtına bakarak anlayabilir. Seçim sürecine bakıldığında RTE ve AKP, Vatan Partisi'ni hedefe oturtmuş durumdalar. Kendi denetimlerindeki medya, yok saymakta Vatan'ı. Adana'da olduğu gibi yasal hakkı olan miting hakkı elinden alınmak istenmekte. Daha önce ise Vatan Partisi kadroları Silivri zindanına atılmıştı. Kısacası AKP, on üç yıllık iktidarı süresince Vatan Partisi ve TSK'ya savaş açtı. 

AKP de kendisini yıkacak gücün Vatan olduğunu görmekte. Bu nedenle de her fırsatta Vatan Partisi'ni engellemeye çalışmakta. Dikkat edilirse Vatan'ın oyları böldüğü yalanı da AKP denetimindeki medyadan yayılmakta. 

Birtakım aklı evveller kalkmış, Vatan'ın alacağı oyların AKP'ye yarayacağını söylemekteler. Hatta daha da ileri giderek Vatan Partisi'nin seçime girerek AKP'ye çalıştığını ortaya atmaktalar. Bu savlara kargalar değil, cümle mahlûkat güler. On üç yıldır AKP ile kıyasıya savaşan Vatanlıların bu mücadelesine öncelikle saygı duymak gerek. Bu savaş, büyük bir emektir. Emeğe saygı duymayanlar, halka hizmet edebilirler mi? Halkın yanında olabilirler mi? Halka ve ülkeye onulmaz zararlar veren AKP'yi devirebilirler mi? 

Vatan Partisi, AKP'yi yıkacak tek güçtür ve Türk Ulusu için çalışmakta. Hem de var gücüyle... Vatan'a verilecek her oy, AKP ve PKK'yı bir adım geriye itecektir. Bu nedenle Vatan Paritisi'ne verilecek oylarla AKP ve RTE'nin yazgısı belli olacak. 
Adil Hacıömeroğlu
29 Mayıs 2015

SAİD KÜRDİCİ HDP, AKP'Yİ YIKACAK ÖYLE Mİ?

       

HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan seçim çalışması için gittiği Adıyaman'ın Kahta İlçesinde ilgi çekici sözler söyledi. Tabi anlayana...

"Bu halk ile İsmet İnönü, Kemal Atatürk baş edemedi. Nemrut bile baş edemedi. Bu halk Bediüzzaman Said Kürdi'nin torunlarıdır." Bu sözlerle HDP'nin ideolojik, siyasal kaynağının kim olduğunu belirtmekte Tan. Atatürk'e, Cumhuriyet'e karşı Ortaçağ düşüncesiyle karşı çıkmıştı Said-i Nursi.

Türkiye'nin çağdaşlaşması, laik bir toplum düzeninin oluşmasını engellemek isteyen Said-i Nursi, günümüzde hem HDP/PKK hem de Cemaat'in ideolojik önderi. ne büyük rastlantı değil mi?

On dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıkan bölücülük de irtica da dışa bağımlı. Emperyalizmin güdümünde saldırdılar Türkiye'nin gelişmesine. İdeolojik önderleri de Kurtuluş Savaşı'na katılmamış, yeğeninin Boğaz manzaralı evinde ruhsal bunalımlarına çözüm aramaktaydı. Türk Ulusu kanıyla canıyla direnirken işgale karşı, Hazret işgal İstanbul'unda keyif çatmaktaydı. Ezan seslerinin susturulmaması için gencecik vatan evlatları şehit olurken işgal İstanbul'unda bulmuştu huzuru Said-i Nursi.

Şimdilerde "Nursi" soyadı yerine "Kürdi" yeğlenmekte kimilerince. Yani hem dinciliği hem de ırkçılığı çağrıştırsın diye. Bundan da üzere HDP/PKK, hem ırkçılık hem de dincilik yaparak Ortaçağ'a sığınmakta.  

Çağdaş toplum özlemi mi? O da ne? Said Kürdi'yi kılavuz edinenler için böyle bir özlem olur mu? Ne de olsa AKP'nin açılım ortağıdırlar. Açılacakları iki yer var: Biri emperyalizmin daha çok güdümüne girmek, diğeri ise Ortaçağ'ın karanlık kuytularında gezinmek...

HDP/PKK görüşlerini hiç saklamıyor. Açıkça söylemekteler özledikleri toplum biçimini. Sözüm bunu görüp anlamayanlara. HDP'yi ilerici, hatta laik görenlere... HDP barajı aşsın diye çırpınan sahte solculara, liberallere ve kimi sözde aydınlaradır sözüm. Çağdaş değerleri bir kenara atarak Said Kürdi ile yürümek istemenizdeki amaç ne? Siz de açıkça söyleyin de herkes anlasın!

AKP'yi, Said Kürdici HDP mi yıkacak? Güldürmeyin adamı...
Adil Hacıömeroğlu
26 Mayıs 2015

VATAN PARTİSİ KİMLERDEN OY ALIR?


Vatan Partisi açıkladığı seçim bildirgesi, parti programı ve yöneticilerinin söylemleriyle kamuoyunda ilgi çekmekte. Bu durumuyla Vatan Partisi, diğer partilerden farklılık göstermekte. Söylemleri, yalnızca sözde kalmıyor, çoğu zaman eylemsellikte göstermekte: Suriye, Mısır, İran'la iyi ilişkiler; Ermeni soykırımı, Ege'deki yüz elli iki ada, ulusal bayramları kutlamadaki başarı, Silivri'yi boşaltmadaki kararlılık, işçi grevlerindeki etkin tutum, gençlik mücadelesinde önde bulunma, AKP ve PKK'nın birlikte yaptıkları Cumhuriyet yıkıcılğını teşhir etme, Gladyo'nun ipliğini pazara çıkarma ... gibi.
İçinde bulunduğumuz zor koşullarda Vatan Partisi, ABD-AKP-PKK'nın Cumhuriyeti yıkma, Türkiye'yi bölme saldırısına karşı cepheden savaşım vermekte. Çoğu zaman da bu savaşımda bedeller ödemekte. Türkiyenin AKP'nin on üç yıllık iktidarının en karanlık dönemlerinde Vatan Partililer geri çekilmediler, tersine BOP eşbaşkanlığıyla çetin bir savaşımının içinde oldular. Bu durumuyla Vatan Partililer kamuoyunun geniş kesiminin saygısını kazandı. 
Ne yazık ki gerek muhalefet partileri gerekse medyanın ezici çoğunluğu Vatan Partisi'nin önünü kesmek için ortak bir kampanya yürütmekteler. Özellikle YCHP ve MHP sözcüleri, Vatan Partisi'nin kendi oylarını böldüğünü söyleyerek büyük bir haksızlığa imza atarak AKP'ye olanak sağlamaktalar. geçen yıl yapılan hem yerel hem de cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP'yi başarıya götüren, seçimlere katılma oranının düşüklüğüdür. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde yaklaşık on beş milyon kişi sandığa gitmemiştir. Bu kişilerin büyük bir çoğunluğu AKP karşıtıdır. Ancak YCHP ve MHP'nin politikalarını da beğenmemekteler. Görünüşe bakılırsa bu kitle, parlamenter sistemden umudunu kesmiş durumda. Bu nedenle bu kitleye yeni bir umut, farklı bir söylem ve bakış açısı  gerekmekte. Bu da Vatan Partisi...
Vatan Partisi AKP, YCHP, MHP, HDP tabanlarından da oy alabilecek durumdadır. Söylem ve eylemleriyle bu partilerin tabanlarında heyecan uyandırmıştır. Geçen zaman göstermiştir ki AKP'ye oy vermiş seçmen, iktidardan memnun olmasa dahi YCHP ve MHP'ye oy vermemekteler. O zaman AKP tabanından kaymakta olan oyların yöneleceği bir adres olmalı. Bu da Vatan Partisi'nden başkası olamaz. 
YCHP ve MHP yöneticileriyle medyanın Vatan Partisi'ne karşı yürüttükleri olumsuz kampanya AKP-HDP'ye yaramakta. Çünkü her iki parti tabanlarından olası oy kaymaları bu yolla engellenip statüko korunmakta. 
Seçime katılma oranının düşük olması AKP'ye iktidar yolunu açarken HDP'ye de baraj aşırır. YCHP ve MHP'nin de oylarını üç aşağı beş yukarı koruduğu düşünülürse var olan siyasal tablo Cumhuriyet güçlerinin aleyhine olarak varlığını sürdürür. 
Vatan Partisi'ne karşı yürütülen olumsuz kampanya geçmişte sandığa gitmeyen seçmeni siyasetten soğutur. Bu durum, yıkılmakta olan AKP'nin ekmeğine yağ sürer. Oysa, Vatan Partisi sandığa gitmeyen seçmenin yarısını sandığa götürmeyi başarsa hem barajı aşar hem de AKP'yi iktidardan düşürür. Bu matematiksel gerçeği görmeden Vatan'a karşı saldırganca bir tutum içine girmek, bilinçsizce bir karalama kampanyasının içinde olmak en çok Cumhuriyet düşmanlarına yarar. Kısacası Cumhuriyet güçleri kaybeder, ABD destekli BOP eşbaşkanlığıyla HDP/PKK kazanır. 
Vatan partisi'ne karşı olumsuz kampanya yürütenlere son sözümüz şudur ki: Cumhuriyet'e değil, AKP'ye hizmet ediyorsunuz. Tıpkı geçmiş on üç yılda AKP'nin her düşüşünde onu yerden kaldırdığınız gibi... Bıırakın Türkiye kazansın, vatan esenliğe ersin; ABD, gericiler, bölücüler kaybetsin. 
Adil Hacıömeroğlu
22 Mayıs 2015

OYUM BOŞA GİDER Mİ?

         
Birçok yurttaş: "Aman, oyum boşa gitmesin." diyerek hiç istemediği partilere oy vermekte. Gerçekten verilen oy boşa gider mi?
Seçimlerde yurttaşların yapması gereken kendi görüşlerini savunan; namusuna, dürüstlüğüne, vatan sevgisine, ülkeyi doğru bir biçimde yönebileceğine inandığı siyasal partiye oy vermektir. Politikalarını onaylamadığı, başta lider olmak üzere yöneticilerine ve milletvekili adaylarına güvenmediği partiye oy vermek ülkenin geleceği açısından büyük bir hatadır.
Yüzde onluk baraj sistemi, demokrasinin önünde en büyük engel. Çünkü seçmen, barajı aşması olası partilere yönlendirilmekte. Kimler tarafından mı? Başta iktidarın kontrolündeki medya tarafından. Yine yıllardır TBMM'de bulunan ancak AKP iktidarını yıkma becerisi gösterememiş partiler, var olan iktidar ve muhalefet düzenini korumak için seçmenin önüne baraj kurmaktalar. Bu nedenle de yeni ve farklı düşünceleri olan, Türkiye'nin sorunlarına akılcı çözümler üreten partiler seçenek oluşturamamaktalar. Bu durum, baraj terörüdür. mevcudun sürmesi için yapılan siyaset oyunudur.
Yurttaşların seçimlerde oy kullanması önemli bir yurttaşlık hakkı ve görevidir. Bu, demokrasinin olmazsa olmazı. Oy, namustur. Oy, vicdandır. Oy, ülkeyi yönetme sorumluluğunu namus ve vicdanı zedelemeden özgürce kullanmaktır. Kişinin baraj tehditleriyle oyunu istemediği ve politikalarını beğenmediği bir partiye vermesi namuslu, vicdanlı bir davranış mıdır?
Ne yazık ki, 12 Eylül'den sonra Türkiye'de ehven-i şer düşüncesi egemen olmakta seçimlerde. Yani kötülerin iyisi seçilmekte. Bu arada ehven-i şerin, şerlerin en kötüsü olduğunu da anımsatmakta yarar var. Bu da Türkiye'nin önünü tıkıyor. Sorunları çoğaltıp çözümsüzleştiriyor. Kötünün iyisini değil, en iyiyi seçmeli. Bu nedenle de barajı yıkmalı.
Baraj nasıl mı yıkılır? Öncelikle barajdan korkmamalı. istediğiniz partiye oy verdiğinizde, o parti barajı geçemese dahi gelecek seçimlerde iktidar seçeneği olacak demektir. Çünkü demokrasimiz tıkandı. Siyasal seçeneksizlik, Türkiye'yi AKP'ye mecbur kılmakta. Bu zorunluluğu ortadan kaldırmalı. Demokrasilerde çoğu zaman parlamento dışında kalmış nitelikli siyasal oluşumların, niteliksiz ama nicelikli çoğunluklardan çok daha iyi işler başardığı görülmüştür.
Örneğin, Vatan Partisi gibi nitelikli siyasetçilerden oluşan bir politik hareket, AKP iktidarında ilk gedikleri açmadı mı? Ulusal bayram kutlamaları yasaklandığında bu yasağı ortadan kaldırmadı mı? Eğer ülkemizin dört bir yanında bayramlar davul zurna ile halk tarafından kutlanıyorsa bunda Vatan Partililerin belirleyici olduklarını unutmamak gerek.
AKP iktidarı devlet dairelerinin tabelalarından "TC" indirildiğinde, "TC" leri kaldırılan yerlere geri döndüren TGB değil miydi?
Silivri'de barikatları aşan kimdi?
Türkiye'nin AKP'ye karşı savaşımında cesaretle öne atılan aydınları, baraj korkusuna aldırmadan oylarını Vatan partisi'ne vereceklerini söylemekteler. Bu aydınlarımızın oyları boşa mı gidecek? Nasıl mücadeleleri boşa gitmediyse oyları da boşa gitmez.
Neredeyse her genel ya da yerel seçimden sonra özellikle CHP ve MHP'ye oy verenler, "Elim kırılsaydı da oy vermeseydim bu partiye!" demekteler. Her seçimden sonra bir pişmanlık oluşmakta yüreklerde. Seçimden sonra ahlanıp vahlanmak sorunu çözmüyor. Sandığa gidildiğinde doğru karar vermek pişmanlığı yok eder.

Vatan Partisi'ne verilecek hiçbir oy boşa gitmez. Bu nedenle egemen güçlerin oluşturdukları korku duvarlarını aşmalı. Yurtseverlerin, Atatürkçülerin görevi; işbirlikçi, yandaş medyanın yönledirme ve baskılarına aldırmadan vatan, emek, namus cephesinde yer alarak 12 Eylül faşizminin ABD desteğiyle kurduğu barajları hiçe saymaktır. Yoksa barajları kutsayarak ABD'ye ve 12 Eylül rejimine hizmet etmek değil.
Adil Hacıömeroğlu
21 Mayıs 2015

SAKIN, OYLARI BÖLMEYİN!

AKP iktidarının TBMM'deki iki muhalifi YCHP ve MHP'nin var olan siyasal durumu sürdürmek için, muhalefet oylarının  bölünmemesini istemekteler. Özellikle merkez medya, anketçiler, yetmez ama evetçiler, liberaller, dönek solcular da oyların bölünmemesi kampanyasına katıldılar. Bu nedenle "Oylar bölünmesin!" kampanyası, büyük bir baskı ortamı yaratmakta. Baskı, seçimlere katılan CHP, MHP ve HDP dışındaki muhalefet partilerini özellikle de Vatan'ı linç etmeye dönüştü ne yazık ki.
On üç yıldır AKP iktidarda... Genel ya da yerel olsun her seçimden sonra "Oyları bölmeyelim!" sözünü işitmekteyiz. Ne acıdır ki "Oylar bölünmesin" diye diye AKP'ye üçer genel ve yerel seçim, bir cumhurbaşkanlığı seçimi, iki halk oylaması kazandırıldı. On üç yılda bir statüko oluştu. AKP iktidar; CHP, MHP ve HDP muhalefet... 
On üç yılda Cumhuriyet kurumlarının neredeyse tamamı yıkıldı. 
Kamu malları yandaşa peşkeş çekildi. Stratejik önemdeki kamu kuruluşları yok pahasına yabancılara satıldı. 
Halk yoksullaştı, yandaşlar varsıllaştı. Üreten Türkiye'den tüketen bir ülkeye dönüştük. Tarlalar boş, fabrikalar kilitli...
Eğitim, Ortaçağ düzeyine geriledi. Bilim, sanat, kültür hurafeye teslim oldu.
Komşularla barış bozuldu. Komşulardaki barış dinamitlendi. Türk dış politikası, sıfır sorundan sıfır komşuya indirgendi.
Türkiye, tarihi boyuncu en ciddi iç ve dış güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya geldi. Ülke, hızlı bir bölünme sürecine girdi AKP'nin açılım politikalarıyla. 
Peki, bu süreçte muhalefet ne yaptı? Kavgacı olmamaya özen gösterdi. Uyumlu davrandı çoğu zaman iktidarla. Kendilerine "hırçın muhalefet" dedirtmemek için yıkım anayasası komisyonunda bile boy gösterdiler. 
"Ermeni soykırımı" suçlamalarıyla köşeye sıkıştırılmak istenen Türkiye umurlarında olmadı. Ege Denizi'ndeki yüz elli iki adamız Yunanlılarca işgal edildiğinde kış uykusuna yattılar AKP iktidarıyla koyun koyuna. 
AKP sözcülerince Atatürk'e ve O'nun devrimlerine saygısızca dil uzatılırken duymazdan geldiler. Hele hele bazı CHP sözcülerinin AKP-HDP ile bu konuda aynı dili kullanmaları yüreklerde hep acı bir sızı oldu. 
Özellikle bazı YCHP yöneticileri ve bu partinin kalemşörleriyle saman alevi gibi parlayan ekran bülbülleri, Vatan Partisi'ne oy verecek yurttaşlara karşı saldırgan bir dil kullanmaktalar. Neymiş efendim, Vatan'a verilen oylar AKP'ye yararmış. Şunu peşinen söyleyelim: Vatan Partisi'ne verilecek her oy, vatan savunması için oluşturulacak bir siperdir. Vatan mevzisinde yer almak ise onurlu bir davranıştır.
O zaman biraz gerçekçi olmaya var mısınız? 7 Haziran'dan sonra Kemal Derviş'in önayak olacağı olası bir AKP-YCHP koalisyonunda, YCHP'ye verilen oylar kimlerin hanesine yazılacak acaba?
Ya da...
Anayasa'nın değiştirilemez ilk dört maddesi, AKP ve HDP ile işbirliği yapılarak rafa kaldırılırsa YCHP'ye oy veren seçmen ne için oy kullanmış olacak?

Bazı YCHP yöneticileri, HDP'nin barajı aşması için iyi dileklerde bulunmaktalar kamuoyu önünde. Bu açıklamalardan YCHP'li bazı yurttaşlar, HDP'ye oy verme görevini çıkarmaktalar. Bir YCHP'linin "Atatürk, altıok, cumhuriyet..." diyen Vatan Partisi'ne oy vermesi "oyları bölmek" oluyor, ama HDP'ye oy verince AKP'yle savaşım oluyor öyle mi?
Her şeyden önce bir parti, kendisi için çalışmalı, başka bir partinin baraja takılıp takılmaması onun sorunu olmamalı. Bazı CHP yöneticilerinin HDP/PKK aşkını anlamak olanaksız. 
AKP'yi yıkmak için öncelikle doğru programlarla halkın önüne çıkmalı. AKP ile popülizm yarışı yaparak AKP yıkılmaz. Birleşme sözle değil, programla olur. 
Vatan Partisi ile CHP'nin seçim bildirgeleri karşılaştırıldığında bu iki parti arasında dağlar kadar fark olduğu görülür. Vatan Partisi, Atatürk Cumhuriyetini yeniden kurma amacıyla yola çıktı. Atatürk Cumhuriyetini AKP-PKK yıktığına göre bu iki partiyle hiçbir koşulda işbirliği ve yakınlaşmayı savunmaz. 
Atatürk devrimlerini savunan, Cumhuriyet kurumlarının yeniden yaşama geçirilmesini isteyen yurttaşlarımızın oy vereceği adres Vatan Partisi'dir. Buradan hareketle YCHP ve MHP yöneticilerine diyoruz ki: halkçılık, devrimcilik, milliyetçilik ruhuyla donatılmış seçmenimizin üzerinden elinizi çekiniz. Cumhuriyet ve altıok arazisinde AKP-HDP gecekondusu yapmayınız. Vatan Partisi'nin oylarını bölmeyiniz. Bölmeyiniz ki AKP-PKK belasından Türkiye'yi kurtaralım ve Cumhuriyetimizi yeniden kuralım. Hem Türkiye'ye hem de Ortadoğu'ya barışı getirelim.
                                    Adil Hacıömeroğlu
20 Mayıs 2015

HARİTADA LENİN KAFASI

1970'li yıllardı. Soğuk Savaş döneminin biçimselliği, siyasette çok etkindi. Biçimsellik egemen olunca siyasette, öz neredeyse yitip gitmişti.
Bir kişinin kılık kıyafetine, bıyık ve sakalına, kullandığı sözcüklere bakarak onun siyasal görüşleri hakkında karar vermekteydi çoğu kişi.
Devrimci, ülkücü ve akıncıları bıyık biçimlerinden anlamak olanaklıydı. Devrimci görünmek için yaz sıcağında yeşil parka, ülkücü görünmek için mevsim ayrımı yapmadan siyah palto giyenleri düşündükçe bugün bile acı bir gülümseme oturur yüreğime. Yaz sıcağında kısa kollu gömlek giymek seyrek görülen bir durumdu iki taraf için. Parka ve siyah palto, savaşçı görünmenin ve silahı olmasa da "Üzerim doludur." iletisini karşı tarafa vermek içindi. İki karşıt grup da silahlı gezdikleri algısı vererek karşı tarafı korkutmayı yeğlerlerdi böylelikle.
ABD merkezli sol düşmanlığı politikası çoğu zaman saçma sapan duruma gelirdi. Ne yazık ki bu saçma sapanlık, çok sayıda yandaş bulabilmekteydi. Sol düşmanlığı öylesine zıvanadan çıkmıştı ki solaklar bile bazı kişilerce azılı komünist olarak damgalanmaktaydı.
O günlerden usumda kalan en çarpıcı olanı ise TRT ile ilgiliydi. İsmail Cem'in TRT genel müdürü olduğu günlerdeydi. TRT, çağdaş, halkçı bir yayın politikası izlemekteydi. Merhum İsmail Cem,  Kurum'da üst üste yenilikler yapmaktaydı. "Güne Bakış" adıyla gece haberleri sunulmaktaydı. Haber zamanı gelince jenerik müziği işitilir işitilmez beyaz camda, dünya haritası dönerdi, bir küreyi çağrıştırırcasına.
O yılların keskin sağcı kalemleri, İsmail Cem'in şahsında TRT aleyhine kampanya başlattılar. Bu kampanya irili ufaklı Soğuk Savaş yönlendirmeli sağ partilerin yandaşlarınca benimsendi kısa sürede. Neymiş efendim, sunucunun arkasındaki haritadaki Güney Amerika kıtası, Lenin'in kafasına benziyormuş. Peru'nun yer  aldığı bölüm Lenin'in alnı, Brezilya'nın bulunduğu kısım ise kafasının arkasına benzetilmekteydi. Bu nedenle de büyük gürültü koparılmaktaydı. Solda yer alan yurttaşlar ve siyasetçiler ise bu benzetmenin saçmalığını anlatmaktaydılar. Bu söylediğim gülünç olabilir, ancak o günlerin siyasal mücadelesinin önemli bir tartışma konusuydu.
Peki, günümüzde durum değişti mi? Soğuk Savaş döneminin düşünme alışkanlıklarını bugün de sürdüğünü görmek, çoğu kişiyi şaşırtmakta.
Nasıl mı?
Vatan Partisi'nin amblemini, bazı kişiler PYD/PKK'nın simgesine benzetmekteler. Bundan hareketle de Vatan Partililere PKK yandaşlığı gibi bir suçlama getirmekteler. Oysa, Vatan'ın amblemi en çok Emniyet Genel Müdürlüğü'nün amblemine benzemekte. Bu kişilerin kafasıyla düşünürsek EGM de mi PKK'lı? Onlarca yıldır kullanılan amblem PKK özentisiyle mi oluştu?
Söyleyecek sözü, tartışacak düşüncesi olmayanlar, umarı biçimsellikte ararlar. Hastalıklı bir anlakla olmayanı uydururlar hayal dünyalarında ve herkesin de inanmasını isterler. Üstelik bunu yaparken saldırganlık temel ilkedir.
Dün haritada Lenin kafası görenler, bugün Vatan Partisi ambleminde PYD/PKK aramaktalar. Oradaki buğday başağının bereketini, Kutup Yıldızının yol göstericiliğini hiçe sayarak hem de...
Ne diyelim? Tanrı şifa versin!
Adil Hacıömeroğlu
18 Mayıs 2015