ATACAN’DAN KEDİ VE KÖPEKLERE MAMA

                                       
Yaz dinlencesinde annesi ölen bir kedi yavrusunu, yavruları ölen başka bir kedi evlat edindi. Bu zor işin başarılmasında komşumuzun üniversiteli kızının rolü çok büyük.
Yavru kedinin annesi ve yavruları açlık ve susuzluktan öldü ne yazık ki. Beyaz tüy yumağı yaşamayı başardı. Atacan’la Mürefte’ye gittik. Kedilere kuru mama aldık. Tavukçudan biraz taze et… Sabahleyin uyanınca Atacan, önce bana “Günaydın!” diyor. Sonra kedileri arıyor. Atacan’nın dayısının kızları, epey sonra tek tek uyanıp mahmur gözlerle yanıma geliyorlar. Üçü de Atacan’ın kedileri arama işine ortak oluyorlar. Birlikte çalıların, ağaçların arasında kedilere sesleniyorlar. Bu arada yavru kediye “Safinaz” adını koyuyorlar.
Kediler geliyor sessizce. Çocuklar benim çevremi alıyorlar heyecanla. “Hadi Adil, çok açlar…”
Önceden hazırladığım kapların birine su koyuyorum. Bir diğerine süt… Güne önce sütle başlasın istiyorlar kendileri gibi. Aradan birkaç saat geçmeden “Safinaz acıktı sözleri işitiliyor.” Ben, hemen hazırladığım küçük tavuk parçalarını veriyorum kedilere. Kediler doymak bilmiyor. Günlerce aç ve susuz kalan Safinaz, yaşama tutunmak için boyuna yiyor.
Akşam olunca kedilere, kuru mama veriyoruz. Dört çocuk, başlarında nöbetçi... Safinaz’ın yanına özellikle köpeklerin yaklaşılmasına izin vermiyorlar.
Anne kedi, yavrunun üstüne titremekte… Her gün diliyle yalayarak özenle temizlemekte onu. En küçük bir noktasını bile atlamamakta. Kediler öksüz kalan yavruyu sokakta bırakmıyor, ama insanlar bırakıyor kimsesizleri sokaklarda.
Atacan, yazlık evde  kedilerle epey yakınlaştı. Hayvan sevgisi kat be kat arttı. İstanbul’a döndük. Düşüp kolunu kırdı. Kol alçıda. Evimize yürüme uzaklığında olan Adalar manzaralı parka gittik bir akşam. İki aç köpek.. Kemikleri sayılmakta hayvancağızların… Deli gibi yiyecek bir şey aramaktalar. Birkaç sucuk parçası alıp veriyoruz. Nafile… Vakit geç… Kasap, market çoktan kapanmış. Çocuk ağlamaklı… Hayvanlara bakıp bakıp iç geçirmekte.
“Adil, yarın akşam buraya gelelim. Yanımızda köpek maması da getirelim, olur mu?” diyor üzüntülü bir sesle. “Tamam!” diyorum.
Parktan ayrılıyoruz. Yürüyerek eve dönmekteyiz. Sahilde, taşların arasını yuva edinmiş yüzlerce kedi var. Yolla taşları ayıran dizboyu duvarın yanından yürümekte Ata. Tek tek yavruları sayıyor. Arada bir “Bu kediler aç mı, tok mu?” diye sormakta bana. Ben de “Tok!” diyorum.” Birçok hayvan sever var. Onlar kedileri her gün doyuruyor.” diyorum. Bu yanıtım karşısında rahatlıyor. Eve gelip uyuyoruz.
Ertesi sabah uyanıp kahvaltımızı yapıyoruz. Evde yapılacak işlerimiz var. İkide bir “Parka ne zaman gideceğiz?” diye soruyor. “Akşama…” diye yanıtlıyoruz onu. Ama akşam olmadan çıkıyoruz evden. Yol üstündeki bir markete giriyoruz. Ben köpekler için mama alıyorum ve kasanın önünde ödeme yapmak için sıraya giriyorum.
 Atacan’ın sesi işitiliyor arkadan. “Adil kedileri unuttun!” Elindeki mamaları kasanın önüne koyuyor keyifle. Ödeme işlemini yapıp mamaları torbaya dolduruyoruz. Yürüyüşümüz hızlandı. Çocuk yürümüyor, koşuyor adeta. Alçıda olmayan bir eliyle beni yediyor. Yolun yarısına geldik ki kocaman bir köpek çöp kutusunu koklamakta. Ata duruyor. “hadi, mamayı aç da bu köpeği doyuralım. Bak ne kadar aç. Çöp yemeye çalışıyor.” diyor. Ben, mamalardan birini açıyorum ve avucumla köpeğin önüne mama koyuyorum. “Tamam!” diyor. Hızlanıyoruz.
Sahile vardık. Hemen kedileri arıyor gözlerimiz. Yavru kedilerin önüne tek tek mama koyuyoruz. Kediler mırıldanarak yiyor mamalarını. Yolun yarısına geldik, elimizdeki mamalar bitti. Çay bahçesine geldik. Önceki gecenin aç köpekleri yok. Arıyoruz yok! Köpeklerin dolaştıkları bölgeye yakın bir masaya oturuyoruz. Gözlerimiz köpeklerde… Ama yoklar… Bekliyoruz… Kalkıp bakıyoruz sağa sola… Yok, yok, yok…
Saat on ikiye gelmekte… Biz köpekleri aramaktayız. Arıyor, bulamıyor, bekliyoruz. Beni rahatlatan öneri Atacan’dan geliyor. “Bu mamaları köpeklerin yemek aradığı ağacın dibindeki açıklığa bırakalım. Onlar gelince yesinler, olur mu?” diyor umutsuzca. Uyku gözlerinden akmakta. Yapacak başka bir şey yok’ Çocuk çırpınıp durdu.
Evin yolunu tutuyoruz. “Adil, mama verdiğimiz kediler ve köpekler bizim hakkımızda ne düşünmüştür?” diye soruyor neşeyle uykusuna meydan okurcasına.
İçimden gülüyorum belli etmeden. Çocuklar her şeyi somut algılarlar. Onlar için canlılar, varlıklar arasında fazla fark yoktur. Cansız bir oyuncağa bile bir kişilik, can vermezler mi? Onunla saatlerce konuşmazlar mı?
“Sana içlerinden teşekkür ettiler. Köpek kulaklarını sallayarak, kediler de mırıldanarak teşekkürlerini bildirdi. Bir de bu çocuğun kırık kolu bir an önce iyileşsin diye dua etmişlerdir. ‘Bu çocuk, ne kadar iyi yürekli.” Dediler kendi kendilerine.” diye yanıtladım Atacan’ı.
Çocuk durdu gözlerime baktı, gülümsedi, yüzünde binlerce yıldız doğdu, gözleri güneş olup loş karanlığı aydınlattı. “Fırsat buldukça sokak hayvanlarına mama verelim olur mu?” dedi.
“Olur…” dedim. “Zaten biz balkonumuza gelen kumrulara, serçelere, sığırcıklara, güvercinlere, kargalara, hatta martılara sürekli yem veriyoruz. Kuşların beslenmesini üslendik seninle, ama arada sırada kedi ve köpeklere de bir şeyler verelim. Tamam   mı, anlaştık mı?” diye sürdürdüm sözlerimi.
Küçücük eli, avucumda yürek gibi büyüdü, büyüdü, kocaman bir kuş olup kanat çırpmaya başladı. Durdu. Ben de durdum. Hayvanları ihmal etmeyelim, onların da bu dünyada hakları var. Yalnızca onlara hakları olanı verelim.” dedi ve sustu. Eve geldik, şimdi uyuma zamanı. Çok geç oldu. O, yatağına giderken ben şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemez durumda koltukta oturup kalmışım. Acı bir fren sesiyle irkildim. Martıların çığlıkları geceyi yararken “Yaşamak ne güzel; kurduyla, kuşuyla, böceğiyle, bitkisiyle, her türlü hayvanıyla…” diye mırıldandım kendi kendime. Salondaki üçlü koltuğa oturup düşünmeye başladım sokak lambalarının aydınlığında. Düşünürken uyuyup kalmışım oturduğum yerde.
                                                                       Adil Hacıömeroğlu
                                                                       16 Ağustos 2017
.
          

1 yorum:

  1. Harikasınız..Gözlerim doldu, okurken..Doğayı,dünyayı diğer canlılarla paylaşabilmek insan olmanın bir sonucudur bence..

    YanıtlaSil