BİZ SENİNLE DOST DEĞİLİZ


Atacan’la geçen gün söyleşerek oynamaktayız. Hiç ara vermeden sorular sormakta değişik konularla ilgili. Ben de yanıtlamaya çalışıyorum sorularını. O, karşısındaki kişiye dokunmaktan olağanüstü keyif alır. Benim yanağımı okşaması onu çok mutlu eder. Doğduğu günden beri göbeğimde uyur (Göbeğin bir işe yaramadığını söyleyenlere duyurulur.). Çok küçükken göbeğim ona yataktı, şimdilerde ise yastık.
Oyuna dalmıştık. Bir yandan da söyleşiyoruz. Geldi, bana sarılıp yanağımdan öptü. Ben de onun eylemine benzer biçimde karşılık verdim. “Sen, benim çok iyi bir arkadaşımsın.” dedim mutlulukla.
Çocuk, bana baktı “Biz seninle arkadaş değiliz.” dedi. “Benim arkadaşlarım okulumda. “ diye söylendi.
Ben: “Arkadaş değilsek, o zaman dostuz.” dedim bu kez.
O: “Hayır, dost da değiliz. Arkadaşlarımın içinde daha çok sevdiklerim dostum olabilir.” diye sözlerini tamamladı.
Atacan’ın bu sözleri karşısında şaşkınım. Bu şaşkınlıkla yeniden sordum ona: “Bu halde biz neyiz, arkadaş ve dost olmadığımıza göre?”
“Biz, baba oğuluz Adil…”  diye yanıtladı beni. Birden ciddileşti. “Ben seni babam olarak seviyorum. Sen de beni oğlun olduğum için sev!” sözlerini de ekledi tümcelerine.
“Arkadaş, dost, baba-oğul…” hepsi ayrı kavramlar ve tanımlar… Hepsi, insan ilişkisinde bir dereceyi, düzeyi belirtmekte. Yaşamdaki rollerimizi karıştırmamak gerek.
“Çocuktan bir şey öğrenilir mi?” diye sormayın sakın! Çok şey öğreniyorum bedeni küçük, ruhu büyük oğlumdan. Zaten yaşamım boyunca çocuklardan hep öğrendim. Hele öğrencilerimden… Mesleksel toyluğumu erkenden üzerimden atmamı öğrencilerim sağladı. Yaşam uzun, öğrenmenin de sonu yok! O halde işimiz ne? Öğrenmek…
                                                                                  Adil Hacıömeroğlu
                                                                                  10 Eylül 2017

                                                                       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder