Son
yıllarda alışveriş düzeni değişti toplumumuzda. Mahalle esnafı, neredeyse
bitti. Bakkal, kasap, terzi, pastacı, fırıncı, manav, yufkacı, tuhafiyeci… gibi
her mahallede bulunan meslek türleri tarihe karışmakta. Dolayısıyla yeni
kuşaklar, bu meslekleri bilmemekteler. Geçmişi anlatan roman, öykü, anı, gezi
yazılarından öğrenecek çocuklarımız bu meslekleri ne yazık ki. Yok, olan
mesleklerin yerini, yenileri almakta.
Marketler;
bakkal, kasap, terzi, pastacı, fırın, manav, yufkacı, tuhafiyeci… gibi birçok
dükkânın yapacağı işi kendi içinde topluyor. Bir markete ya da süper markete
girdiğinizde her türlü ürünü bulabilmektesiniz. Alışveriş sepetleri ya da arabaları
kişinin gereksinimi olmayan birçok ürünle dolmakta. Çünkü market raflarını yerleştirme
düzeni, ürünlerin alıcıların alışverişlerini kamçılayacak biçimde
sergilenmekte. Amaç, tüketimi artırmak.
Çok
zorunlu durumlar olmadıkça ekmeği fırından, dondurmayı dondurmacıdan, eti
kasaptan, sütü bakkaldan, meyve ve sebzeyi manavdan, yufkayı yufkacıdan… almaya
çalışırım.
Bazı
alışverişlerime, Atacan (Henüz birinci sınıfta) da katılır. Ona, adeta
alışveriş dersi veririm. Neyi, nereden, nasıl alacağını uygulamalı olarak
öğrenir bu alışverişlerde. Her şeyin raflardaki yerini bilir. Evin
gereksinmelerine göre ürünler seçer. Gücü oranında alışveriş torbalarını taşır.
Geçenlerde
Atacan’la evimizin yakınındaki bir markete gittik. Evimizin gereksinmelerini
karşılamaktayız. Alışverişimizi bitirip kasalara doğru yöneliyoruz.
Dondurmaların olduğu buzdolaplarının önünden geçerken “indirim” etiketini
görünce “Atacan, dondurma ister misin?” diye soruyorum.
Çocuk:
“Hayır!” diyor donuk bir sesle. “Ekmek almaya gideceğiz ya, fırının yanındaki
dondurmacıdan alırız dondurmayı.” tümcesini, düşünceli düşünceli ekleyiverdi
sözlerine.
“Tamam”
diyerek Atacan’ı onayladım. Kasada, aldıklarımızın parasını ödeyip çıktık.
Yolda
yürürken “Bu marketler, neden fırıncıların ve dondurmacıların hakkını
yiyorlar?” diye sordu bana.
Ben:
“Nasıl?” diye sordum ona.
O:
“Dondurma ve ekmek satarak onların haklarını yiyorlar.” diyerek yanıtladı beni.
“Marketlerin her şeyi satması iyi olmuyor.” tümcesini de ekledi sözlerine.
“Toplumumuzda
bazı kişiler paraya doymuyorlar, çok para kazanmak istiyorlar.” dedim.
Atacan:
“Niye bu kadar çok para kazanmak istiyorlar?”
Ben:
“Çok varsıllaşmak için…” diye yanıtlıyorum onu.
O:
“Çok paran olup varsıllaşınca ne olacak?” diyor.
Ben:
“Dünyada bazı kişiler para biriktirir, bazıları kitap, bazıları sevgi, bazıları
ise dost…” diyorum. “Örneğin, sen oyuncak ve kitap biriktiriyorsun.” diyecek
oldum...
O,
birden sözümü kesti. “Ben oyuncaklarımı oyuncakçıdan alıyorum. Başkalarına
zarar vermiyor, onların haklarını yemiyorum. Hem benim oyuncak ve kitap
biriktirmemin kimseye zararı yok! Ben, onları arkadaşlarımla paylaşıyorum.”
dedi heyecanla.
Doğru
söze ve toplumsal duyarlılığa ne denir? Çocuk haklı... Haksızlık; bizim
kanımızı, iliğimizi emen ve doymak bilmeyen sömürü düzeninde. Parayı tüm
değerlerin, amaçların önüne koyan bir sistemi küçük yaşta fark eden çocuk,
ancak alnından öpülür. Biz de öyle yaptık. Atacan’ı hem alnından hem de
yanaklarından öperek evin yolunu tuttuk.
Adil
Hacıömeroğlu
29
Eylül 2017
Ben de Atacan’ı alnından ve minik ellerinden öpüyorum. Sizin gibi ben de Atacan’la gurur duydum. Yetiştirenlere saygıyla…
YanıtlaSil