HERKES AKILLI OLURSA KİMSE AKILLI OLMAZ



Dinlencedeyiz. Korona günlerinin zorunlu, gönüllü tutsaklığından sonra doğayla baş başa kalmanın özgürlüğünü, dinginliğini, coşkusunu yaşamaktayız. Kent yaşamının karmaşası, gürültüsü, kirliliği, griliğinden uzaklaşmak insana iyi gelmekte. Bu nedenle doğası bozulmamış, denizi kirlenmemiş, betonu az, ağacı, kuşu, hayvanı, böceği çok bir yerde dinlence de olmak çok güzel.
Dinlencemizin en güzel ve ilginç yanı geceleyin gökyüzünde yıldızları görmek. Çocukluğumun tatlı düşlerini anımsatmakta bana dinlencedeki gökyüzü. İlerleyen yaşıma karşın gökyüzüne bakarak türlü imgeler kurmaktayım.
Dalga sesleriyle geceyi dinlediğimde en büyük yoldaşım ay. Gerçeği söylemek gerekirse geceyi dinlemekten çok, yıldızlarla konuşmaktayım saatlerce. Bu söyleşimizin tanığı dalgalardır.
Mürefte’nin dingin, bozulmamış doğası insanlar için bir yaşam kaynağı. Zeytin ve üzümün verimli toprağı, bereketini eksik etmiyor insanlardan. Yaz sıcağını duyumsatmayansa neredeyse kesintisiz esen poyraz. Poyrazın serinliğinde dinginleşen beden, insan tinini de erince kavuşturmakta.
Dinlencemizin en mutlusu Atacan (9). Günün önemli bölümüzü denizde geçirmekte. Akranı olan dayısının üç kızıyla (Mercan, Ada ve Ela) önce yüzüyorlar Marmara’nın maviliğinde. Yorulunca eve çıkıyorlar denizden. Dalgaların ezgisiyle mavi düşler kurmaktalar. Düşlerinin sınırı yok! Bu mavi düşler; kimi zaman engin bir deniz, kimi zaman da sonsuz bir gökyüzünü kaplamakta. Bahçede türlü oyunlar oynamaktalar. Çoğu zaman yalınayak koşmaktalar toprağın üstünde. Ağaçlara tırmanmaya çalışmaktalar. Bu konudaki becerilerinin zamanla gelişeceğine inanmaktayım. Böceklerle dostlar... En çok da sevdikleri salyangozlar… Geceleyin dışarda bıraktığımız sandalyelere yapışan salyangozları özenle alıp çalı diplerine bırakmaktalar. Salyangozlar da böylece yaşamlarını doğal ortamlarında sürdürüyorlar.
Nerede olursam olayım, hangi saatte uyursam uyuyayım sabahları hep erken uyanırım. İçimde, tıkır tıkır işleyen bir doğal saatim var. Güneşin doğuşuyla ayaklanırım. Gece bitmiş, gün başlamıştır artık. Sabahın doyumsuz güzelliğini izlemek, sessizliğini duyumsamak, temizliğini solumak beni tinsel bir erince kavuşturur. Hangi mevsim olursa olsun bu durum değişmez. Her mevsim önümüze farklı renk, ses, güzellik, türlülük, koku sunar. Aslında her gün bir farklılığın başlangıcıdır. Bir kişi, yaşamı boyunca aynı günü bir daha yaşayamaz. İnsanı yaşama bağlayan, onun içini umutla dolduran bu farklılıktır.
Yazlık evde ilk uyanan benim. Uyanıp aşağıya iner, bir yandan gün doğumunun eşsizliğiyle esrikleşirken bir yandan da çay demlerim. Sabahın temiz kokusuna karışan çay kokusu bir başka olmakta nedense. Çay demlenip ilk bardağımı içmeden Atacan görünür. Önce “Günaydın!” der, sonra yanıma gelir oturur. Bu sabah da öyle oldu. Çay içip bir yandan güneşi dalgaların ritmik ezgisiyle izlerken önümdeki kitaba bakmaktaydım. Atacan’a da kitap okumasını önerdim. O, bu önerimi kabul etmedi. Bana türlü gerekçeler söyledi. Bahaneler uydurdu. Heyecanla diğer çocukların uyanıp kalkmasını beklemekte yüzmek, oynamak, koşturmak için.
Çocuk, bugün kitap okumamakta kararlı, ben de okutmakta. Ancak bu konuda zorlayıcı değilim. Kitap okumanın yararlarını anlatmaktayım ona. Beni dinledi bir süre. Sonrasında “Herkes akıllı olursa kimse akıllı olmaz.” dedi birden. Bu tümce karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim.
“Ne demek istediğini anlayamadım, açıklar mısın sözünü?” dedim.
O: “Herkes kitap okur, çok bilgilenip kültürlü olursa akılsız kişi kalmayacak ve tüm insanlar birbirlerine benzeyecekler. Bir süre sonra herkes karşısındakinin akılsız olduğunu düşünecek. Böylece kimsenin kimseden farkı olmayacak.”
Bu sözlerden sonra söyleyecek sözüm kalmadı. İyi bir doğa gözlemcisi olan çocuk, “her şeyin karşıtıyla var olacağı” bir gerçeği, diyalektiğin önemli bir kuralını dili döndüğünce anlattı. Oyunun ve doğayla dost olmanın da önemli bir eğitim olduğunu düşünerek konuyu kapattım.
Gerçeği kimin, ne zaman, nerede söyleyeceği belli olmaz. Çocukları ciddiye almalı, onlardan öğreneceklerimiz var.
                                                                                   Adil Hacıömeroğlu
                                                                                   21 Temmuz 2020

3 yorum:

  1. Doğayı gözlemlemek zekayı ve düşünceyi en çok geliştiren etmen. Bu yüzden doğa en büyük öğretmen

    YanıtlaSil
  2. Atacan'ı tebrik ediyorum.Farklılıklar zenginliğimizdir tabi ki...Ancak akıl ve aklı kullanmakta daha becerikli olmamız gerekir.Yşne de okumak istemediğini çok zekice ifade etmiş ...

    YanıtlaSil
  3. Doğa insana insan olduğunu ve insanca yaşamanın güzelliklerini anlatır.İster yeşiliyle, çiçeğiyle üzerinde yaşayan tüm canlılarla var olmak değer verilmek ister.Şehir hayatının yorgunluğundan uzak kalıp bedenin ve ruhun durulmak istediği zamanlarda uçsuz bucaksız manzaraların yeşilin , mavinin olduğu huzuru bulduğunuz , gözleriniz geceleyin sayısız yıldızlar dagökyüzünün sonsuzluğunda buluşur.Yüreğin denize komşu olduğu doğanın , güneşin bereketi güzelliğiyle sevginin olduğu heryerde yaşam vardır,yaşamın olduğu yerde de umut vardır,.Atacan ne güzel söylemiş,maşallah yolu açık olsun.”Akıl akıldan üstündür”.Kaleminize , yüreğinize sağlık hocam sağolunuz.✍️🙏🏻🌺🍀👩💙Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil