Evlenmek;
erkekle kadının yasaya uygun olarak birleşmesi, bir araya gelmesidir. Bu
yasalar, yazılı ya da yazısız olabilir. Gelenekler, toplumun yazısız kuralları.
Yazılı yasaların, toplum sözleşmelerinin olmadığı dönemde töre, gelenek evlilik
yaşamını düzenlerdi. Evlenmenin amaçlarından biri, çocuk yaparak yeni
kuşaklarla toplumun sürmesini sağlamaktır. Evlenmek, kadın ve erkeğin gönüllü
birlikteliğidir.
“Evlenmek”
sözcüğünün kökü, “ev”dir. Sözcüğün ilk anlamı ev sahibi olmak olsa da zamanla “aile”
anlamını da kazanmış. Zaten kişi, evinde
ailesiyle yaşar. Modern çağın çekirdek ailesi de anne, baba ve çocuklardan
oluşur. Çekirdek ya da büyük olsun aile, bir toplumsal kurum. Bu nedenle “ev” deyince
usumuza aile gelir.
Birkaç
gün önce hem öğrencim hem de dostum olan meslek yaşamında başarılı bir
sağaltımcıyla konuşuyordum telefonda. Konumuz, Türk ailesinin karşı karşıya
kaldığı dağılma durumuydu. Yaklaşık iki saat konuştuk. Kendi yaşamını anlattı
biraz. “Biz eşimle evliyiz, fakat aile değiliz.” dedi. Çok güzel bir saptama.
Günümüz evliliklerinin pamuk ipliğine bağlı durumunu, çok güzel anlatmakta bu
tümce.
Aile,
neredeyse tüm toplumlarda kutsal kabul edilip saygı görür. Çünkü onun varlığı,
toplumun geleceğinin güvencesi. Bu en küçük sosyolojik birim, toplumu oluşturan
en önemli yapı taşı. Ayrıca aile, kişinin doğumuyla başlayan bir eğitim yuvası.
Doğru düşünmek, olumlu davranışlar, çevreyle uyum, insanlık erdemlerini,
toplumsal aktöre, gelenekler, insanlar arasındaki kurallar, özbakım becerileri
burada öğrenilip değerler eğitiminin temelleri bu sıcak yuvada atılır.
Çocukların kişilikleri, ailede biçimlenir. Bireyin geleceğinin temeli burada
atılır. Bu temelin sağlamlığı ya da sakatlığını ailedeki uyum, anlayış, hoşgörü,
erinç, sevgi ve mutluluk belirler. Bilincin düzeyi, burada oluşur. Bellek,
ailede varsıllaşır.
Aile,
eşler arasındaki uyumun yeri. Uyum; sevgi, saygı ve güvenle biçimlenir. Bu
kutsal kurumun kendine özgü kuralları var. Kuralsız bir aile; ayakta duramaz, giderek
dağılır. Ailenin çekirdeği sağlam olmalı, dışardan gelecek olumsuzluklardan
etkilenmemeli. Yıkıcı saldırılar, olumsuz etkiler birlikte göğüslenmeli. Bir
ev; işbirliği, dayanışma, yardımlaşma, özveri, ortak akıl ve çaba, karşılıklı güven,
saygı, sevgi ile ayakta durur. Bunlardan biri yok olmaya başladığında diğerlerinin
de kutsal çatının altından uçup gitmesi çorap söküğü gibi gelir ardı sıra.
Evet,
günümüzde evlenenler niye aile olamıyor? Öncelikle birçoğu, ailenin meyvesi
olan çocuk yapmıyor. Çocuksuz evliklerde amaç oluşmuyor. Her ailenin ev içi
düzenleri, özel yaşamları, kendi iç ilişkileriyle bir gizliliği olmalı. Ne
yazık ki günümüz evliliklerinde her şey halka açık yaşanmakta. Evliliklerin
çoğunda gizli saklı yok! Tartışmanın, kavga etmenin de bir kuralı olmalı değil mi
evliliklerde. Nedense yok! Tartışmalar da kavgalar da insan içinde yapılmakta. Böyle
olunca da herkes giriyor karı koca arasına. Oysa sevişmelerin de kavgaların da
yeri yatak odası. Özel yaşam denen şey olmuyor böylece. Aile yaşamı, özelden genele
evrildi son dönemde. Bunda sosyal medyanın, ekran bağımlılığının etkisi çok
fazla. Çünkü sanal ortamda gizlilik denen şey yok! Herkes, her yerde… Anlaşılacağı
üzere kimsenin tenceresi kapalı kaynamıyor.
Evlilikler,
geçici ve başına buyruk ortaklık gibi. Erkeğin de kadının da kazançları kendi
denetimlerinde. Konuşmalarda “Benim param, senin paran” ya da ”Bunu ben aldım,
sunu da sen.” benzeri bir dil egemen… “Benim
ailem, senin ailen…” konuşmaları sıkça duyulmakta. Evli çifteler ev dışında yemeğe
gittiklerinde sırayla ödüyorlar hesabı. Ortak bir bütçeleri yok! Neden mi?
Çünkü ilk günden başlayarak evliliğin bozulacağı üzerine gelişen bir bilinç ve
düzen var. “Yarın öbür gün ayrılırsak eşime para kaptırmayayım.” düşüncesi egemen
ne yazık ki. Baştan evliliğin bozulmasına koşullanmış kafayla evlilik sürer mi?
Sürmüyor zaten. Olumsuzluk ve ayrılmak üzerine kurulu evlilik şirketi çöküyor
hemencecik toz duman içinde.
Her
evlilikte türlü sorunlar yaşanır. Hesapta olmayan olumsuzluklarla karşılaşılır.
Ancak eşler, bu sorunları aşmak için omuz omuza vermeli değil mi? Evlilik,
engelli bir koşu. Engelleri dayanışmayla aşamadığında evlilik aileye
dönüşemiyor.
Eşinin
ailesini bir türlü içselleştiremiyor diğer eş.
Karşısındakini olduğu gibi kabullenme söz konusu değil. “Benim dediğim
olursa varım.” düşüncesinin yerine, “Bizim dediğimiz olur. Ortak aklımızı
kullanırsak aile ayakta durur.” sözleri işitilmiyor nedense. “Ben, sen” var; anacak
“biz” yok! Biz olamayan bir evlilikten aile çıkmıyor. Böyle olunca da sen ben çekişmesi,
üstünlük yarışı evlilikleri dağıtıyor ne yazık ki.
Aile
olmak için “biz” demeli. “Bizim ailemiz” diyerek kabullenmeli eşini ve onun geçmişini.
Çünkü her geleceğin, geçmişte bir kökü olmalı. Köksüz ağaç olmadığı gibi,
köksüz aile de olmaz.
Ülkemizde
son yıllarda en büyük sorun, topluma sunulan rol modeller (örnekler)… Topluma
sosyal medya ve televizyonlar aracılığıyla sunulan örnekler, nedense aile
yaşamından çok uzak kişiler. Bu kişilere, olumsuz örnekler diyebiliriz. Aile
kurumuna saygısı olmayan birinden topluma, özellikle de gençlere kılavuz olur
mu?
Çocuk
ve gençleri, ekran bağımlısı yapmak için bu kişiler, onların üstündeki aile
denetiminin ortadan kaldırılması gerekir. Çocuk ya da genç, aileden
uzaklaştıkça ekranla başlayan bağımlılık, diğer alanlara da yayılmakta. Zaten
bağımlılık, çocuk ve gençleri aileden hızla soğutup uzaklaştırmakta. Bağımlılık,
bireyde duygusal kırılma yaratarak onu doğup büyümekte olduğu yuvasından
koparmakta.
Günümüz
evliliklerinin aileye dönüşmemesinin nedeni, duygusal bütünlüğün ve ortak
amaçların olmaması. Kişilerin olduğu gibi ailelerin da ulaşmak istediği amaç,
gerçekleştirmek istediği ülküleri olmalı. Çünkü aile, maddi olduğu kadar manevi
bir kurum. Duygu birlikteliğinin olmadığı bir yerde ne amaç ne de ülkü olur.
Yüreklerin birlikte çarpması gerekir aile olmak için. Gözler, aynı yöne
bakmalı. Beyinler birlikte düşünmeli. Hele bir evlilikte duygudaşlık yoksa aile
olmak olanaksız.
Evliliklerin
aileye dönüşmesi için keser gibi hep kendine yontmamak gerek. Testere gibi olmak
gerek. Testere çalışırken bir bana, bir sana diyerek talaşları her iki yana bölüştürür.
Türk
toplumu, sanal bağımlılık nedeniyle hızlı değişim geçirmekte. Bu da ilk önce
aileyi vurmakta. Sanal bağımlılık, insanlara bencilliği aşılıyor. Bencilliğin
olduğu yerde aile olmaz. Çünkü aile, toplumsal çıkarın öne çıktığı bir yer.
Burada bencilliğin yeri olmaz.
Evde
nitelikli zaman geçirilmiyor. Ne yazık ki anne ve baba hep kendi işleriyle
meşgul. Anne dizi izlerken başka bir oda da baba maç heyecanı yaşıyor. Çocuk da
telefonun içine giriyor ister istemez. Ne yazık ki ailelerde ortak heyecan
yaşanmıyor. Ortaklaşa bir şey yapılmıyor neredeyse. Bireycilik, çocukları sabun
köpüğü gibi uçuruyor bilinmezliklere. Ortak heyecanın olmadığı yerde ortak amaç
da olmuyor. En kötüsü de evlerdeki bireyler arasında konuşma yok!
Türkler
tarih boyunca birçok devlet kurdu. Büyük felaketleri, toplumsal dayanışmayla
aştılar. Bunun altında da güçlü aile yapıları vardı. Yere düştüklerinde
aileleri sayesinde kolayca kalktılar ayağa. İşte, ulusumuzu tarih sahnesinden
silecek en büyük düşmanla karşı karşıyayız. Ailemiz yok ediliyor sanal
bağımlılığın görünmez ellerince. Önlem; bugün alınmalı, yarın çok geç olabilir.
Adil
Hacıömeroğlu
7
Aralık 2025
Sevgili ADİL Bey. Duygu ve düşünce paylaşımınıza katılıyorum TEŞEKKÜRLERİMİ ifade ederim. Kısa özet. Paylaşılmayan BİLGİ bilgi değildir. Paylaşılmayan SEVGİ sevgi değildir. Paylaşılmayan DEĞER değer değildir. Aile kültürümüz bizlerin demelidir. Aile kültürümüz içerden böl ve parcala yöntemine tabi tutulduğunu gözlemliyorum. Olan EĞİTİMİMİZİN bir şekilde yok edildiğini ifade edebilirim. Her konuda her manada birlikten kuvvet doğar. Gerisi teferruattır. SİZ varsanız. BİZ varız. Ali Kemal AYDIN… SELAMLAR - SEVGİLER…..
YanıtlaSilKalemine Efendi Kalan , Adil öğretmenim,
YanıtlaSilGüzel yazı 👏👏elinize , gönlünüze sağlık🙏🏻💐okuyunca düşündürdükleri,
Evlenmek bir kağıt, bir törenden ibaret olabilir; ama Aile olmak; gönüllü, bilinçli, emek isteyen bir yolculuktur. Birlikte sadece “aynı evde yaşamak” değil; sevgi, saygı, güven, ortak amaçlar, fedakârlık ve anlayış ile “biz” diyebilmek gerekir. Eğer evlilik sözleşmesi; “sen” ve “ben” olmayı savunuyorsa, o evlilik yazıda da söylendiği gibi kolayca “geçici ortaklık” haline gelir; aile oluşturmaz. Aile; kökleri birlikte büyüttüğünüz, birbirinizin geçmişine, hayallerine, yarınlarına sahip çıktığınız, ortak sorumluluk ve umutlarla kurulmuş bir yuva demektir.
Yani evlenmek ev sahibi olmak ama aile olmak, kalbi, ruhu, hayatı paylaşıp birlikte büyümek.❤️
Usunuza, duyarlılığınıza sağlık🙏🏻Usta kaleminizle, yüreğiniz var olsun.📚🍀