TERÖR ÜSSÜ
REŞAT ÇİĞİLTEPE
Reşat
Çiğiltepe… Atatürk’ün sevip güvendiği, başarılı bir komutandı. Birçok cephede
birlikte savaşmışlardı. Büyük Taarruz’a 57. Tümen komutanı olarak katıldı.
Savaşın kilit noktalarından biri Çiğiltepe’ydi. Atatürk’e, başkomutanına yarım
saat içinde Tepe’yi ele geçireceğini söyledi. Dakikalar ilerlemiş yarım saatlik
süre çoktan geçmişti, ama Reşat Bey’den bir türlü mutlu haber ulaşmıyordu
karargâha. Atatürk, telefonu çeviriyor, karşısına Emir subayı üsteğmen Bozkurt
Kaplangı çıkıyor. Atatürk, Reşat Bey’le konuşacağını söylüyor. Aldığı yanıt iç
yakıcı: “Reşat Bey az önce intihar etti efendim!” tümcesinden sonra Reşat
Bey’in Başkomutanına bıraktığı yanıtı okuyor: “Yarım saat içinde size o mevzii
almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam.”
Oysa tepe bir buçuk saatte düşmandan alınmıştı. Trablusgarp, Balkan, Yanya
Savunması, Çanakkale, Suriye, Muş, İnönü, Sakarya cephelerinde savaşmış Albay
Reşat Bey onurlu, sözünün eri, yurtsever bir Türk subayıydı. Verdiği sözü
tutamamanın üzüntüsüyle yaşamına son vermişti.
Albay Reşat Bey
büyük devlet adamı ve şair Ziya Paşa’nın oğluydu. Vatan görevinin her şeyin
üstünde olduğu bilinciyle yaşamıştı. Ulusunun kurtuluşu, yurdunun bağımsızlığı
onun için çok önemliydi, hatta yaşamından bile.
Bugün 30 Ağustos
törenlerini televizyonlardan izliyorum. Birçok televizyon kanalı Zafer
Bayramımızı görmüyor bile. Ankara’daki resmi törenlerde yüzler asık.
Protokoldeki devlet erkânı, zorla yerine oturtulup ders dinleyen çocuklar gibi.
Günün anlam ve önemine uygun yüz ifadesini göremedim. Mehteran bölüğü geçerken
AKP’liler alkışlıyor. Oysa az önce geçen Harp Okulu öğrencilerine aynı ilgi
yok.
Cumhurbaşkanı kulak
rahatsızlığından hastanede. Törenlerde yok. Resepsiyon da iptal edilmiş. Oysa
devlette süreklilik esastır. Cumhurbaşkanın vekiliyle 30 Ağustos resepsiyonu
yapılamaz mı? Bunlar bahane tabi ki…
Atatürk, ölümcül
hastalığın pençesinde. Doktorlar izin vermiyor 1937 Cumhuriyet Bayramı
törenlerine katılmasına. O büyük insan hastalığının tüm olumsuzluğuna karşın
ayakta selamlıyor resmi geçittekileri. Yine ölümün pençesindeyken Hatay
sorununu halletmek için Adana’daki birlikleri denetlemeye giden de Atatürk’tü.
Bir sözümüzde Kemal
Kılıçdaroğlu’na. Törenlerde çok aradık kendisini. Hele de AKP iktidarının
ulusal bayramları ortadan kaldırma girişimlerinin arttığı, ulusal
bütünlüğümüzün tehlikeye girdiği bu günlerde. Ne yazık ki yoktu. Güney Afrika’daki
sosyalist enternasyonal toplantısındaymış. Ancak şunu anımsatmak isterim
Kılıçdaroğlu’na: Bu ülke sosyalist enternasyonal toplantılarında değil,
Kurtuluş Savaşı cephelerinde verilen savaşla kurtarılıp kuruldu. Ülkemizin
toprak bütünlüğünün tehlikeye girdiği içinde yaşadığımız günlerde çözümü yine
ulusal birliğimizi temsil eden bayramlarımızda bulacağız.
Herkes Reşat
Çiğiltepe olamaz. Herkes Atatürk gibi ölüm döşeğinde bile vatan ve ulus
sevgisiyle yanıp tutuşamaz. Varlığımızı borçlu olduğumuz Reşat Bey gibi
özverili nice ulusal kahramanımıza, bizi köle olmaktan kurtararak özgürlüğe
kavuşturan Atatürk’e borcumuzu ödememiz olanaklı mı? Bu güzel günde Tüm
Kurtuluş Savaşı şehit ve gazilerine sonsuz minnet ve şükranlarımı sunarken Türk
Ulusu’nun bayramını kutlarım.
Adil Hacıömeroğlu
30 Ağustos 2012
TERÖR VURUYOR, SİYASET BAKIYOR
Bölücü terör vuruyor, her gün can alıyor, siyasetçi bakıyor. Teröriste daha fazla özgürlüğü nasıl sağlarız, diye tartışmakta; açılım üstüne açılım yapmaktalar Genelkurmay başkanının terör örgütü lideri olmaktan tutuklayanlar, PKK militanlarını nasıl daha çok özgürleştiririz, diye çaba göstermekteler. Komutanların hapiste, teröristin kentlerde ve dağlarda dolaştığı bir ülkede terör önlenebilir mi?
ULUSALCILIK, FAŞİSTLİK MİDİR?
Son
yıllarda ulusalcı olmayı faşistlik, ırkçılık olarak göstermek isteyen çevreler
var. Bu düşüncenin asıl kaynağı, küresel emperyalizm. Amaçları da emperyalizme
karşı başkaldıran ulusal direnişleri kırmak. Ulusalcılığı, ırkçılık olarak algılatmak
isteyen küresel emperyalistler, etnik kökenlere ve inançlara dayalı siyaset
yapmayı desteklemekteler. Bunu da demokrasi ve özgürlükmüş gibi topluma
sunmaktalar.
Bölücü
örgütçe dağa kaçırılan CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, PKK’dan
şikayetçi olduktan sonra savcılık çıkışında: “CHP’nin nasıl bir yolda
yürüyeceğini, ulusalcı, kafatasçı kişilerle, onların yaptığı eleştirilerle bir
yol yürünmeyeceği görülmüş oldu.” diyerek ulusalcılığı, kafatasçılık olarak
göstermekte. 18 Ağustos 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Hikmet Çetinkaya da
“Faşist Kafalar” başlıklı yazısında ulusalcı olmanın faşistlik, ırkçılık olduğunu
söylemekte. Çetinkaya, CHP’deki ulusalcıların partiden ayrılmasını istemekte.
Ulusalcılık,
devrimci olmanın ana ilkelerinden biri. Çağımızda antiemperyalist olmanın adı,
ulusalcılık. Yani emperyalizme, küresel sömürüye karşı halkının çıkarlarını
savunmaktır ulusalcılık.
Ulusalcı
olmak; sömürgeci, işgalci batılı emperyalistlere karşı Kurtuluş Savaşı
yapmaktır. 9 Eylül’de işgalcileri İzmir’den denize dökmektir. Ulusalcılık
ekonomide, siyasette, kültürde, eğitimde, yargıda, askerlikte dışa bağımlılığı
yok etmek; birkaç dolar için küresel kan emicilere avuç açmamak; halkını
vereme, sıtmaya, frengiye ve koleraya teslim etmemektir. Ulusalcılık; kendi
topraklarında fabrikalarının özgürce üretim yapması, çiftçinin karasabana
tutsaklığının yok edilmesi, çocuklarının Ortaçağ hurafelerinden kurtarılarak
milli, bilimsel ve çağdaş eğitime
kavuşturulmasıdır. İnsanları etnik kökenlerine, dinsel inançlarına, aile
bağlarına, aşiret gücüne ve unvanlarına bakmadan özgür yurttaşlar olarak bir
ulus kimliği altında birleştirip bağımsızlaşmaktır ulusalcılık.
Ulusalcı
düşünce, etnik ayrımcılığı kaşıyarak ırkçılık, inanç farklılıklarını kışkırtarak
din sömürüsü yapmaz. İnsana, insan kimliğiyle bakan, alt kimlikleri kişinin
onuru sayan, bölmeyip birleştiren, kavgayı değil, barışı gerçekleştiren bir
düşüncedir ulusalcılık. ULUSALCILIK, TÜRKİYE’Yİ ANKARA’DAN YÖNETMEKTİR.
Ulusalcılık
yukarıda anlattığımız gibiyse ırkçılık, faşistlik nedir? Irkçılık; ırka, etnik
kimliğe dayalı, egemen bir küçük azınlığın sömürüsünün siyasallaşmasının
adıdır. Toplumu alt kimliklere bölme işidir. Halkı inançlarına göre
ayrıştırmaktır. Faşistlik, emperyalizmin güdümüne girerek ulusal çıkarları
savunmamaktır. Tarikat, cemaat, ırka dayalı
örgütleri demokrasi ve özgürlük yutturmacasıyla göz boyayarak desteklemektir. Irkçılık,
sınıf mücadelesinden vazgeçerek küresel alt kimlik siyasetine teslim olmaktır. FAŞİSTLİK,
TÜRKİYE’Yİ ANKARA’DAN YÖNETMEK DEĞİL; KÜRESEL MERKEZLERDEN YÖNETMENİN ADIDIR.
Şimdi
gelelim CHP’ye… CHP, kökleri itibarıyla sosyal demokrat değil, Kemalist bir
parti. Seçmenlerinin büyük çoğunluğu, CHP’nin ulusalcı Kemalist kimliğine oy
vermektedir. Bu nedenle de dünyada birçok siyasal kuruluşa nasip olmayacak bir şansa
ve onura sahiptir. Antiemperyalist olma onuruna… İşgal altındaki Türkiye’yi
kurtarmak için halk içinde örgütlenerek kurulan bir siyasal kurumun adıdır CHP.
Bunu, ancak yüreği yurtseverlik duygusuyla dolu, kafası emperyalizme karşı savaşma
düşüncesiyle bezenmiş yurttaşlar anlar. CHP’yi devrimci yapan, antiemperyalist
duruşunu feodalizm karşıtlığıyla desteklemesidir. Şimdi kalkıp yüz yıl
öncesinin feodal artıklarını özgürlük savaşçısıymış gibi topluma sunup bunun
adına “ilericilik” diyorlar. İlericilik; feodalizme, emperyalizme kaşı
çıkmaktır.
CHP’nin
altı okundan biri, milliyetçilik... CHP’nin amblemini değiştirmeyi düşünüyor mu
yeni yönetim acaba?
“Irk
ve mezhep ayrımını körüklemek mi? Emek-sermaye çelişmesini göz ardı etmek mi? Salt
laikliği savunup demokratik hak ve özgürlükleri savunmak mı?” diyor yazısından
Çetinkaya. Irk ve mezhep ayrımcılığını körükleyerek siyaset yapma alışkanlığı 12
Eylül Amerikancı darbesinden sonra moda oldu ülkemizde. İnsanların adlarının
önüne; alt kimliklerini, mezheplerini, hatta mensup oldukları tarikatları
getirerek siyaset yapma alışkanlığı Evrenci, Özalcı, küreselci demokrasinin(!) kazanımları
olarak görüldü. Emeğin, emekçinin özgürlüğü, birleştiriciliği; yerini etnik ve
mezhep kimliklerinin bölücülüğüne bıraktı. Bugün emek mücadelesini engelleyen etnik
kimlik ve mezhep kavgasıdır.
Laiklik,
ülkemizin olmazsa olmazıdır Sayın Çetinkaya. Ulusumuzu bir arada tutan
birleştiriciliğin adıdır laiklik. Küresel yele ve iklime uyarak, cemaat-tarikat
etkisinde kalarak laikliği savunmayı küçümsemek yakışık alır mı?
“CHP,
Cumhuriyetimizle yaşıt, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bir parti. Bunu ne Kılıçdaroğlu
yadsıyor ne de Hüseyin Aygün… Ancak ne 1930’lu yıllardayız, ne 50’li, ne 70’li,
ne de 90’lı yıllarda… Yıl 2012…” diyerek yazsını sürdürmüş Çetinkaya. CHP’nin,
Atatürk’ün partisi olduğunu kabul ediyorsak onun kuruluş felsefesini de tarihsel
duruşunu ve görevlerini de reddetmeyeceğiz. Yıllar akıp gitti CHP kurulalı,
ancak bir şey hiç değişmedi. Dün olduğu gibi bugün de emperyalistler, ezilen
ulusları vicdansızca sömürmekteler. Dün olduğu gibi bugün de yaşadığımız
coğrafyada insanları etnik kökenlerine ve inançlarına göre bölüp
düşmanlaştırıyorlar. Yine dün olduğu gibi bugün de emek en yüce değer sayılmayıp
acımasız bir sömürü çarkı işlemekte. Hem de etnik köken, mezhep ayrımı
yapılmadan sömürülmekte halkımız. Günümüzde dünden daha çok ulusalcı duruşa
gereksinmemiz var. Emperyalizmin Batı Asya’yı kan gölüne döndürmekte olduğu
günümüzde Atatürkçü olmanın koşulu olan ulusalcılık umarımız olmalı. Atatürksüz
bir antiemperyalist savaşım düşünülemez içinde yaşadığımız coğrafyada. Onun
içindir ki yeni sömürgeciler, Atatürk’ü silmek istemekteler. Biz, Atatürk’ü
yaşatacak mıyız; yoksa bu silme hareketine piyon mu olacağız?
Emperyalizmin
kafalarımızı tutsaklaştırdığı günümüzde ne yapacağız? Ulusalcı olup dil, din, renk,
cinsiyet ayrımı yapmadan ulusalcı mı olacağız; yoksa alt kimliklere dayalı
faşist siyasetlere teslim olup emperyalist bölücülüğe hizmet mi edeceğiz?
Adil
Hacıömeroğlu
18
Ağustos 2012