AİLE, TEK BACAKLA YÜRÜR MÜ?


Ailenin iki bacağı, anne ve babadır. Ailenin gövdesi de çocuklar… Çocukları geleceğe taşıyıp ileri götüren bu iki bacak... Biri olmadığında tek bacakla yürümek zorunda kalır. Tek bacakla yaşam koşusunda, amaca ulaşmak çok zor. Tek bacaklı bir ailede büyümek zorunda kalan çocukların çoğunun kolu kanadı kırıktır yaşam savaşımında ve toplumsal ilişkilerinde. Doğal zorunluluklar olmadığı sürece çocukların kolunu kanadını kırmak, anne ve babanın yapacağı bir iş olmamalı.

Birçok eş, sanal dünyanın çekiciliğine kapılmış durumda. Sanal dünyaya odaklanıp bağımlı duruma gelen eşler, giderek somut gerçeklerden ve mantıklı düşünmekten uzaklaşmaktalar.  Yaşamı, bağımlısı oldukları sanal dünyayla özdeşleştiriyorlar. Bu nedenle bir eş, diğerine katlanamıyor. Eşi “Canım!” dese “Canın çıksın!” dedi sanıyor. Ekran bağımlılığının oluşturduğu soyutluk, eşleri olgusal değil; algısal düşünmeye yöneltiyor.

Aile, bir uzlaşma yeri… Öncelikle anne ve baba uzlaşmalı. Sorunları büyütmeden çözmeliler. Pireyi deve yapan insanları çevremizde sıkça görürüz. Aile içindeki küçük bir sorunu büyüterek içinden çıkılmaz duruma getiren karı, koca çok... Karı ya da kocanın aile sorumluluğu gereğince görevi, sorunları büyüterek çözümsüz durma getirmek değil; sorunları büyümeden çözmektir. Yanı küçük hataları görmezden gelmeli Ne yazık ki dünyanın birçok yerinde olduğu gibi anne ve baba sorumluluğunu etkileyen birçok olumsuzluk toplumuzda yaygındır. Özellikle üçüncü kişilerin karı-koca ilişkilerine burnunu sokmaları yaygın bir durum. Bu burun sokucular, kaş yapayım derken göz çıkarırlar. Kimileri göz çıkarmaktan da içten içe sevinç duyar.

Eşler,  evliliklerini uzlaşma ve özveriyle sürdürür. Bu da mantıklı düşünme ve usçu davranmayla olur. Sorunlar, evin içinde çözülmeli. Sorunlar evin dışına çıktığında çözümü olanaksızdır. Çünkü sorun, artık eşlerin olmaktan çıkar. En küçük sorunda olduk olmadık yerde yakınan eş, yuvasını dağıtmanın adımlarını atar.

Son yıllarda medeni hukuk yasasında “kadınları koruma(!)” adı altında birçok değişiklikler yapıldı. Bunlardan biri, boşanan kadınlara neredeyse yaşam boyu ödenen nafaka. Bu, kadınları çalışmadan geçinmeye, yani asalak yaşama alıştırırken erkeği de ekonomik olarak çökertiyor. Bundan hareketle kadınların birçoğu, benden sonrası tufan diyerek boşanmayı özgürlük saymakta. Böylesi bir anlayış, Türk aile yapısını bozup dağıtmakta. En küçük anlaşmazlıkta mahkemenin yolunu tutan kadınlar var bu nedenle. Yani bir sürçen atın başı kesiliyor.

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, ne yazık ki çoğu zaman kötüye kullanılıyor. Bu yasaya göre şiddete uğrama tehlikesinin olması bile erkeğin evden uzaklaştırılmasına neden olmakta. Dünyada kadın, erkek ayrımı yapamadan söylüyorum herkesin yaşadığı sürece şiddete uğrama tehlikesi var. Tehlike, yaşamın her alanında. Evinden uzaklaştırılan erkek nerede, nasıl yaşayacak? Çoğu zaman uzaklaştırma cezası alan erkeğin dışarıda yaşamını sürdürme olanağı kalmıyor. Yaşama umudunu tamamen tükettiğimiz birini, yasa eliyle suça sürüklediğimizin farkında değiliz. Bu yasa, kadına karşı şiddeti daha da artırıyor bu nedenle. Uzaklaştırma uygulaması, Türk ailesini hızla dağıtıyor.

6384 sayılı yasa, erkekleri peşinen potansiyel suçlu olarak görüyor. Bu da yasana adil olmadığının göstergesi. Yalnızca kadının “Şiddet gördüm.” ya da “Tehdit edildim.” demesi, erkeğin suçlu görülmesi için yeterli kanıt olarak görülmekte. Bu da bu yasayı art niyetlilerin kullanmasına yol açıyor. Erkeğin bu konudaki görüşü alınmıyor bile. Bu yüzden yargıçlar tek yanlı karar vermek zorunda kalıyorlar.

Yaklaşık elli yıldır Türkiye’de iktidar ve muhalefet partilerinin neredeyse hepsinin ortak amacı, Avrupa Birliği’ne (AB’ye) girmek. Bu nedenle AB ülkelerinde uygulanan her yasayı, ülkemiz koşullarına uyup uymayacağına bakmadan alıyorlar. Bu konuda görüş birliği içindeler. Oysa bu yasaların AB ülkelerinde yol açtığı sorunları gözlemleseler, böylesi bir uygulamayı yapmazlar. AB ülkelerinin en büyük sorunlarından biri, ailenin korunmaması ve dağılması. Bu nedenle AB ülkelerinin çoğunda nüfus artışı sıfırın altında. Genç nüfusu olmayan bu ülkeler, giderek üretimden çekilmekte. Birçok sosyal ve ekonomik sorunla boğuşuyor bu ülkeler. Üstelik bu ve benzeri yasalar yüzünden AB’de boşanmalar kolaylaştı. Buna koşut olarak bu ülkelerde çokeşlilik çok yaygın. AB’de aileyi dağıtan yasalar, ülkemizde aileyi nasıl koruyacak?

Aile, dünyanın her yerinde korunur. Birçok eski uygarlıkta kadın kutsaldır. Türklerde aile, çok önemli. Çünkü toplumun, ulusun kökü. Eskiçağlardan beri sağlam ailelerle var oldu ulusumuz. Eski Türklerde boşanma zordu. Çünkü aile ulusun parçalanmaz çekirdeğiydi. Hem kadına hem de çocuklara şiddet söz konusu bile olmazdı. Sağlam aile yapısı, güçlü ulusu oluşturuyordu.

Osmanlının çöküşe geçtiği dönemde sosyoekonomik çöküntüye koşut olarak aile de parçalanmaya başladı. Yaygınlaşan çok eşlilik, boşanmaları kolaylaştırdı. Bu da aileyi dağıtmaya başladı. Cumhuriyet, boşanmaları zorlaştırdı Medeni Kanun’la. Böylece aile, korunarak sağlamlaştırıldı. Son yıllarda ulusumuz, iç ve dış etkilerle sosyoekonomik bunalıma girdi. Bu durum, önce aileyi vurdu. Batı’ya öykünerek sorunun çözüleceğini sandı yöneticilerimiz, tıpkı Osmanlının son döneminde olduğu gibi. Boşanmaların kolaylaşmasıyla çekirdek aile yok olurken çok eşlilik artıyor. Oysa aynı yöntem yıllar önce denenmişti. Aynı suda ikinci kez yıkanıyor Türkiye ne yazık ki.

Nafaka uygulaması da erkeği uzaklaştırma kararı da kadını korumuyor. Tersine, kadına zarar verip aileyi dağıtıyor. Aile dağılınca ulusun var olma sorunu ortaya çıkıyor doğal olarak. Yasa koyucular; başka ülkelere öykünmek yerine, çıkardıkları yasaların ülkemiz koşullarına uyup uymayacağına bakmalı. Yasalar hem kadını hem erkeği korumalı, özellikle de çocukları ve aileyi. Aile, iki bacak üzerinde yürümeli. Yürürken tökezleyen ailenin bacaklarını kırmamak gerek. Amaç, tökezlemeyi önlemek olmalı.

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       9 Aralık 2025

 

 

 

2 yorum:

  1. Hukuku, ahlaki, kültürü, ekonomisi, bireysel ve toplumsal güvenlik sağlayan yaşam felsefesi ve inançları değiştirilmiş bir toplumdan saglıklı davranışlar beklenmiyor.
    Her şey birbiriyle bağlantili...

    YanıtlaSil
  2. Çok eşlilik konusuna şöyle bir açıklama getirilebilir.
    Dünyada kadın-erkek oranının yaklaşık %50 olduğu düşünülürse,zaten fıtrat olarakda,Allah'ın emri tek eşli olmaktan yanadır.Çok eşlilik,zaruret halinde başvurulan bir ara çözüm olup,zaruret hali yoksa,çok eşlilik kanunlada yasaklanabilir.Bir kıyaslama yaparsak; İslam ülkeleri genelinde her bin kişiden biri çok eşlidir. Batı da ise,her bin kişiden bir tanesi evlilik sadakatına bağlıdır.Batı da geri kalan kısım bir nevi çok eşli sahte evlilikler sürdürmektedir. İslamda,zaruret yoksa çok eşlilik yasaklanabilinirken,batı da ki sahte çok eşliliklerin kökünden sökülüp atılması mümkün değildir.Demek ki,zarurete bağlı olarak Kuran'nın çok eşliliği bize ara çözüm olarak sunmasından anlaşılıyor ki,15 asır önce bizim göremediğimizi görmüş oluyor. Abdurrahman Fetvacı.

    YanıtlaSil