Türkiye’nin
Atlantik sürecine girmesinden sonra hem sağda hem de solda ideolojik sapmalar
oldu. Bu sapmalar, iç dinamiklerle değil, Atlantik etkisiyle ortaya çıktı.
Türkiye’nin devrimci yönelişini engellemek için başta ABD olmak üzere batılı
emperyalistler özel bir çaba gösterdi. Bunu yapmak için de ulus devleti
parçalamayı, ilk amaç olarak seçtiler. İç cepheyi bozup parçalama amaçlarına
kısa sürede ulaştılar ne yazık ki.
Atlantikçiler,
öncelikle Atatürk dönemindeki devrimci atılımların önünü kestiler. Türkiye’nin
her alandaki milliyetçi duruşunu değiştirmek için özel çaba harcadılar. Bu
süreçte devrimcilikle milliyetçiliği ayrıştırmak için türlü oyunlar içine girdiler.
Oysa Cumhuriyet kurucuları hem devrimci hem de milliyetçiydi. Altıok’ta
ifadesini bulan bu iki ilkeye emperyalist merkezlerden saldırılar başladı. Çok
geçmeden devrimcilerle milliyetçiler iki karşıt görüş olarak saflaştılar.
Giderek bu iki kesim çatıştırıldı emperyalistler eliyle. Böylece milli devlet,
kan yitirdi. Cumhuriyet’imizin kuruluş ülküsü, Kurtuluş Savaşı’nın yarattığı milli
özgüven ve heyecan Atlantik dayatmalarıyla sönümlenmeye başladı.
Özellikle
Amerikancı 12 Eylül darbesinden sonra liberalizm, siyasetin tüm kesimlerine “demokratikleşme”
adı altında ideoloji olarak dayatıldı. ABD ve AB, Türkiye’de milli devleti
çökertmek için toplumsal farklılıkları körükledi. Kemalizm’in toplumsal köklerine
ve etkisine, açık savaş ilan edildi. Atatürk’ü diktatör ve özgürlüklere düşman
birisiymiş gibi göstermeye çalıştılar. Lozan’da kabul edilmemiş azınlıklar
türettiler. Milleti bölmek için Atatürk’ü unutturmayı amaç edindiler. Baktılar
ki toplum, Atatürk’ten vazgeçmiyor; liberal soslu, özünden sapmış, kendi çıkarlarına
uygun bir Atatürkçülük oluşturdular. Atatürk devrimciliği, yerini batıcı bir
ilericiliğe bıraktı.
Batılı
emperyalistler, milli devletimizi yok etme amacına ulaşmak için yeni bir dil
yarattı. Bu yeni dilin kendine özgü kavramları ortaya çıktı. Bunlardan biri de “çok
kültürlülük”… Birçok kişi, çok kültürlülüğü toplumsal varsıllık sanmakta. Bu da
Atatürkçülük olarak düşünülmekte. Ne yazık ki günümüz Atatürkçülerinin çoğu;
Kemalizm’i birincil kaynaklardan öğrenmek yerine, kaynağı pek belli olmayan
duyumlarla algılamaya çalışmakta. Bu da onları Atatürk’ten, milli devletten
uzaklaştırıyor.
Evet,
Atatürk çok kültürlülükten mi yanaydı? Bunu anlamak için Onuncu Yıl Nutkuna göz
atmak yeterli. “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü,
temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.”
Burada Atatürk, Türk kültüründen söz etmekte. Tıpkı “Alman, Fransız, İngiliz,
İtalyan, İspanyol, Amerikan, Arap, Fars, Rus, Çin, Yunan… kültürü” söyleyişinde
olduğu gibi. “Türk kültürü” vurgusu, onun millet tanımıyla da örtüşmekte. Atatürk:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” Demekte. Bu
tanımla üst kimliğimiz dile getirmiştir. Bunun dışındaki bakış açıları, milli
devleti ortadan kaldırdığı gibi, düşmana da hizmet eder.
Onuncu
Yıl Nutkuna dönelim yeniden. “Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin
üstüne çıkaracağız.” tümcesindeki “milli kültür” vurgusu, ABD ve AB’nin
dayattığı çok kültürlülüğü reddeder. Ülkemizde yaşamakta olan tüm alt
kimliklerin binlerce yıldır yarattıkları kültürel değerler, milli kültür
anlayışı içinde kaynaşarak üst kültürümüzü oluşturdu.
Yalnız
alt kimlerin kültürleri mi? Doğaldır ki hayır… Binlerce yıldır etkileşime
girdiğimiz birçok toplumla karşılıklı kültürel alışverişte bulunduk. Bu
alışveriş de milli kültürümüzün önemli bir varsıllığı.
Tarih
öncesinden beri bu topraklarda yaşamış uygarlıkların tümünün kültürel
mirasçısıyız. Onların bıraktığı değerler de milli kültürümüzün oluşmasında pay
sahibidir. Bunun en iyi göstergesi de Atatürk’ün Cumhuriyet’ten sonra kurulan
Etibank ve Sümerbank’a topraklarımızda yaşayan en eski iki uygarlığın adını
vermesi.
ABD,
kendi milli kültürünü alt kimliklere bölmüyor. Almanya, İngiltere, Fransa, Rusya,
İtalya, İspanya kendi milli kültürlerini bir bütün olarak ele alırken, niye
bize çok kültürlülüğü dayatıyorlar? Bu sorunun yanıtını neden düşünmüyoruz? Bu
emperyalistlerin amaçlarını niye sorgulamıyoruz? İnsan, kimi zaman düşmanından
öğrenir doğruyu. Düşmanın niyetini anladığınızda karşıtını düşünüp doğru yolu
bulursunuz. Zaman; düşmana ve söylemlerine, dayatmalarına karşı uyanık olma
zamanıdır.
Adil Hacıömeroğlu
11
Mart 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder