Sokaklarda,
okullarda, işyerlerinde, kentler arası yolculuklarda, yeiçlerde, dost
buluşmalarında, sayrıevlerinde, toplu taşım araçlarında, insanların bulunduğu
her yerde gördüğümüz kadın ya da erkekler hep birbirine benzemekte. Giyimleri
kuşamları, konuşma biçimleri, düşünüşleri, kısıtlı sözcük dağarcıkları,
ezberlenmiş kalıplarla konuşmaları, gülüşleri, yüzleri, kaşları, kirpikleri,
dişleri, saç biçimleri, bakışları, yiyip içtikleri, siyasal gelişmelere
bakışları, toplumsal olaylara yorumları, bencillikleri, toplumsal olmaktan uzaklıkları,
usunuza ne gelirse aynı olan insanlardan oluşun bir toplumda yaşamaktayız.
Moda
denen bir illet var dünyada. Milyonlarca kişiyi aynı merkezden yöneten, ne
giyeceklerine, nasıl konuşacaklarına, nelerle besleneceklerine, yüzlerinin
biçimine, davranışlarına, yürüyüşlerine, sosyal konumlarına ya da konumsuzluklarına,
bireyci bakışlarına, nerede güleceklerine, insan ilişkilerine, kısacası
yaşamlarına karar vericilerin buyruğuyla oluyor. Modayı yönlendirenlerin
emperyalist merkezler olduğunu söyleyeyim.
Kadınların
neredeyse hepsinin kaşları, kirpikleri, dişleri, dudakları, burunları, saç
biçimleri, süslenmeleri, gülüşleri, tepkileri, kalçalarının duruşları,
göğüsleri, yüzleri, giyim biçimleri aynı. Aynı olması için kadınların
olağanüstü bir çabası var. Önce kadınları, kendi bedenlerinden nefret
ettiriyorlar. Çünkü kadının nasıl güzel olacağına, moda merkezleri karar
veriyor. Eğer sen, sanal dünyada belirlenen görünüşte değilsen çirkinsin.
Güzelleşmek için de bıçak altına yatıyor birçok kadın. Burnunu, kaşlarını,
yanaklarını, dudaklarını, göz kapaklarını, göğüslerini, kalçalarını düzelttiriyor
bir estetik cerrahına. Böylece güzelleşiyor kendince. Oysa doğal ve gerçek olanın
güzel olduğu usuna bile gelmiyor.
Kadınlar
bıçak altına yatıyor da erkekler yatmıyor mu? Yatmaz mı hiç? Onlar da kadınlar
gibi bazı ameliyatlarla yakışıklı(!) oluyorlar. Önce bedenlerindeki kıllardan
kurtuluyorlar kılsavarcılar aracılığıyla. Sonrasında birçok erkek boylarını
uzatmak için bıçak altına yatıyor. Erkeklerin çoğunun saç kesimleri, taramaları
hep aynı. Giyimleri genellikle kara. Ezici çoğunluk, sakallı… Pantolon paçaları
benzer… Bakışlar hepsinde bir…
Dünyadaki
her varlık, yaşadığı coğrafya ve iklime göre özellikler taşıyor bedeninde. Bedenimizdeki
her organın biçiminin, her kılın oluşumunun bir doğal nedeni var. Hiçbir şey
gereksiz değil doğal ortam içinde. Bu nedenle doğal olanı değiştirmek ya da yok
etmek, kişinin kendi doğasını yok etmek demek. Oysa bizi, biz yapan doğal
özelliklerimiz. Kişinin kendi doğal özelliklerine göre giyinip kuşanması,
süslenmesi en güzeli. Bedenimizdeki bir organın biçimini, işlevini değiştirmek ya
da onu yok etmek birtakım sağlık sorunlarının da hazırlayıcısı. Bu yalın gerçeği
de burada belirteyim.
Peki,
ülkemizde bunca insan tekdüze bir yaşama, tek boyutlu bir bakış açısına nasıl
sahip oluyor?
Kadın
ya da erkek olsun neredeyse herkesin elinde telefon var günün her dakikasında. Yaşamlarının
kaynağı telefon… Eve gittiklerinde telefonlara televizyonlar ekleniyor. Bu iki
teknolojik aygıt, onları yönlendiriyor. Dizi oyuncuları, şarkıcılar, görüngüler
(fenomenler), ünlü sporcular yönlendiriyorlar büyük kalabalıkları. Herkes bu ünlülere
bakarak onlar gibi olmak istemekte. Çağımızın tinsel sayrılığı, ünlü olmak…
Herkes ünlü olmaya çalışıyor kendince. Bunu aracı da sosyal medya… Bu gidişle
herkes ünlü olacak, toplumda ünsüz olan kalmayacak. Böylece ünlü olmak da bir işe
yaramayacak.
Genç
kız ya da erkek; ünlüler gibi giyinip, onun gibi konuşup, kaşlarını, kirpiklerini,
dudaklarını, gözlerini, yanaklarını, giyimlerini, süslenmelerini onlar gibi
yaptıklarında kendilerinin ünlü olduklarını sanıyorlar. Bu tekdüzeliği de
çağdaşlık olarak görüyorlar nedense.
Ekran
bağımlılığı; insanların özgür ve özgün düşünmelerini, kendilerini sevmeyi,
oldukları gibi yaşamayı, doğal davranmayı, her şeyden önce kendi olmalarını
engellemekte. Kişi kendi olursa güzel ya da yakışıklı olur. Kendin değilsen
başkalarına öykündüğün için o kişileri güçlendiren araç ve gereçten farksızsın.
Kısacası sen yoksun, o var. Tek tipçilik, herkese benzemek de bir bağımlılık
aslında.
Ekran
bağımlılığı, tüketiciliği özendiriyor. Sürekli tüketme gereksinimi duyan kitleler
oluşturulmuş bu yolla ne yazık ki. Böylece tek tipleştirilen toplumlar, küresel
tekellerin para kazanma aracı aynı zamanda. Bu bağımlılığa koşut olarak bağımsız
öğrenme isteği yok ediliyor.
Sosyal medya ve televizyonlarla tek tipleştirilen,
tek boyutlu düşünüp davranan kitleler; demokrasinin en büyük düşmanı. Emperyalist
merkezler ekran bağımlılığıyla yarattıkları bu kitlelerin düşüncelerini
kendileri belirliyor. Çünkü emperyalistler, kitlelerin kendi kararlarını kendilerinin
vermesini istemiyor. Bu yolla geniş halk kesimleri uslarını, bedenlerini,
davranışlarını duygularını, düşüncelerini, istençlerini, geleceklerini sanal
ortamda tanımadıkları ellere teslim ediyor.
Konuyu,
daha iyi anlamak için ülkemizdeki siyaset düzenine bakmak yeterli. Partileri
destekleyen kitlelerin çoğunluğu, sosyal medyanın güdümünde. Destekledikleri
partilerin liderleri, doğru ya da yanlış ne derse desin kurşun asker oluyor
yandaşlar. Araştırma, sorgulama, söylenenleri kendi akıl süzgecinden geçirme
yok! Bilinçsizce destekleme söz konusu. Bunun sonucunda da siyaset yapıyorum
diye kendini toz duman içinde bir kör dövüşünün içinde buluyor. Böyle olunca da
gerçeğe ulaşmak zorlaşıyor.
Küresel
oyun kurucular, ekran bağımlılığıyla geniş kitleleri kolayca yönlendirip
yönetmekte. Böylece siyasal, kültürel, ekonomik bir egemenlik kuruyor küresel
tekeller. Okumayan, araştırmayan, düşünüp sorgulamayan kitleler gerçeği ne
yazık ki fark etmiyor. Modanın kuyruğuna takılıp özgürlüklerini,
özgünlüklerini, emeklerini, bağımsızlıklarını, benliklerini, üretkenliklerini,
yaratıcılıklarını, insan olma ayrıcalıklarını teslim ediyorlar görünmez bir
ele.
Adil
Hacıömeroğlu
12
Aralık 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder