ELİNDE KAHVE İLE DOLAŞANLAR


Ekran bağımlılığıyla tek tipçi, sanki bir fabrikanın tezgâhından çıkmış gibi giyinip konuşanlar, davrananlarla oluşturulan sürü psikolojisinin toplumumuzda çözülmeye, çöküşe, kokuşmaya ve sonunda da kokuşmaya başladığını üzülerek gözlemlemekteyiz. Bu konudaki yazı dizisi, dostlarımızın çoğunun ilgisini çekti. Onlar da gözlem ve düşünceleriyle bizi aydınlatmaktalar. Neredeyse herkesin kaygısı ortak…

Dünkü yazımdan sonra arkadaşım, yerdeşim Aliye Çakıroğlu ellerinde kahvelerle dolaşanları unuttuğumu yazdı bana. “Unutmadım, sırası gelince onu da yazacağım.” dedim. Arkadaşımın uyarısı üzerine, bu kahve içme sevdasını yazmayı öne çektim. Aliye Hanım gibi duyarlı arkadaşlarıma ne denli teşekkür etsem azdır.

Bostancı’da iki caddenin kesiştiği bir evde yaşıyorum. Sabahleyin erkenden uyandığımda ilk işim, camı açıp caddeyi izlemek. İşine yetişmeye çalışanların telaşını içimde duyumsarım.  İşe yetişmek için koşturanların çoğu genç… Evlerinde kahvaltı yapmadıkları ellerindeki simit, tost, poğaça gibi yiyeceklerden anlaşılıyor. Telaşlı çalışanların çoğu, Bağdat Caddesi’ne yönelmekteler. Bir kısmının telaşı Adalar vapuruna yetişmek için. Bir başka kesim ise Marmaray’a binmek için koşturmakta.

Gençlerin sabahleyin evlerinde kahvaltı yapmamalarına üzülürüm içten içe. Bu durum, ne yazık ki ekran bağımlılığıyla ilişkili. Çünkü gerek dizilerde gerekse sosyal medyada kahvaltı yapmanın gelenekselliği anlatılmakta. Buralarda kahvaltı yapmamanın çağdaşlık olduğu (Nasıl çağdaşlıksa…) işlenmekte. Gençler de gelenekselden kurtulmaya çabalamaktalar ekranların yönlendirmesiyle. Bu da sağlıksız bir beslenme düzenine yol açmakta.

Sabahleyin işe gidenler ve kuşlukta gezmek için yola çıkanların nerdeyse hepsinin elinde kahve dolu karton bardaklar ilgimi çekiyor. Bardaklar ellerde, ancak kahveyi yudumlayanları pek görmüyorum. Kollar, dirsekten vücuda yapışık. Dirsekten aşağısı yere koşut, elde kahve bardağı sıkıca tutulmakta. Bu tutuş biçiminde eldeki kahveyi başkalarına göstermek için bir çaba görülmekte. Bu arada ellerindeki kahvenin fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşanlar çoğunlukta.

İkindi olduğunda evden çıkarım yürüyüş yapmak için. Yolun sağında solunda bulunan çöp kutularının kapalı kapaklarının üstlerinde içilmemiş kahveleri görürüm. Ayrıca apartmanların giriş kapılarının duvarları üzerinde karşılaşırım o kocaman karton kahve bardaklarıyla. İçilmeyen bu kahvelerin büyük bir savurganlık olduğunu düşünüp üzülürüm. Dünyanın parası, boşa gidiyor bu yolla. Bunun da nedeni, sosyal medyadaki modaya uyma isteği. Modaya uymayı, kendilerine görev saymakta gençlerimiz.

Atalarımız: “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” demişler. Ne güzel bir söz… Türk toplumunda kahve yalnız içilen bir şey değil. Hele yürüyerek içimi, düşünülmezdi bile. Kahve eş dost, hısım akraba, konu komşu, hatta Tanrı misafirleriyle içilirdi. Söyleşmenin, dostluğun, sosyalleşmenin bir aracıydı o. Aslında kırk yıl hatırı olan kahve değil, onun içimi sırasında kurulan dostluk ve söyleşideki içtenlik.

Halkımız: “Gönül ne kahve ister, ne kahvehane; gönül sohbet ister, kahve bahane.” sözünün anlamını ellerinde karton bardaklarda soğuk kahvelerle yürüyenlerden anımsayan var mı acaba? Gönül insan ister, insan; söyleşmek ve içten dostluklar kurmak için.

Günümüz insanı son zamanlarda bir alışkanlık edindi. Bir işyerinin adı yabancıysa oraya gidiyor bir şey varmış gibi. Bir yemeğin, içeceğin adı yabancıysa onu tüketiyor kendince ayrıcalıklı olmak için. Bir yabancı özentisidir almış yürüyor. Kişi; kendini, öz kültürünü, köklerini, yarayışlı olanı bilirse ayrıcalıklı, özgün ve kendisi olur. Hele tutumlu olmak, yerli malı kullanmak insanlar için bir erdem…

Türk kahvesi içmeyi çok severim, hele karşımda söyleşeceğim biri varsa. Kahveyi, bir içecek olarak tüm dünyaya yayan atalarımla da onur duyarım. Niye mi Türk kahvesini severim? Çünkü doğaldır, oturarak içilir, dostlukların kurulmasına aracı olur. Bu dünyada dostluktan daha değerli ne var ki?

                                               Adil Hacıömeroğlu

                                               13 Aralık 2025

 

1 yorum:

  1. Gençlerin hatta yetişkinlerin caddelerde marka kahve bardaklarıyla dolaşması artık bir trend oldu Adil hocam.
    Kahve elde gezen gençler sanki bir podyumda yürüyorlar gibi turluyorlar.Kahve içilmiyor aslında, taşınıyor.Adata aksesuar.Bardak bir içecekten çok bir kimlik kartı gibi.Hele meşhur marka işletmelerden alınmış bardak kahve ise..Oysa her şeyin bir adabı bir kültürü var değil mi?Kahve içmek, çay içmek, rakı içmek adabı ile içilirse keyif alınır.Oturup , göz göze gelerek,doyumsuz sohbetleri paylaşarak içeceğinizi içsek daha güzel, anlamlı olmaz mı?

    YanıtlaSil