Cumhurbaşkanı
R. Tayyip Erdoğan, 20 Kasım 2025 Perşembe günü Aile ve Kültür-Sanat
Sempozyumunda konuştu ve ülkemizin gelecekte karşılaşacağı büyük tehlikeden söz
etti. Erdoğan konuşmasında: “Nüfusumuz
artıyor, fakat nüfus artış oranımız azalıyor. TÜİK’in açıkladığı verilere göre
geçtiğimiz yıl ölçülen toplam doğurganlık hızı, 1.48. Şu anda bir felaketi
yaşıyoruz. Geleceğimiz açısından alarm zilleri hem de yüksek sesle çalıyor.” dedi.
Erdoğan’ın
yukarıdaki sözlerindeki kaygıya katılmamak olanaksız. Ancak bu “felaket”te
Erdoğan ve partisi AKP’nin 23 yıllık iktidarının büyük payı olduğunu da
söylemek gerek öncelikle. Kendisinin bu gerçekle yüzleşmesinin vakti geldi de
geçiyor bile. AKP’nin izlediği ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel izlencelerle
halka dayattığı batılı yaşam biçimi toplumsal yapıyı değiştirdi hızla. Türk
ailesi, dağılıyor. Bunun nedeni de Özal’la başlayan batının yozlaşmış kültürünün
topluma kabul ettirilmesi. Türk toplumunun gelenekleri, dokusu, yaşam anlayışı
ve biçimi, geleceğe bakış açısı değişti.
24
Ocak 1980’de Özal kararlarının Türkiye’ye dayattığı liberalizmin ısrarla
uygulanması nedeniyle toplumda sosyal çürüme oluştu. Bireycilik, toplumculuğun
yerini aldı. Toplumun geleceğine adanmış bir ülkü yerine, kendini kurtarmanın
bencilliği aldı.
Peki,
nüfusumuzun artış hızı niye azaldı? Öncelikle söyleyeyim ki bunun asıl nedeni
ekonomik sistem. Çalışanların neredeyse yarısına yakını asgari ücret ya da bu
ücretten azıcık fazlasını alarak geçinmekte. AKP’nin uyguladığı ekonomik düzende
varsıl gittikçe varsıllaşırken, yoksul ise gün geçtikçe yoksullaşmakta. AKP’nin
küresel emperyalist sistemin ülkemizdeki uygulayıcısı olan Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek, milli gelirimizin her yıl arttığını söylese de yurttaşlarımızın geçimi
buna koşut olarak zorlaşmakta. Çünkü milli gelirin çoğu varsılların elinde.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik, halkın belini bükerken geleceğe olan umudunu
da azaltıyor. Geleceğe ilişkin umudunu yitiren yurttaş, çocuk yapar mı? Dünyaya
gelecek çocuğunu bakıp besleyerek büyütebileceğine inanmıyor yurttaşımız.
Kısacası, insanımızın geleceğe güveni yok!
Liberal
düzen nedeniyle ülkemiz üretimden çekildi. Köyler boşaltıldı. İnsanlar, bir
lokma ekmek için kentlerde asgari ücretle geçinmeye zorunlu kılındı. Kendi
boğazını doyurmakta zorlanan insanların, çocukların sorumluluğunu alması olanaksız
duruma geldi. Kentlerde boğaz tokluğuna çalışan yurttaşların, çocukların
sorumluluğunu üstlenmeleri çok zor. Ülkemizde tarım ve hayvancılık, liberalizmin
gazabına uğradı. Çiftçi, ürettiğiyle geçinemez duruma getirildi. Bunda AKP
yönetiminin önemli payı var. Yıllardır haller yasasını çiftçinin yararına değiştirmeyen
AKP hükümeti değil mi? Yine emperyalist ekonomik reçeteleri ülkemize uygulayan
Erdoğan hükümetlerin başkası değil.
Köyler,
bir ülkenin hem üretim hem de nüfus kaynağı. Üretmeyen köylü, kente göçtü
hızla. Bu da hem tarımsal üretimi hem de nüfus artışını vurdu. AKP, uyguladığı
ekonomik ve sosyal politikalarla köylerimizi felç etti. Büyükşehir yasasının
bütünşehire dönüşmesiyle köyler, kentlerin mahallesi oldu. Bu da köylünün işini
zorlaştırdı. Öncelikle bu uygulamadan vazgeçilmeli.
Liberalizm,
yurttaşlarımızı bencilleştirip bireyciliğe yöneltti. Toplum için çalışma,
özveride bulunma, geleceğe yönelik ülküler edinme yok edildi küresel güçlerce.
Ne yazık ki 23 yıldır ülkemizi yöneten AKP, küresel emperyalizmin halkımızı,
kültürel olarak değiştirme isteğine çanak tuttu. Televizyon dizileri, haber
izlenceleri bu bilinç değişiminde önemli rol oynadı. Toplumun her alanına
bireycilik damgasını vurdu. Liberalizmin iletişim organlarıyla dayattığı
kültür, sanat, spor ve yaşam anlayışı toplumsal dengeleri bozdu. Toplumsal
ülküler, özellikle genç kuşaklara aşılanamadı.
Peki,
toplumsal ülküler, neden gen kuşaklara aşılanamadı? Bunda bilgisizliğin
toplumda geçer akçe yapılması önemli bir etken. Özellikle toplumumuzun
birleştirici gücü olan Atatürk, yerli yersiz eleştirildi. Bilgiye dayanmayan
birtakım yalan yanlış, emperyalizmin uydurması olan sözlerle Atatürk’e
saldırıya göz yumdu Erdoğan ve AKP. Oysa Atatürk, Türk toplumunun geleceğe
yönelik ülküsü, umudu, emperyalizme karşı direncinin kaynağı, ayakta durmasının
esini, savaşımcılığının öncüsü, toplumsal dayanışmasının itici gücü, ulusun
birlikteliğinin simgesi, tehlikelere karşı koruyucusuydu. Atatürk’ü, toplumun
örneği olmaktan çıkarmak isteyen emperyalizm ve onun işbirlikçileri, onun
yerine kolay yoldan para kazanan sözde sanatçıları, sporcuları ve köşe dönücüleri
getirdi. Bu da gençliği, bencilliğin tuzağına düşürdü. Toplumcu ülküler, davranışlar
böylece gözden düştü.
AKP
döneminde Atatürk’ü gözden düşürme yolunda çabalar olurken onun yerine dinsel
söylenceler, uydurma kahramanlar getirilmeye başlandı. Oysa toplum; soyut,
yapay olanı değil; somut olanı, tarihe damgasına vuranı ülkü edinip örnek alır.
Bu gerçeğin bile farkında değiller ne yazık ki. Bu nedenle topluma dayatılan
ekonomik düzen, kültür, sanat, spor, siyaset anlayışı (iktidarı ve
muhalefetiyle) ülküsü, umudu olmayan bir kitle yarattı. Bunda da AKP’nin payı
çok büyük. Bu konuyu iyi anlamak için televizyon dizilerini izlemek yeterli bir
kanıt.
Siyasetçiler,
toplumu yönlendiren televizyon yorumcuları, insanlara örnek olması istenen sanatçı
ve sporcuların karşısındakini aşağılayıp küçümseyen kibirli dilleri birçok
kişice benimsendi. Bu da toplumsal uzlaşmayı yok etti. Yerleşim yerlerinde,
hatta evlerde bile kavga gürültü eksik olmadı. Bu durum, evlerin dağılmasına
yol açtı. Dağılan evlerde çocuk doğup büyümez.
Toplumda
yaygınlaşan bencillik, karı-koca ilişkilerine de yansıdı. Evlilikler gönül
birlikteliğine değil; ekonomik ortaklığa, çıkarlara dayanmaya başladı. Birlikte
çarpmayan yüreklerin olmadığı evler kolayca dağılıp gitmekte. Böyle olunca da
sağlıklı bir ev ortamında çocuk yapıp büyütme evlilik gündeminden çıktı. Günümüzde
evlilikler özveriler üzerine değil, kişisel çıkar elde etmeye dayalı. Bu da
yıllardır uygulanan liberalizmin oluşturduğu bir düzen. Bunun kısaca adı da
çıkarcılık…
Erdoğan,
ülkemizin geleceğini, ulusumuzun varlığını tehlikeye düşürecek nüfus artış
oranının azalması konusunda öncelikle kendisinin uyguladığı politikalardan
vazgeçerek özeleştiri yapmalı. Toplumun geleneksek kodlarını olumsuz yönde değiştirmenin
öncüsü oldu. Bu tehlikenin yaratıcısı ve öncüsü sayılabilir bu nedenle. Kendi oluşturduğu
bir tehlikeye, başkası yapmış gibi muhalefet etmek de bir Erdoğan becerisi(!)
olsa gerek.
Adil
Hacıömeroğlu
22
Kasım 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder