EMEKLİNİN SEYİR DEFTERİ


Emekliyim ve emeklilerin çoğu gibi emeklemekteyim. Emeklemeyen, emekliler de var. Bu kişiler “kıyak emeklilik” adı altında ballı aylık alan vekiller… Dikkat ederseniz bu kişilere “milletvekili” demedim. Çünkü milletin vekilini, halk belirleyip seçer. Halka yukarıdan aşağıya dayatılmış, onunla yazgı birliği olmayan biri, milletin vekili olabilir mi?  

Emeklilik; bir kişinin yaşam boyunca emek harcayarak kazandığı bir hak. Bu hakkı kazanmak için sınırsız emek, özveri, çalışma, yararlılık ve topluma hizmet var. İşçinin, köylünün, beyin işçisinin emeğine değer vermeyen bir siyasal anlayışın emekliye değer vermesi düşünülebilir mi?

Günümüzde emeklilerin en büyük sorunu yaşam kaygısı. Emekli, her sabah uyandığında “Bugün, akşamı edebilecek miyim?” diye düşünmekte. Çünkü onu yaşamda tutacak, besleyecek besin maddeleri ateş pahası. Ayrıca emeklilerin çoğu düzenli olarak ilaç kullanır. Şeker, tansiyon, kolesterol gündelik sorunları. Bazı organlarında yetmezlikler söz konusu. Bu nedenle de düzenli sağaltım gerekli. Doktora gitmek, ilaç almak para… Katkı payları küçük görünse de toplumumuzda en düşük aylıkla geçinmek zorunda kalan emekliler için büyük bir harcama. Doğaldır ki türlü sayrılıkları bulunan emekli yaşuluların sağlıklı beslenmeleri vazgeçilmezdir.

Emekli, sabahleyin kalkar yatağından erkenden, işe gidecekmiş gibi. Çünkü erken kalkmak, onun çalışma yaşamı boyunca kazandığı bir alışkanlık. O, “Erken kalktım işime, şeker kattım aşıma.” atasözünü, yaşama geçirmeye çok genç yaşlarda başlamıştır. Ancak emekli olduktan sonra gittikçe geliri azalan, yoksulluk sınırının, hatta açlık düzeyinin altında bir yaşama tutsak edildiğinden eşinin, çocuklarının gözünden de düşmeye başlar. Bir emekliye en çok koyan da büyük bir seviyle evlendiği, yaşamını paylaştığı, yazgı birliği yaptığı eşinin, yaşam arkadaşının ondan gittikçe uzaklaşması. O, evde bir yük ve gereksiz biri olarak görülmeye başlanır. Bu nedenle tartışmalar, laf sokmalarla bitirilen tatsız tuzsuz bir sabah kahvaltısından sonra sokağa atar kendini. Mevsim, iklim koşullarının önemi yok! Çünkü emekli evde bir yük…Ne yazık ki günümüz insanlarının çoğu, para tanrısına tapınmakta. Bu da sevgiyi, saygıyı, vefayı yok etmekte.

Sokağa çıkar yılların deneyimlerini, bilgilerini biriktirmiş yaşulu. Önce gezinir çevrede biraz. Gezinirken düşünür geçmişteki varlıklı, onurlu, mutlu, sevgi ve saygıyla yoğrulmuş günlerini. Düşündükçe içi burkulur, yüreğinden bir şeyler kopar, gönül defterinden sayfalar uçuşur. Usundaki düşünceler birbirini kovalar. İşe yaramazlık duygusu sarar eğnini ve tinini. İçindeki sızı dayanılmazdır. Kafasındaki düşünceleri dağıtmak için en iyisi bir kıraathaneye gitmek, kendisi gibi emeklilerle söyleşmek... Gittikleri kahve çayı en ucuz satan yerdir. Bir de garsonun daha fazla çay içirtmek için çevrelerinde dolaşmadığı, gözleriyle taciz etmediği yerleri yeğlerler. Çünkü birçok kahveci çay içmeyenlere: “Burası ağaç gölgesi değil, bedavadan oturulmaz burada.” diyerek onları çay içmeye zorlar. Bazı kahvecilerse halden anlar.

Kuşluk vakti geldiğinde kahvede emekliler pineklemeye başlar. Kimi çay, kimi ıhlamur içer. Arada oyun oynayanlar da vardır. Bir bardak öğleden önce, bir bardak da öğleden sonra çay içer. Garsonlar ellerinde tepsiyle topluca çay getirdiğinde sorar masadakilere “Çay içer misiniz?” diye.  Güngörmüş yaşulular bu öneriyi yılların inceliğiyle geri çevirirler “Fazlası çarpıntı yapıyor. Çok içince gece uykum kaçıyor. Tansiyonuma iyi gelmiyor. Demir eksikliği yaratıyor bende.” diyerek.

İkindi vakti kahveden çıkar emekli, elinde alınacaklar listesiyle. Dört beş market gezer alacaklarının en ucuzunu bulmak için. Bu piyasa araştırmasını bir iyi düşüncesiyle açıklar. “Yürüyüş yapıyorum marketleri gezerek. Bu da sağlığıma iyi geliyor.”

Devir, sinekten yağ çıkarma zamanı… Sebze meyve bölümüne girer. Salatalıkların sapları oldukça uzun kesilmekte son yıllarda. Öncelikle seçtiği salatalık, biber ve domateslerin saplarını koparır on, on beş gram az para ödemek için. Kabakların saplarını cebindeki çakıyla keser. Bundan biraz daha çok kâr eder kendince. Kimi zaman ederleri çok yüksek bulur. Yerde kasalar içinde çürümeye başlamış sebze ve meyvelerin sağlamlarından seçer. Ne yazık ki marketler, çürümekte olan meyve ve sebzeleri de çöpe atmayıp satar. Bu günleri de gördük siyasal iktidarın yılladır uyguladığı yoksulluk ekonomisi sayesinde. Bunu yaparken başı öndedir. Çünkü biri görür de ona acımayla bakar diye. Alışveriş sırasında çalıştığı günlere dalar zaman zaman. Bu dalmalarda gözlerinden yaşlar boşanır. Gözyaşları acı yüklüdür, yanaklarından süzülürken yakar değdiği yeri.

Çoğu zaman bir ay boyunca et yememişlerdir. Neredeyse her gün marketlere gider et satılan bölüme bakar. Niye mi? Son tüketim tarihi yaklaşmış ürünlerdeki indirimi kaçırmamak için. Kıyma, kuşbaşı, köfte… Hangisini bulursa alır. Kimi zaman iki tane alır kuşbaşı ya da kıymaların dört yüz gramlık paketlerinden. Dört yüz gramı bölerler birkaç parçaya. Bir kısmını o gün yerler. Saklayacaklarını kavurur, tuzlayıp saklarlar sonrası için.

Akşama doğru eve döndüğünde yorgundur. Bıkkınlığı ise bir başka dert… Kapı üstünde başlar laf sokmalar. Bu, yeni bir kavganın ısınma hareketleri. Bin bir zahmetle alıp getirdiklerini, ağız tadıyla yiyecek zamanı bile bulamaz. Kendisi bir köşeye kıvrılıp oturur. Eşi de bir koltukta uyur uyanık televizyondaki bir diziye dalıp gitmiştir. Yaşamın yükü, çekilmezliği tüm acımasızlığıyla abanmıştır üstüne. Her geçen zaman bir azaba dönüşür.

Hizmet ettiği devleti, ona üç kuruşu çok görmüştür. Onun insanca bir emeklilik, yaşululuk geçirmesine olanak verilmedi. Emeği, yok kabul edildi nedense. Bir devletin gücü, adaleti, emekliye sağladığı olanaklarla belli olur.  Bir toplumun insanlığı ise emeklilere verdiği değerle ölçülür.

                                                                            Adil Hacıömeroğlu

                                                                            6 Ocak 2025

4 yorum:

  1. Değerli Adil öğretmenim,

    Yazınızla bizlerin sesi oldunuz. Usunuza, yüreğinize sağlık.👏👏Tümcelerinizin hepsine katılıyorum.🙏🏻Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bir milletin yaşlı vatandaşlara ve emeklilere karşı tutumu o milletin yasama kudretinin enönemli kıstasıdır.” sözünü unutmayalım! 🇹🇷Esen kalınız🙏🏻💐SaygılarımlaFulya Kırımoğlu👩

    YanıtlaSil
  2. Öncelikle bir itirazım var.Evet emeklisiniz ama emeklemiyorsunuz Adil jocam.Siz tam bir maraton koşucusu enerjisi, coşkusu ve formu ile 60 lı yaşlarınızı dolu dolu geçiriyorsunuz.Çünkü üretime devam ediyorsunuz.Sürekli okuyorsunuz yazıyorsunuz, radyo televizyon programlarında konuşuyorsunuz okurlarınıza bilgi aktarıyorsunuz çevrenize aydınlık saçıyorsunuz.Evelallah aslan gibisiniz.Spor yapıyorsunuz.Kendinize bakıyorsunuz.Hala yakışıklılığınız ve çekiciliginiz ile karşı cinsin ilgisine mazhar oluyorsunuz.Bu nasıl emekleme ya hu???Fırtına gibisiniz.Hem de Karadeniz Fırtınası.Allah sağlık versin ve hep bu formunuzu enerjinizi koruyun.Ha diğer emekliler mı? Onların acıklı halini yazmışsınız zaten.Benim diyecek bir şeyim yok.

    YanıtlaSil
  3. Yazınız baştan sona haklılık ve doğruluk içeriyor Adil bey. Bu sabah haber programında emekli cumhurbaşkanların başbakanların ve vekillerin aldıkları maaşı öğrendiğimde kanım dondu. Yıllarca vergisini ödemiş ve kazandıkları emeklilik hakkını koklata koklata millete dağıtan devlet; kendilerine sıra gelince gayet bonkör davranmışlar. Hazine boş dememişler. Milletten bekledikleri tasarrufu kendilerine hiç uygulamamışlar. Lüks yaşam alanı, milyonlarca lira değerinde lüks araçlar.
    Bu millet bunu hak etti mi diye düşündüğümde; galiba etti diyorum.
    Yaşın yanında kuru da yandı yazık ki
    😢😢
    Kaleminiz var olsun 👏👏

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel bir konuya değindiniz,bizim insanımız hep emekli olacağım der ha babam çalışır,emekli olunca azmi bitmiş bedenen ve ruhen enerjisini kaybetmiş hastalıklardan güçsüz düşmüş dür,,birde sevdiklerini terk etmiş yanlız bırakılmış dır

    YanıtlaSil