EŞİTSİZ SEÇİMLER


        Seçimler eşit ve adil yapılmalı, değil mi? Ne yazık ki ülkemizde seçimlerin eşit ve adil olarak yapılmıyor.  

        Her parti eşit koşullarda yarışmalı. Her partiye eşit olanaklar sağlanmalı. Yasalar, her partinin eşit koşullarda yarışmasına olanak vermeli. Bu söylenenler, kâğıt üzerinde kalıyor nedense. Uygulama ise bambaşka…

        Ülkemizde bazı partiler korunup kollanırken bazıları ise üvey evlat olarak görülmekte. Nasıl mı?

        Bir önceki seçimde, ülke barajını aşıp TBMM’ye giren partilere genel bütçeden hazine yardımı verilmekte. Hem de milyarlarca lira… Yoksul halkın ekmek bulup yiyemediği koşullarda onun vergisinden, emeğinden, lokmasından kesip partilere hazine yardımı yapılmakta. Bu yıl partilere yapılan hazine yardımları yüzde yedi yüz arttı. 2022 yılında TBMM’de temsil edilen beş partiye verilecek hazine yardımının toplamı: 645,2 milyon lira… 2023 seçim yılı olduğundan bu yardım, daha da artacak. Halka gelince para yok, partilere gelince para çok…

        2023’te hazineden partilere verilecek yardım: 4 milyar 515,5 milyon lira… Paraya bakın, paraya! Ne mi olacak bu paralar?

        Mitingler yapılacak… Mitinglere çevre illerden parti üyeleri taşınacak… Seçim otobüsleri giydirilip her gün bangır bangır müzik yayını ve konuşmalar yapılıp halkın kafası şişirilecek… Bildiri basılıp afişler asılacak her sokağa, caddeye ve alana… Bu asılanlar, çevre kirliliği yaratacak… Seçimden sonra belediyeler, milyonlarca lira harcayarak bu bildiri ve afişleri kent çöplüklerine taşıyacak… Genellikle plastikten yapılan bu duyurular toprağımızı, suyumuzu ve havamızı kirletecek. Hem de bu kirliliği hazine yardımı, halkın parasıyla yapacak siyasal partiler.

        PKK terör örgütünün siyasal uzantısı olan HDP’ye ise 2022 ve 2023’te toplamda 616,6 milyon lira verilecek hazineden. Bu parayla ne yapacağını çoğu kişi şimdiden anlamıştır sanırım. HDP merkezlerinde kandırılıp Kandil’e gönderilen gençlere, ufak da olsa bir cep harçlığı verilir bu paradan. Dünyada devlete silah çekip askerini şehit eden ve bunu da açıkça savunan bir terör örgütünün siyasal uzantısına para veren tek hazine bizde.

        Peki, TBMM dışında olup seçime girecek partilere ne veriyor hazinemiz? Hiçbir şey… Kendi üyelerinin üstün özverileriyle ayakta duran bu partiler, eşitsiz bir seçime girecekler. TBMM’de bulunan partilerin su gibi para harcayıp kendilerini tanıttıkları bir ortamda sesleri cılız çıkacak. Düşüncelerini, halk için yapacaklarını anlatamayacaklar seçmenlere. Onları işiten, tanıyan olmayacak neredeyse. Ondan sonra da çıkacak bazı aklı evveller, diyecek ki: “Siz niye kazanamıyor, oy alıp seçim barajını aşamıyorsunuz?”

        Düşünün iki güreşçi mindere çıkıyor. Birinin elleri ve ayakları bağlı. Üstelik sesi çıkmasın diye ağzı da bantlı. Güreş bittiğinde yeniliyor bu güreşçi. İzleyiciler, yenilen güreşçiye niye yenildiğini, rakibini niye yenemediğini soruyor. İşte, bizim seçimlerimiz de böyle yapılıyor. Eli, kolu bağlı; ağızları bağlı partilerle diğerleri arasında. Bunun adı da demokrasi oluyor öyle mi?

        TBMM’de bulunan ve hazine yardımı alan partilere (AKP, CHP, HDP, MHP ve İP’e) sorsanız hepsi 12 Eylül darbesine karşıdır. Partilere hazine yardımı yapılması, 12 Eylül darbecilerinin çıkardığı bir yasa. İşlerine geldiği zaman 12 Eylülcü, söz söylemeye ve demokrasi söylemleriyle halkı kandırmaya gelince ise 12 Eylül’e karşılar. Bu anlayış bile TBMM’de bulunan partilerin Amerikancı darbeler karşısındaki tutarsızlıklarını göstermekte.

       Hazine yardımı, partilerin son genel seçimde aldıkları oy oranına göre verilmekte. En çok oy alan parti bu pastadan en büyük payı almakta. Oy azaldıkça pasta dilimi de küçülmekte. Amerikancı 12 Eylül darbecileri, ABD’de var olan iki partiye dayalı sistemi getirmek için bu yola başvurdular. En çok oy alan iki parti hazine yardımından en büyük payı aldıkları için diğer partilere göre ekonomik bakımdan daha güçlü olmaktalar. Yani yarışa çok önde başlamaktalar. İşte, adaletsizliğin, eşitsizliğin başladığı yer burası.

  Türkiye’nin ekonomik darboğazlardan geçtiği içinde bulunduğumuz günlerde, TBMM’deki partilerden halkın ve devletin yanında olmasını beklemekteyiz. Bu, nasıl mı olur? Hazine yardımını reddederek bu eşitsiz, haksız yasa maddesini değiştirerek olur bu iş.. Bu paralar; üreten köylüye, sanayiciye verilmeli. Kalacak yeri olmayan öğrencilere yurt yapılmalı. En güzeli de şehit yakınlarına, gazilere verilmeli bu para.

        Siyasetçilerden beklediğimiz şudur. Elinizi hazineden çekin! Hazine demek, halkın cebi demek… Çekin ellerinizi halkın cebinden! Eşit seçimlerde yarışıp öyle kazanın! Amerikancı 12 Eylülcülerin size sağladığı ulufeleri reddedin yüreğiniz yetiyorsa…

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       19 Ekim 2022

       

BARTIN KAN AĞLIYOR, BAKSANA

 

        14 Ekim 2022 günü akşam olmak üzereyken televizyonlarda alt yazı geçti önce. Kendi kendime “Eyvah!” dedim, “Gitti canlarımız…” Alt yazıyı görünce içimde sanki bir yangın çıktı. Göğsüm daraldı. Soluğum neredeyse durdu. Bir anda kendimi, yerin altında yaşam savaşı veren emekçilerin yerine koydum. Madende yaşam savaşı veren emekçilerin yakınları gözümün önüne geldi: eşler, çocuklar, anneler, babalar, kardeşler, akrabalar, arkadaşlar, komşular…

        Sonrasında acı haberin ayrıntıları açıklandı. Ne yazık ki durum umutsuzdu. Kurtulanlar, kendi çabalarıyla kurtulmuştu ilk anda. Benim umudun bir anda sönüp gitti. Çocukluğumdan beri birçok patlamaya, göçüğe tanıklık ettim. Ne yazık ki emekçinin yazgısı hiç değişmedi yıllar içerisinde.

        Yıllardır madenlerimizde grizu patlaması ve göçük olur, yangın çıkar. Her defasında da birçok emekçimiz, yaşamını yitirir. Patlamanın, göçüğün olduğu yerlere siyasetçiler akın eder. Nedense her defasında siyasetçiler: “Gerekli önlemlerin alınacağını” söylerler. Alınır mı gerekli önlemler? Alınmaz… Alınsa yeni patlamalar, yeni göçükler olur mu hiç? Her defasında canlarımız toprağa düşer mi?

        Teknoloji ve bilim, her geçen gün gelişmekte. Bunun sonucunda günlük yaşamımız kolaylaşmakta. İnsanoğlu, çağımızda teknoloji ve bilim sayesinde yaşam süresini uzatmakta. Sağlık ve beslenme koşulları gittikçe iyileşmekte. Buna koşut olarak madenlerimizde durum değişmiyor. Teknolojik ve bilimsel gelişmeler, yerin yüzlerce metre altında çalışan emekçilerimizin can güvenliklerin, sağlayamıyor.

        Bartın-Amasra’da meydana gelen ve kırk bir emekçimizi yitirdiğimiz patlamada insan hatasının olmaması olanaksız. İnsan hatasının olduğu bir yerde kazadan söz edilemez. Amasra’da madende olan kaza değil, ihmal. Gözden kaçan bir eksiklik, alınmayan bir önlem, savsaklanan bir kural bu insan kıyımının başlıca nedeni. Burada çalışanların eğitiminin ne denli önemli olduğunu da belirtmem gerek. İşçi eğitimi, olmazsa olmaz. Bu nedenle savsaklanması, geciktirilmesi, ciddiye alınmaması bağışlanamaz bir kusur.

        Devlet görevlileri ilk günden Amasra’daydı. Öncelikle iki bakan gitti olay yerine. Sonrasında birkaçı daha vardı oraya. Ardında Cumhurbaşkanı Erdoğan…

        Erdoğan: “Amasra Taşkömürü İşletmesi, en ileri ocak olmasına rağmen biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına inandığımız için bunun dünü, bugün, yarını olmayacaktır.” dedi. Bu sözler, sorumluluktan kaçmaktır. Daha önceki ölümlü maden patlamalarından ders çıkarmamaktır. Evet, doğmak da ölmek de bir yazgıdır. Ancak madenlerde yanarak ya da tozdan ve dumandan boğularak ölmek bir insanın yazgısı olamaz. Bunun adı, olsa olsa cinayet olur. Çağımızda iş güvenliğini sağlamak kolaylaşmıştır gelişen teknoloji ve bilim sayesinde. Nedense emekçilerin yaşam güvenceleri konusunda gerekli yatırımlar yapılmamakta.

        Serbest piyasa ekonomisiyle devlete bağlı üretim alanlarının çoğu peşkeş çekildi özel sektöre. Peşkeş çekilmeyenler ise derin biri ihmalin pençesinde. Ne yazık ki devlet, devlet sektörlerini üvey evlat olarak görmekte. Bir sektör üvey evlat olarak görüldüğünde ise gerekli yatırımlar nedense yapılmamakta.

        Dünyada en büyük savaş, erke alanında yapılmakta. Erke yoksa üretim de yok! Bu alanda neredeyse tamamen dışa bağımlıyız. Batı Karadeniz Bölgesinin üstü orman, altı taşkömürü. Yerli erke kaynağımızı güvenli bir biçimde üretmek devletimizin görevi. Bu, dışa bağımlılığımızı azaltır. Öncelikle maden ocaklarında güvenlik sağlanmalı. Bunun için her türlü olanak kullanılmalı. İşçi sağlığı ve yaşam güvenliği öncelikli olmalı. Üreten kişinin bir tek tırnağına bile zarar gelmemeli.

        İşçilerinin ölülerini madenden çıkarmak beceri değil, önemli olan emekçileri sağlıklı bir biçimde yerin altından kurtarmak olmalı övünç kaynağı. Yerin altında çalışanları, bir kişinin bile burnu kanamadan çıkarabilirsen yerin üstüne, o zaman görevini yapmış sayılırsın.

        Amasra’daki maden faciasında soruşturma yapılmakta. Yapılsın yapılmasına da daha önceki patlamalardaki soruşturmalara benzemesin bu. En üstten en alta değin hangi görevlinin suçu varsa bir bir ortaya çıksın. Ortaya çıkan suçlar da cezasız kalmasın.

        Dileğimiz odur ki başka Amasralar yaşanmasın. Bartınlar ağlamasın! Türkiye gözyaşı dökmesin toprağa! İnsanımız, emekçimiz ilkel koşullarda can vermesin. İlkellik ve ihmal olmasın işçimizin yazgısı!

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               18 Ekim 2022

       

 

       

 

TOPLUTAŞIM ARAÇLARINDA İNSAN SELİ

 

        İstanbul’da yaşayan biri olarak kent içi ulaşımında ağırlıklı olarak toplutaşım araçlarını kullanmaktayım. Bu yolla her yere, her buluşuma kolayca yetişebiliyorum. Özellikle raylı sistemi yeğleyerek ulaşımda karşılaşabileceğim birçok sıkıntıdan kurtulmaktayım. Raylı sistemin hızlı oluşu, ulaşımda kolaylık sağlamakta.

        Çalışma saatleri sırasında raylı taşıtlar, genellikle tenha. Ancak son günlerde tenhalık azaldı. Toplutaşım araçlarını yeğleyenlerin sayısı gözle görülür bir biçimde artmış durumda. Bunda az da olsa İstanbul’un günden güne artan nüfusunun payı az da olsa var.

        Özellikle Marmaray ve metrolar, yolculara önemli bir konfor sunmakta. Oturma olanağı bulduğunuzda rahat bir yolculuk yapıyorsunuz. Taşıtlar, genellikle sessiz. Gerçi görgü kurallarını hiçe sayarak telefonlarıyla bağıra bağıra konuşanlara sık sık rastlamaktayız. Bu konuşmaların çoğu gevezelik içerikli. Konuşmacılar özel yaşamlarına ortak etmekteler diğer yolcuları. Bu konuşmalar, yolcuların rahatını, yolculuğun sessizliğini bozmakta.

        Toplutaşım araçlarında kitap okuyanların sayısı ne yazık ki çok az. Kitap okuyan birini görünce sonsuz mutluluk duymaktayım. Bu taşıtlarda otursam da ayakta olsam da kitap okumaktayım. Kitap okuyunca yol kısalıyor, yolculuk keyifli oluyor.

        Akşamleyin iş çıkışlarında toplutaşım araçları ana baba günü. Binmek de inmek de çok zor. Binince ayakta durmak başka bir zorluk. En kötüsü de soluk alma güçlüğü… Son aylarda bu kalabalığın nedeni ne?

        Öncelikle akaryakıt zamları özel taşıtlarla işe gidip gelmeyi güçleştirmekte. Aynı bölgede ya da aynı işyerinde çalışan komşuların ulaşım giderlerini düşürmek için birlikte bir arabayla işe gitme alışkanlığı ülkemizde ne yazık ki yok! Arabalar, her hafta dönüşümlü olarak kullanılabilir. Böyle bir uygulama hem kişilerin hem de ülkemizin ekonomisine önemli bir katkı yapar. Tutumluluğun önemli bir yanı bu.

        Geçen yıllarda işten çıkan çalışanların çoğu, koşturarak toplutaşım araçlarına gitmezlerdi. Birkaç arkadaş, bir bardak çay ya da bir fincan kahve içerlerdi. Kimileri, akşam yemeği yerdi bazı arkadaşlarıyla buluşarak. Bu da toplutaşım araçlarında iş çıkışında insan sıkışıklığını önlerdi. Şimdi öyle mi?

        Kent merkezlerinde birkaç arkadaşın çay, kahve içip birkaç lokma atıştırması oldukça pahalı. Ekonomik sıkıntılarla daralmış aile bütçelerine bu iş çıkışı dinlenceleri, büyük ölçüde yük getirmekte. Her şey çok pahalı. Ancak gelirler çok düşük. İnsanlar, birçok alışkanlığından vazgeçmiş durumda. Bir yere oturup çay, kahve içmek bile insanlar için ayrıcalıklı bir durum. Bu, insanlar arasındaki sosyal ilişkileri de etkilemekte.

        Yeiçlerdeki pahalılık, insanların erkenden evlere kapanmasına neden olmakta. Bu da toplutaşım araçlarında olağanüstü kalabalıkları yaratıyor. İş yorgunluğu, ulaşım gerginliğiyle birleşince homurtular yükselmekte. Mutsuz eve dönüşler, işe gidişler olmakta.

        Toplutaşım araçlarında yaşlı, engelli, hamile, bebekli kadın ve hastalara yer verme geleneğini çoktan unuttuk. Sanal dünyanın mekanikliği, günlük yaşamın zorlukları, yaşadığımız kapitalist ilişkilerin getirdiği bencillik insancıl yönlerimizi törpülemekte hızla. Bu da toplumsal dayanışmamızı derinden sarsmakta.

        Türkiye, usçu çözümler üretmeli yaşam pahalılığına. Yurttaşlarının vahşi kapitalizmin çarkları arasında öğütülmesine izin vermemeli. Çalışma yaşamı, köleci bir anlayışla biçimlenmemeli. Neredeyse insanlar boğaz tokluğuna çalışmakta. Halkımız bunu hak etmiyor.

        Vahşi kapitalizmden vazgeçerek Atatürk’ün halkçı-devletçi sistemi ivedilikle uygulanmalı. Çünkü başka Türkiye yok!

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               13 Ekim 2022

       

       

TÜRBANA YASAL GÜVENCE Mİ?


        YCHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, durduk yerde ve hiç gereği yokken başörtüsünün yasal güvenceye kavuşturmak istediklerini söyledi. Ardından TBMM’ye bu doğrultuda yasa önerisi verdi. RTE de bu öneriye balıklama atladı. Yasal değil, anayasal güvence istedi başörtüsüne. Başörtüsüyle anlatılmak istenen türban... İki parti arasında bu doğrultuda tartışmalar sürüp gitmekte. Epeyce de sürer gibi.

        Türkiye’nin onlarca yaşamsal diyebileceğimiz sorunu var. Bu sorunlarını hepsinin çözümü de ivedi… Ancak ana muhalefetin lideri, çözülmüş bir sorunu gündeme taşıyor nedense. Amacı, dindar seçmenin gözün boyayıp onların oyunu almak. Seçmeni, bu denli saf görmekte Kemal Bey.

        Doğu Akdeniz’de ülkemiz sıkıştırılmakta. ABD onlarca üs kurmuş Yunanistan’da. Kıbrıs’ın Rum kesimine silah yığmakta ABD. Ülkemiz her an bir emperyalist saldırıya uğrayabilir.

        ABD’nin desteklediği terör, yurttaşlarımızın canını almakta. Neredeyse her gün bir şehidimiz var. Suriye’deki terör örgütleri başımıza bela.

        Türk ekonomisi, büyük zorluk içinde. Yaşam pahalılığı, işsizlik almış başını gidiyor. Serbest piyasa ekonomisi nedeniyle üretici de tüketici de apaçık soyulmakta.

        Ülkemiz büyük zorluklarla savaşırken iç cephemizde parçalanma söz konusu. Kimileri, ABD’nin kaos planını uygulamakta. Bu da PKK ve FETÖ’ye fırsat vermekte.

        Eğitim alanında aşılması gereken onlarca sorun çözüm beklemekte.

        Ülkemiz yeterince üretememekte. Üretici zor durumda.

        Yukarıda saydığım temel sorunlara, onlarcası eklenebilir. Böyle bir durumda türbanın yasal güvenceye kavuşturulmasını gündeme getirmek niye ve kime hizmet?

         Ülkemizin temel sorunlarına çözüm üretemeyen YCHP, popülist söylemlerle oy kazanacağını sanmakta. Bunu yaparken de geçmişinden, tarihsel köklerinden uzaklaşmakta giderek. Bu da Cumhuriyet düşmanlarının işini kolaylaştırmakta. AKP’de bunu fırsat belleyip işi sakız gibi uzatmakta. Ülkemizin asıl sorunları ise rafa kalktı böylece.

        Fatih’in topları, İstanbul surlarını döverken Bizans’ın ileri gelenleri Ayasofya’da toplanıp meleklerin cinsiyetini tartışmaktaydılar. Meleklerin erken olduğunu söyleyenlerle dişi olduğunu savunanlar arasında kavgaya varan büyük tartışmalar olmaktaydı. Bir süre sonra İstanbul düşünce meleklerin cinsiyetini tartışanlar, tutsak olmanın utancı içineydiler. 

        Türkiye, var olma savaşında… Kılıçdaroğlu, bu var olma savaşının ya farkında değil ya da görmezden gelmekte olan biteni. İkisi de çok tehlikeli. Atatürk’ün “a”sından haberi olmayan biri, ne yazık ki Yüce Kurtarıcı’nın kurucusu olduğu partide, onun koltuğunda oturmakta. Ya, ona umut besleyenlere ne demeli?

        Kılıçdaroğlu’nun türban girişimi ilk değil. Daha önce de değişik konularda benzer çıkışlarıyla AKP’yi soluklandırıp güçlendirdi. Ülke gündeminden ilgisiz çıkışlarıyla ABD’nin kaos planına hizmet etmekte. Toplumun yaşamsal sorunlarına çözüm üretemediği için gündemi saçma sapan konularla meşgul etmekte.

        Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, ülkemiz için büyük bir sorun. Bu sorundan ülkemiz kurtulmalı.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               6 Ekim 2022