Kitap
okumak, bilgi edinmenin en önemli yollarından biridir. Yazının bulunmasıyla
başlamıştır okuma eylemi. Yazıyla kuşaklar arasındaki bilgi aktarımı sürmüştür.
Zamanla gelişen teknolojiler sayesinde kitap basımları hem hızlanmış hem de
okura kolaylıklar sağlamıştır.
Kitap
okuyan toplumların diğerlerine göre birçok alanda daha çok ilerlediklerini
görmekteyiz. Ekinsel, sanatsal, bilimsel, teknolojik gelişmelerin kitap
okumayla koşut olarak ilerlediği bilinen bir gerçek. Yine bir toplumun
demokrasiyi içselleştirmesi de okumayla ilişkili. “Beyaz Zambaklar Ülkesi
(Grigoriy Petrov)” kitabı, okumanın toplumu nasıl olağanüstü bir biçimde
değiştirdiğini anlatan en güzel örnek.
Ülkemizde
kitap okuma, matbaanın gelmesiyle eskiye göre biraz artmış. Ancak toplumun
büyük bir çoğunluğu okuma yazma bilmediğinden seçkinler arasında bir eyleme
dönüşmüş.
Atatürk
önderliğinde yapılan Türk Devrimi ile Türkiye her alanda atılım yaptı. Harf
Devrimi ile ülkemizde okuryazar oranı arttı. Buna koşut olarak kitap basımı
çoğaldı. Cumhuriyet’imizi yönetenler, yurttaşların kitap okuması için onları
yüreklendirdi. Bu konuda topluma örnek oldular.
Türkiye’nin
Atlantik sistemine girmesiyle bazı yazar ve kitaplar sakıncalı bulundu. ABD
güdümündeki devlet yöneticileri bir kısım kitapların basılıp satılmasını,
okunmasını yasakladılar. Bu kitapları okuyanların başlarına gelmedik iş
kalmadı. Yasaklanmış kitap okudu diye tutukevlerine düşenler oldu. Her şeye
karşın toplumumuzdaki kitap okuma alışkanlığı sürdü. Çünkü Cumhuriyet mayası
tutmuştu.
12
Eylül Amerikancı darbesine dek kitap, toplumun saygı duyduğu ve yoldaşlık
ettiği önemli bir arkadaştı. Yurttaşlar, kitaba önemli bir bilgi kaynağı olarak
görürlerdi. Kitap okuyan kişiye de saygı duyardı okumayanlar. Kıraathanelerde,
çay bahçelerinde, dost toplantılarında ve aile meclislerinde kitap okuyanın
sözü dinlenirdi.
12
Eylül’le yakamıza yapışan ve toplumun neredeyse her kesimine bulaşan
liberalizm, kitap okumayı gereksiz göstermeye çalıştı. Zamanın başbakanı
Özal’ın yalnızca “Red Kit” okuduğunu söylemesi, kitapla dalga geçmenin belirgin
bir örneği olarak gösterilebilir.
Darbecilerin
gözaltına alınanlarla ilgili suç araçlarını sayarken “Yasaklanmış yayın
bulundu.” demeleri kitap düşmanlığının adımıydı. Ülkemizin tek televizyonu olan
TRT’de saatlerce yasak yayınların gösterilmesi, toplumu kitaptan soğuttu. Bu
yasak yayınların içinde doğu ve batı klasiklerinin olması büyük bir ihanetti
kitaba. Birçok aile, kitaplarını ya toprağa gömdü ya da sobada yaktı.
Darbecilerin neden olduğu bu durum, yayın yaşamımızın silinmez kara lekesidir.
Önce
televizyonun, ardından internetin toplumda yaygınlaşmasıyla yalan yanlış
bilgilerin toplumsal katmanlara ulaşması kolaylaştı. Bilgi açlığı çeken
yurttaşlar, bu iki teknoloji aracılığıyla bilgiye ulaştıklarını sandılar.
Yalanlarla ve gerçek dışılıkla dolu bir sanal dünyanın büyüsüyle kitaplardan
uzaklaştılar. Ne yazık ki bu kesim kitabı, kitap okuyanı da küçümsemekteler.
Televizyonun karşısında oturan, eline telefonunu alan kişi her şeyi bildiğini sanmakta.
Öğrendiklerini doğrulama yolunu seçmemekte. Günümüzün en büyük sayrılığıdır bu
durum. Hem toplumumuzun geleceğini hem de kişisel gelişimi son derece olumsuz
yönde etkilemekte.
Toplumsal
ve kişisel gelişimi sağlamak için ne olursa olsun kitap okumak gerek. Çünkü
onlar, en gerçek dostlarımız. Dostlarımızdan kopmanın olanağı var mı?
Not:
26 Mart 2021 tarihli Kuzey Ekspres gazetesinde yayımlanmıştır.
Adil
Hacıömeroğlu
15
Mart 2021