YAPRAKTAN GEMİLER (Pazar Yazıları)


Son günlerde epeyce yağmur yağdı İstanbul’a. Yağmur yağdıkça havalar soğumakta. Soğuyan hava, kar yağışının yolda olduğunun habercisi. Dört mevsimin kendine özgü özellikleri, güzellikleri ve nimetleri var. Önemli olan bu güzelliklerden keyif almak. Mevsimsel bazı olumsuzlukları mutluluğa dönüştürmek, insanların mutluluğuna mutluluk katar.

Çocuklar için kırsal kesimde yaşamak şans sayılabilir. Çünkü mevsim değişikliklerinin, doğal olayların ayrıntısına varır bu çocuklar. Aylık ya da haftalık değişimleri bir yana bırakın, günlük değişimlerin kolayca ayırdına varır doğa ananın kucağında yaşayanlar. İnsan, doğanın gizlerini tanıyıp öğrendikçe duygusal varsıllığı, diğer canlılarla uyumu artar. Bu, her canlının yaşamına ve varlığına saygıyı da getirir. Her türden varlığa saygı göstermek, kendi varlığından kaynaklanır. Sen başkasının yaşamına saygı göstermezsen kendi varlığını tehlikeye atarsın. Çünkü doğada her canlının yaşamı, bir diğerinin var olmasına bağlı.

Kırsal kesimde yaşayan çocuklar, kentli akranlarına göre daha üretken ve yaratıcı olur. Daha renkli bir yaşamın içindedirler çünkü. Doğayla savaşım zorunluluğu, onları güçlükler karşısında sorunlara çözüm bulmaya yöneltir. Bu, onlara özgüven kazandırır.

Kırsalda yaşayan çocuk, oyun araçlarını kendisi yapar genellikle. Doğadaki her varlık, onun için bir oyuncağa dönüşebilir kısa sürede. Bu nedenle küçük yaşta çocukların el becerileri gelişir. Testere, pense, burgu, tornavida ve keserle küçük yaşta tanışır bu çocuklar. Tahtadan, kütükten, daldan, atık bir demir telden oyuncaklarını kendileri üretirler. Olağanüstü bir yaratıcılıkla düşledikleri oyuncakları yaşama geçirirler.

Doğa, kırsalda yaşayan çocuğa geniş ve sınırsız bir düş dünyası kazandırır. Bu düş dünyası, onu yaratıcılığa sürükler. Bu da çocukluk döneminde oyuna doyan çocukları ortaya çıkarır. Oynayarak öğrenen çocuk, geleceğe sağlam adımlar atar. Zorluklardan korkmaz. Yaşamla savaşıma hazırdır.

Kaç gündür yağmur yağıyor yurdumuzun dört bir yanında. Kimi yerde sel olur, kimi yerde toprağın altında baharı bekleyen tohumu besler, kentler de ise sututarları doldurur içme ve kullanma suyu gereksinmesini karşılamak için. Köyde yaşayan çocuk için yağmur da bir oyun aracı olabilir.

Çocukluğumu, kırsal kesimde geçirdim. Okula girmeden bir yıl öncesine dek doğduğum köyde yaşadım. Okula başlamadan bir yıl önce şimdi ilçe olan bucak merkezimiz Hayrat’a taşındık. Ancak bahar, yaz ve güz mevsimlerinin çoğu günlerinde köyümüze giderdik tarla, bahçe işleri için. Özellikle yaz yağmurları yağmaya başlayınca kendimi dışarı atardım. Çoğu zaman benden üç yaş küçük kardeşim Müsavat da benimle gelirdi. Evimizin üst yanında tarla ve bahçelerin suyunu toplayan bir hendek vardı. Yağmurla coşardı hendek. Biz de daha çok kuru yaprakları alıp onları gemi, kayık yapıp yarıştırırdık. Yeşil yapraklar daha ağır olurdu kurulara göre. Dar ve uzun yapraklar çok hızlı giderdi suyun üstünde. Yol boyunca yarışan gemilerimizin peşinden koşardık kimin kazandığını görmek için. Hendek, evimizin aşağısındaki küçük ırmağa kavuşunca bizim yarışımız da biterdi. Bu yolda defalarca inip çıkardık. Giderken bayır aşağıya koşardık. Kimi zaman ayağımız kayar, yağmurla çamurlaşan toprak yolda düşerdik. Üstümüz başımız çamurlanırdı. Bu durum, bizi oynamaktan alıkoymazdı. İyice ıslanıp çamurlanınca ve oyuna doyunca eve gelirdik.

Kardeşime kimi zaman haber vermezdim ıslanmasın diye. Çünkü o günlerde sayrı olmak büyük dert. Sağlık kurumları uzak… Gidip gelmek büyük sorun…  O zaman tek başıma oynardım. Birden çok yaprak bulur, onları yarıştırırdım. Anlaşılacağı üzere kendimle yarışırdım.

Eve gittiğimizde annem çok fazla kızmazdı bize. Gerçi ona kızma fırsatı vermezdik. İçeri girer girmez oyunumuzu anlatırdık. “Ben 20 kez, o 15 kez kazandı. Ben yendim.” diye başlardık gemi yüzdürme yarışmamızı anlatmaya. Kimi zaman kardeşimle sonuç üzerine tartışırdık. Bizim coşkumuzu gören annem, gülümserdi. Çamurumuza aldırış etmezdi. Hemen bizi ocağın başına oturtur, ısınmamızı sağlardı. Oracıkta üstümüzü değiştirirdi. Kuru giysileri giydirirdi bize.

Üstümüz değişip biz rahatlayınca ocağın zincirin asılı güğümdeki kaynar suyu alıp çamurlu giysilerimizi yıkardı hemencecik. Islak giysileri, ocağın yanına asardı kurutmak için.

Şimdi düşünüyorum, acaba yağmurlu havalarda hendeklerde yapraktan gemi yapıp yüzdüren kaç çocuk var? O gemilere adlar verip koşturan çocuklar kaldı mı? Islanma ve çamurlanma özgürlüğü var mı günümüz çocuklarının?

Günümüzde kentlerin betonları arasına sıkışmış, yağmuru camdan izleyen çocuklar, kim bilir hangi düşleri kurmaktalar?

                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                  5 Ocak 2025


3 yorum:

  1. Değerli Adil öğretmenim,

    ince ruhunuza, usunuza, yüreğinize sağlık🙏🏻🍀Yazınızda doğanın ve çocukluğun saf güzelliklerini ve kırsal yaşamın çocuklar üzerindeki etkilerini muhteşem anlatmışsınız.👏👏Kırsal yaşamın çocuklara sağladığı yaratıcılık, özgüven ve doğayla iç içe olmanın getirdiği mutluluğu anlattığınızda, şehre sıkışmış çocukların kaybettiği bu özgürlükleri düşündüm. Gerçekten de günümüz çocukları ne yazık ki o saf, doğal oyunlardan uzaklaşıyorlar. Zamanın nasıl değiştiğini ve kaybolan değerleri anımsattınız ..🙂 etkilendim .Var olunuz🙏🏻Saygılarımla🌺Fulya Kırımoğlu👩

    YanıtlaSil
  2. köy çocukları hayal gücünü kullanarak oyunlar bulur oyuncaklar yaparlar.belki mevcut koşullar bu hayal gücünü geliştiriyordur . kapitalizmin ürünlerinin satıldığı dükkanlar yok.doğanız sunduğu güzellikler var.ve i dalganın güzelliğini gizemini keşfetmek isteyen köy çocukları. şimdi size sorarım her istediğini alabilme olanağına sahip anne ve babalarının oyuncakları önüne getirdiği Ken çocuklarımı şanslı yoksa doğanın sunduğu o güzellikleri o gizemi keşfetmek için mücadele eden hayal gücünü geliştiren köy çocukları mı?

    YanıtlaSil
  3. Artık o güzel insanlar bir gemiye binip gittiler be Hocam

    YanıtlaSil