Bugün
öğleden sonra Bostancı’dan bir belediye otobüsüne bindim. Boş bir koltuk bulunca
oturdum ve gazetemi açıp okumaya başladım. Bu arada okuduğum gazetenin Aydınlık
olduğunu da söyleyeyim.
Kent
içinde toplu taşım araçlarında, şehirlerarası ya da yurtdışı gezilerimde kitap,
dergi, gazete okurum genellikle. Kitap okumadığım zamanlarda ya yanımdaki
kişiyle söyleşirim ya da çevreyi izleyip hayal kurarım. Yolculuk sırasında
uyumayı sevmem.
Yolculuğum
sırasında kitap okumamı engeller diye akıllı telefon kullanmam. İnterneti evde
kullanırım. O da belirli sürelerle… Dışarda okuduğum kitapla evde okuduklarım
farlıdır. Çantamda taşıdığım kitap ya da dergiyi evde okumam. Akıllı telefon
kullanımının zamanımın Günümün önemli bir kısmını, sosyal medyada harcamamak
için akıllı telefon kullanmam. Önceliğim sosyal medyadan değil, okumaktan
yanadır.
İnternet
ortamında kitap okumaktan zevk almam. Çünkü okuyup beğendiklerimin altını
kırmızı kalemle, beğenmediklerimin altını da mavi kalemle çizerim. Kitap
sayfalarına notlar alırım. Konuyla ilgili fişler çıkarırım. Okuduğum kitapların
bazıları üzerinde düzeltme yapar, yaptığım düzeltmeleri yayınevine iletirim. Bu
saydıklarımı, internet ortamında yapamayacağımdan orada bir şeyler okumak da
bana çok yavan gelir.
Neyse
sözü uzatmayalım… Yolculuk yaptığım 10 numaralı otobüse dönelim. Çoğu zaman
gazete okurken yan koltuklardan gazeteme göz atıldığını fark eder ve bundan
memnun olurum. Bu nedenle sayfaları çevirmekte acele etmem. Ağırdan alırım
okumayı, ki gazeteme göz konuğu olanlar da okusun, diye. Bu sefer de öyle
yaptım.
İneceğim
yere yaklaşınca gazetemi katlayıp çantama koydum. İniş kapısına yaklaştım.
Otobüs durakta durduğunda inip metroya binmek için yavaşça yürümeye başladım.
Yanımda yürümekte olan kadınlardan biri: “Beyefendi, gazetenizin manşetini gördüm,
neden AKP’yi destekliyorsunuz?” diye sordu bana.
Ben:
“Manşette AKP’yi desteklediğimiz mi yazıyor?” diye yanıtladım onu. Hemen çantamdan
gazetemi çıkarıp manşeti gösterdim.
O:
“İşte, bu manşet AKP’ye hizmet ediyor.” dedi, biraz da kızarak.
Kadın,
bir süre susmadı, hızlı bir tempoyla ve dediklerini sürekli yineleyerek
anlaşılmaz sözler söyledi.
Ben:
“Söyleyecekleriniz bitti mi?” diye sordum.
“Bitti!”
diye yanıtladı beni, sinirli sinirli.
“Sakin
olup bir dakika beni dinleyin. Bakın manşette ne yazıyor? ‘ABD İMAMOĞLU DEDİ’ Açıklama
yapıp ‘İmamoğlu’ diyen kim? ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus.
Aydınlık ne yaptı? ABD’nin Türkiye’deki seçimlere müdahalesi sayılacak bu
açıklamayı yayımladı. Gazete haber verme görevini yaptı. Ne yapsaydı? Bu haberi
yok mu saysaydı? Doğru habercilik yaptığı için kutlamamız gerekmez mi gazeteyi?”
Dinledi,
öfkeli öfkeli. “Ama…” dedi, “Yine de yayımlamamak
gerek, çünkü bu AKP’nin ekmeğine yağ sürer.”
“Bakın
Hanımefendi, Bu haber, AKP’nin ekmeğine değil; Türkiye’nin ekmeğine yağ sürer.
Bu haberi okuyanlar, CHP’ye de AKP’ye de oy vermez; İlker Yücel’e oy verir. Böylece
ABD oyunu da bozulmuş olur, daha iyi değil mi?”
Kadın:
“Vatan Partisi adayı kazanamaz ki…” dedi umarsızca ve küçümseyerek.
“Siz
oy verirseniz kazanır. Eğer bu haber sizleri rahatsız ediyorsa çıksın CHP
sözcüleri, ABD’ye: ‘Bizim işimize karışmayın!’ desinler.”
O:
“Atatürkçüleri bölüyorsunuz.” diye bağırdı.
“Hanımefendi,
Atatürk son nefesine kadar emperyalizmle mücadele etti. Emperyalizme ve
kapitalizme karşı olduğunu her fırsatta söyledi. Yaşamının hiçbir döneminde
emperyalizmden medet ummadı, hep halkına ve ülkesine güvendi.” dedim sakince.
Söyleşip
tartışarak zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. İneceğim durağa yaklaşmıştık.
Ona,
Fidel Castro’nun şu sözünü anımsattım: “Düşmanın seni övüyorsa sen de bir puştluk
vardır.” “Mutlu günler…” dileyip metrodan indim.
Bizim
Kemalizme baş koymuş devrimciler olarak düşmanın nefretine; dostların,
mazlumların övgüsüne gereksinimimiz var.
Türkiye
emperyalist kuşatma içinde seçeneksiz bırakılmak istenirken bilgiden, öngörüden,
tarihsel bilinçten, tartışma kültüründen yoksunluk doruklarda… Demokrasiyi
savunanlar(!), kendi adaylarına oy vermeyi zorunlu kılmaktalar. Farklı
düşünenlere tahammül edemeyenler, demokrasiyi savunabilirler mi?
Yazımızı
Atatürk’ün bugünlerde çok geçerli olan bir sözüyle bitirelim: “Şerlerin en
kötüsü ehven-i şerdir.” Şerden de ehven-i şerden de yana değilim. Kimden mi
yanayım? Kemalizmi göğsünü gere gere savunandan…
Adil
Hacıömeroğlu
10
Mayıs 2019
Elinize emeginize sağlık çok güzel bir uyarı olmuş....
YanıtlaSilHer yerde paylaşmak gerekir bu yazıyı sayın hocam. Bazen sizinle konuşurken de etraftakiler size ters ters bakıyor mu acaba diye düşündüğüm olmuştu. Uyarmak iyidir, sonra kimse uyarmadı demesinler diye...
YanıtlaSilHocam peşin yargılı olmak , anlamadan yorum yapmak maalesef her yerde bılunmakta..Sizin okuduğunuza ne olsa zaten bence olumlu , olumsuz yorum yapacaktı. Toplumumz okuyup bilinçlense günümüzde ki durumda olmazdık.Hem sizin hem başkasının vaktini almış , Çevremiz deokumış cahiller de bulunmakta.Bu memlekette yaşıyorsak tarihimizi okuyup öğrenmemiz bilinçlenmemiz gerekiyorEmeğinize , nefesinize sağlık sağolunuz . 👏🙏🏻🌺💙Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil