Gazeteci Can Ataklı, Gerçeği Söylemeyip Saklayalım mı?” başlıklı yazıma dostça bir eleştiride bulundu. Eleştirinin insanı ve toplumu geliştirdiğini düşünen biri olarak Sayın Ataklı’nın eleştirilerini önemsedim ve bakış açımızdaki farklılıklara değinmenin zorunlu olduğunu düşündüm.
Sayın
Ataklı, yazımda sözünü ettiğin Hanımefendi’nin bana karşı “nezaketsiz davranışı
için üzüldüğünü” söylemekte. Bu inceliği için sağolsun. Ancak yazımdaki kişinin
saldırgan, baskıcı ve kişi özgürlüğünü yok sayan tutumuna benzer davranışlar ne
yazık ki kendilerini “Atatürkçü, devrimci, solcu…” olarak tanımlayan birçok
kişide görülmekte. Hele sosyal medyadaki yazılanlara baktığımızda bunu açıkça
görmekteyiz. Farklı düşüncedeki kişileri küçük görmek, görüşleri nedeniyle
aşağılamak, hakaret etmek, onların zekâ düzeyleriyle ilgili saptamalarda
bulunmak, küfretmek… sıkça rastlanan propaganda yöntemleri. Bu davranışlar
konusunda özellikle AKP’den kopmakta olan yurttaşlarımız, partilerinden kopmak
yerine AKP’ye daha çok sarılmaktalar. Bundan anlıyoruz ki CHP ve Atatürkçülük
adına sosyal medyada klavye oynatanların; sokakta, kahvede propaganda
yapanların davranışları, sözleri, olaylara bakışları, saldırganlıkları,
kabalıklarıyla AKP’ye çalıştıklarını söyleyebiliriz. Karşıtına hakaret ederek
görüşlerini değiştireceğini düşünmek nasıl bir aymazlık? Sayın Ataklı,
deneyimli bir gazeteci ve televizyoncu olarak bu aymazlıkla mücadele etmeyi görev
edinmek ister misiniz?
Öncelikle
belirtmem gereken şudur: Kemalist düşünceye sahip biriyim. Düşünsel ve eylemsel
kılavuzum, Atatürk. Siyasal olaylara bakışım, düşünce ve olguları değerlendirişim,
siyasal duruşları çözümlemem hep Kemalizmin bakış açısıyla olmakta.
Sosyal
medyada Atatürk fotoğrafları paylaşmayı, Atatürkçülük sananlardan değilim.
Böyle içi boş bir Atatürkçülüğü de karşıyım. Fotoğrafla Atatürkçü olunacağı
düşüncesinin de başta 12 Eylül darbecileri ve AB-ABD emperyalistlerince
halkımıza dayatıldığının bilincindeyim. Amaç; Atatürk’ü putlaştırmak, Kemalizmin
düşünsel içeriğini boşaltarak onu batıcılık olarak algılatmak.
Öncelikle
şunu söyleyeyim ki, Atatürk batıcı değildi. Son nefesine dek Batı ile savaştı. Batı
emperyalizminin vahşeti, sömürüsü, insan kırımı, baskıcılığı karşısında hep
ezilen dünyanın yanında oldu. Emperyalizme karşı olmak, Kemalizmin temel
direği. Bu temel direği yıktığınızda Kemalizm diye bir şey kalmaz.
Sayın
Ataklı, yazıma yaptığınız eleştiride “Dünyanın bütün uygar ve demokratik
ülkeleri Türkiye’de olup bitenleri ibretle izliyor.” demektesiniz. Ne yazık ki
bu tümcenizdeki görüşleri, başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere birçok CHP
yöneticisi ile bazı Atatürkçü(!) köşe yazıcıları da sık sık dile getirmekteler.
Söz
konusu yazıma konu olan ABD Dışişleri Bakanlığı açıklaması, bana göre İmamoğlu
lehine kamuoyun oluşturmaktır. Türkiye’nin yurtseverlerinin bu açıklamayla
ilgili söyleyecekleri şudur: İmamoğlu’nun hakkını aramak, ABD’nin işi mi? Öncelikle
bu duruma, başta İmamoğlu ve CHP yöneticileri karşı çıkmalı.
Türkiye’de
demokrasinin kurulmasını uygar(!) ve demokratik(!) ülkelerin” hoşuna gitsin
diye istemiyoruz. Demokratikleşmeyi; halkımızı daha özgür, daha uygar, daha
mutlu, daha çağcıl yaşatmak için istemek zorundayız. “Uygar ve demokratik
ülkeler” dedikleriniz batılı emperyalistler…
Dün
Irak’ta oluk oluk mazlumların kanı aktığında “uygarlık ve demokrasi” neredeydi?
Vietnam,
Laos, Kamboçya, Kore, Latin Amerika ülkeleri, Burundi, Ruanda, Kongo, Nijerya,
Libya, Çad, Yemen ve Sudan’da… insanları vahşice katledenler, kırıma uğratanlar
bu “uygar ve demokratik ülkeler” değil miydi?
Venezuela’ya
cumhurbaşkanı atayıp sonrasında alçakça darbe girimi yaptıran uygar(!),
demokratik(!) ABD ve bu alçaklığa ses çıkarmayıp destekleyen uygar(!),
demokratik(!) AB ülkelerinin olduğuna hiç şaşırmadık.
Sayın
Ataklı, yaklaşık kırk yıldır ulusumuzun birliğine, devletimizin varlığına,
yurdumuzun bütünlüğüne, yurttaşımızın canına kastetmiş bölücü terör örgütü
PKK’nın en büyük destekçileri sözünü ettiğiniz sözde uygar ve demokratik
ülkeler” değil mi? Bu vahşi örgüte, TIR’lar dolusu silah veren ABD’ye bir çift
sözümüz olmayacak mı? ABD’nin haddi ve hakkı mıdır Türkiye’deki seçimlerin
nasıl yapıldığını ve sonuçlarını değerlendirip ülkemizdeki demokratik işlerliği
sorgulamak?
ABD,
İsrail, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ülkemizi güneyden ve batıdan
kuşatmaktalar. Doğu Akdeniz’de bir emperyalist saldırıyla karşı karşıyayız. Muhalefet
partilerinin bu konuda sessiz kalmalarının nedenini merak etmeyecek miyiz?
İktidar partisinin geçmişte yaptığı vahim hatalar yüzünden muhalefetin konuya
sırtını dönmesi, Türkiye’ye sırt dönmek değil mi?
Sayın
Ataklı, bana gönderdiğiniz iletide: “Konu, Türkiye’nin içişlerine karışılması
değildir. Uygarlık ve vahşilik arasındaki tercihtir.” demişsiniz. Bu
sözlerinizden anlaşılmaktadır ki Türkiye’ye demokrasi dersi vermeye çalışan ülkelerin
“uygar”, Türkiye’nin ve geri kalmış ülkelerin “vahşi” olduğudur. Sizin “uygar”
dediğiniz, Mehmet Akif’in tarihsel bir saptamayla “Medeniyet dediğin tek dişi
kalmış canavar” dediği Batı’nın uygar(!) davranışlarını sömürgeci dönemlerinden
beri izlemekteyiz. Yani biz adam olamıyoruz da Batı mı bizi adam edecek?
Yukarıda
saydığım ezilen ülkelerdeki vahşetin boyutlarını anlatmaya sayfalar yetmez.
“Uygarlık ve vahşilik” konusunda Tanzimatçılar gibi mi, yoksa Atatürk gibi mi
düşünüp davranacağız? Ben, Atatürk gibi düşünenlerdenim. Bunun için kapitalizm
ve emperyalizmi insanlığın baş düşmanı görmekteyim.
Atatürk’ün
kaleme aldığı ve TBMM’nin 18 Kasım 1920’de kabul ettiği Halkçılık Beyannamesi,
bugün de kılavuzumuz olmalı. Bu beyanname ile emperyalizm ve kapitalizme savaş
açmıştır Yüce Önder. Bu savaşı, 10 Kasım 19838’’e dek sürdü. Ölüm döşeğinde
İnönü, Bayar, Ali Fuat, Tevfik Rüştü ve Kılıç Ali’ye “Sovyetler Birliği’ne
karşı kurulacak batı ittifaklarının hiçbirine girmemeleri konusunda uyarılarda
bulundu. Bu yarılar, sözü edilen kişilerin anılarında var.
Atatürk:
“Efendiler, Batı’nın hiçbir vakit affedemeyeceğimiz zalimleri, memleketimiz
Türkiya’yı parçalamak, bu topraklarda yaşayan milletimizin haysiyetini,
bağımsızlığını ayaklar altına almak için verdikleri asırlık kararı en nihayet
tatbik mevkiine koyarken, milletimiz, bugün cihanı kapsayan inkılaplar ve
ihtilaller içinde mevcudiyetini muhafaza lüzumuna kanidir… (1 Kasım 1920,
Ankara Subay Adayları Talimgahının Diploma Töreninde Konuşma, Atatürk’ün Kendi
Kaleminden Emperyalizm ve Tam Bağımsızlık, Kaynak Yayınları, s. 134)”
Sayın
Ataklı, Atatürk batılı zalimleri hiçbir zaman affetmeyeceğini söylemekte, bu
görüşe bilmem katılır mısınız?
Yazımda
söz etmediğim halde “Erdoğan’dan antiemperyalist bir kahraman çıkarma çabasını
ise üzülerek izliyorum.” demiş gönderdiği iletinin sonunda Can Bey. Konu dışın
acıkarak yanıt verme, yorum yapma son yıllarda sosyal medyada özellikle
muhaliflerin özellikle ilgi çeken bir davranışı. Nedense konuya odaklanma
yerine, konuyu saptırma amacı taşımakta bu durum.
Sayın
Ataklı, Mondros Anlaşmasını Osmanlı Devleti adına imzalayan Rauf Bey’in Kurtuluş
Savaşı’mızın ilk ateşini Mustafa Kemal’le yaktığını biliyordur sanırım. Atatürk
Samsun’a çıkmadan önce Vahdettin’le dört kez görüştü. Bu görüşmelerde Mustafa
Kemal, milli bir hükümetin kurulmasını ve bu hükümette harbiye nazırlığının kendisine
verilmesini istiyor. Bu seçenek gerçekleşmeyince Vahdettin’i Anadolu’ya kaçırıp
kurtuluş mücadelesini başlatmak istiyor. Bu seçenek de olmayınca Samsun’a
çıkıyor. (Alev Coşkun, Samsun’dan Önce 6 Ay, Cumhuriyet Kitapları) Burada da
görüldüğü gibi Atatürk, Vahdettin’in gücünden yararlanmak istemekte
antiemperyalist mücadelede.
Ülkem
ve İslam dünyası, ABD düşünce kuruluşlarıyla CİA tarafından uygulamaya sokulan
1Ilımlı İslamcılık” ile çökertilmeye çalışıldı. Türkiye bu proje ile birçok
cumhuriyet değerini ve kurumunu yitirdi.
ABD
emperyalizmi, “Ilımlı Atatürkçülük” ile Cumhuriyet’imizin cenaze namazının
kıldırılması görevini, Kılıçdaroğlu eliyle kurucu parti CHP’ye verdi. Bunun
içindir ki iktidarın yaptığı yanlış uygulamada (Her yurtseverin sonuna dek mücadele
etmesi gerekir bu yanlışlarla.) “Biz, bunu dünyaya anlatamayız.” benzeri sözler
söylemekteler. Biz iktidarın yanlış uygulamalarını, “dünya” dedikleri birkaç
emperyalist ülkeye değil; halkımıza anlatmalıyız. Yakınma yeri de karar yeri de
halkımızdır.
Not:
Can Ataklı’nın gönderdiği email:
Not: Sayın Can Ataklı'nın
gönderdiği email...
|
11 May 2019 11:55 (3 gün önce) |
|
||
|
sevgili hacıömeroğlu
yanınıza gelen kişinin nezaketsiz davranışları için
üzüldüm
ancak siz de biliyorsunuz ki amerika
"imamoğlu" demedi.
amerika sözcüsünün türkiye'deki demokrasi ve hukuk
dışı tutumlara yönelik eleştirisi CHP desteği veya "Amerika İmamoğlu
dedi" şeklinde algılamak yanlıştır.
dünyanın bütün uygar ve demokratik ülkeleri Türkiye'de
olup bitenleri ibretle izliyor.
konu türkiyenin iç işleri karışılması değildir.
uygarlık vahşilik arasındaki tercihtir.
düşman sizi övmüyor.
yanlış algı yaratmak hiçbirimizin çıkarına olmaz .
erdoğan'dan antiemperyalist bir kahraman çıkarma
çabasını ise üzülerek izliyorum
Adil
Hacıömeroğlu
14
Mayıs 2019
Ellerinize sağlık değerli hocam. Bir keza daha hem bilgilendik, hem de hislerimizi satırlara dökülmüş inciler gibi görebildik...
YanıtlaSiliçinde bulunduğumuz durum çok güzel anlatılmış.Atatükçülükten ne anlaşıldığı gibi Aklınıza sağlık.
YanıtlaSilZahide Sönmez
Ne yazık ki MİŞ görünen o çevreler eleştirilerinde Kamalizmi kullanamıyor. Birinci ve asıl neden batı ile çağdaşlığı bir sanıyorlar. (Daha doğrusu sandırılıyorlar. Bulundukları çevre, ortam Batı reklamları ile dolu) Dolayısıyla sisteme monte edilmiş YChp budur. Değişir mi ? Olanaksız
YanıtlaSil