2024’ün
son çeyreğinde, ABD’de başkanlık seçimi yapıldı. Başkan adayları seçim
kampanyası boyunca siyasal çalışma yapmak için gittikleri farklı etnik
kökenlerden, dinlerden ve mezheplerden insanlar eyaletlerde, kentlerde,
kasabalarda seçim konuşmaları yaptılar. Konuşmalarına “İngiliz, İrlanda, Alman,
Fransız, İtalyan, İspanyol, Hollanda, Yunan, Ermeni, Maruni, Yahudi, Küba, Afrika,
İskandinavya, Çin, Kore, Japonya, Vietnam, Hindistan, Arap, Türk, Kızılderili,
Slav; Hıristiyan, Müslüman, Musevi, Budist, Şinto, Hindu, Protestan, Katolik,
Ortodoks, Şii, Sünni…” gibi alt kimlikleri sıralayarak başlayan bir
seslenişlerini duydunuz mu?
Ya
da…
Avrupa’da
İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda, İsveç’in devlet
adamlarının, siyasetçilerinin uluslarını oluşturan insanların alt kimlikleri
üzerinden bir seslenişlerini, bu alt kimlikler üzerinden bir ulus tanımı
yaptıklarını göreniniz, duyanınız oldu mu?
ABD
ve Avrupalı emperyalistler, kendi ülkelerinin anayasalarına etnik ve dinsel
kimlikler üzerinden bir tanımlama, ayrıştırma maddeleri koyarlar mı? Böyle bir
şeyi, düşünenleri ne yaparlar?
Ne
yazık ki ABD ve Avrupalı emperyalistler, ülkemizden ya da Asya, Afrika, Latin
Amerika, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden söz ederken alt kimlikleri
sıralayarak söz başlarlar. Hatta olmayan alt kimlikler üretirler. Niye?
Bir
ülkeyi bölmenin, ulusu parçalamanın yolu ulus kimliğini yok etmekten geçer. Bu
da alt kimlikleri kalın çizgilerle ön plana çıkarmakla olur.
Ulus
kimlik, birleştiricidir. Çünkü halkı oluşturan farklı etnik köken ve
inançlardan gelen toplulukların ortaklıkları üstüne kurulur ulus devlet. Alt
kimlikler üzerinden ülke politikaları oluşturduğunuzda etnik kökenleri ve inançları
farklı topluluklar giderek birbirlerine düşmanlaşır ve ulus bölünmeye, ülke
parçalanmaya başlar. İşte, batılı emperyalistlerin kendi ülkelerinde uygun
görmedikleri ve siyasetçilerin ağızlarına almadıkları etnik ve inanç ayrımcılığı
söylemlerini bizim gibi ülkelerde yüksek perdeden seslendirirler.
Batılı
emperyalistler, kendi anayasalarına almadıkları etnik köken ve inanç
ayrılıklarını, bizim gibi ülkelerin anayasalarına girmesi için özel çaba
harcarlar. Bunu da “özgürlük, demokrasi, iç barış” adı altında halka kabul
ettirirler.
İşin
en kötüsü nedir biliyor musunuz? Batılı emperyalistlerin ulus devleri dağıtmak
için ortaya attıkları etnik köken ve inanç ayrımına dayalı söylemleri bizim
gibi ülkeleri yönetenlerce de kolayca benimsenir. Şöyle ki ülkemizde hem
iktidar hem de muhalefette yer alan siyasetçiler neredeyse her konuşmalarında
sözlerine: “Aleviler, Sünniler, Türkler, Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Gürcüler,
Araplar, Ermeniler, Rumlar, Arnavutlar, Boşnaklar…” diye sözlerine başlayıp bu tekerlemeyle
bitirirler konuşmalarını. Bu tekerlemeyi onların belleklerine mıh gibi çakan emperyalistlerdir.
Emperyalistler,
etnik köken ve inanç ayrımı söylemleriyle yakın zamanda Yugoslavya’yı,
Çekoslovakya’yı, Sudan’ı, Irak’ı böldü. Kurtuluş Savaşı sürerken ve Cumhuriyet’imiz
kurulduğunda emperyalistlerin etnik köken, inanç temelinde kışkırttıkları
siyaset yüzünden çektiğimiz sıkıntıları anımsamak gerek. Yine Türkiye, NATO
sürecine girdikten sonra bu ayrımcılık yüzünden nice canlarını toprağa düşürdü.
Ekonomik alandaki zararın hesabı bile yok!
Nedense
Türk siyasetçisi geçmişte yaşadıklarımızdan ve çevremizde olanlardan ders
almadı. Çünkü ulus kimliğinin gücünün farkında değiller. Onlar alt kimliklerle dar
görüşlü, küçük siyasetleri büyüklük sanmaktalar. Ders almadıkları için de
komşumuz Suriye’deki çatışmaları, kökleri tarihin derinliklerinde bulunan bir
ulusun göz göre göre yok oluşunu hızlandırıcı söylemlerde bulunmaktalar. Nasıl
mı? “Sünni Araplar, Aleviler, Kürtler, Hıristiyanlar, Dürziler…” diye söze başlamaktalar.
Söze böyle başladığınızda zaten Suriye’yi bölüyorsunuz söyleminizle. Böylece
hem ABD’nin hem de İsrail’in ulaşmak istediği amaca hizmet ediyorsunuz. Bu
yolla ülkedeki bölünmeyi hızlandırıyorsunuz bilerek ya da bilmeyerek.
Bölücü
dil, mezhepçi siyaset Lazkiye’de Alevi sivilleri gözünü kırpmadan öldürmekte.
Bunu, dinsel bir görev olarak düşünmekte. Bu anlayışın, eylemin kendi ulusunu
kırıma uğrattığının farkında bile değil. İsrail sevinip ellerini ovuşturmakta
Suriye’nin yok oluşu karşısında. Bu yangına, ne yazık ki Müslüman olduğunu
söyleyen bazı ülkelerin siyasetçileri de benzin dönmekte.
Ulus
devleti savunmak niye usunuza gelmez? Bir ulusun farklı alt kimliklerin
varlığıyla güçlü olacağını niye düşünemiyorsunuz? Suriye’nin bölünüp
parçalanması ülkemizi de tehlikeye atar. Komşunun evi yanarken izlemeyin bu
felaketi. Yangını söndürmeye çalışın! Unutmayın ki komşu evdeki yangın sizin
evinizi de yakar.
Not:
Suriyeli Aleviler konusunda Atatürk’ün görüşlerini içeren aşağıdaki yazım
okunabilir.
ULUSU
BÖLEN İHANET, MEZHEPÇİLİK https://adiladalet.blogspot.com/2024/12/ulusu-bolen-ihanet-mezhepcilik.html?spref=tw
Adil
Hacıömeroğlu
10
Mart 2025
Kalemine Efendi Kalan Değerli Adil öğretmenim
YanıtlaSilBatılı emperyal güçlerin, ülkelerdeki etnik ve mezhebi farklılıkları körükleyerek bu devletlerin parçalanmasına yol açtığını anlattığınız yazınızla yine bilgilendik sağolunuz🙏🏻👏.ulus devletin bu tür bölünmelerden korunması gerektiğini vurguluyor ve ulusal Ulus devletin temelini oluşturan birlik ve beraberliğin, toplumların istikrarı için kritik olduğunda çok haklısınız👏
Ulus devleti, çok kültürlülük ve etnik çeşitliliği dikkate alarak yönetmek, bir yandan bu kimlikleri tanıyıp diğer yandan ulusal bütünlüğü korumak arasında denge kurmayı gerektiriyor. Ancak , bu dengeyi sağlamak zor, çünkü aşırı kimlik vurgusu toplumsal çatışmalara yol açabiliyor. Bu bağlamda, ulus devletin geleceği, milli birliği tehdit eden bu unsurların nasıl yönetileceğine bağlı.
Usunuza , emeğinize sağlık 👏👏Var olunuz 🙏🏻Fulya Kırımoğlu👩
Çok yerinde:ve doğru bir yazı olmuş inşallah uyanırız
YanıtlaSilBir olacağız iri olacağız diri olacağız hep beraber Türkiye olacağız
YanıtlaSilÜnşallah bu söylem kalpten ve gerçektir politik değildir
Allah birliğimizi beraberliğimize daim etsin
Birleşirysek Tok oluruz Ayrışırsak yok oluruz