Bugün İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşunun 86.yıldönümü. Okullar tatil, bazı resmi kurumlarda ve belediye otobüslerinde bayraklar asılı. Hava güneşli, güzel bir gün. Her özel günde olduğu gibi erkenden uyanıyorum.
İlk iş olarak ulusal gazetelerden satın alabildiklerime bir göz atıyorum. Alamadığım gazetelere ise internetten bakıyorum. İstanbul’un kurtuluşuyla ilgili bir başlık, bir haber, bir köşe yazısı arıyorum; nafile… Dünyanın en eski, en büyük ve en önemli kentlerinden birinin kurtuluş günü Türk basını tarafından görmezden geliniyor. Ana manşetlerde, İstanbul’daki İMF toplantısı var genellikle. Magazin olayları baş köşelerde. Günlük siyasal kavgalar, gazetelerin önemli bir bölümünü kaplıyor. Ne yazık ki İstanbul’un kurtuluşu yok. Eğer kenarda köşede kalmış bir haber varsa konuyla ilgili ve göremediysem, kusur benimdir.
İstanbul’un kurtuluşu neden önemli? İstanbul, Doğu Roma’nın ve Osmanlının başkenti olmuş önemli bir merkez. Yüz yıllarca dünyanın gidişatının belirlendiği bir yer. Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra kent, itilaf devletlerince işgal ediliyor. Bu, ne demektir? Altı yüz yıllık Osmanlı Devleti’nin fiilen bitmesi demektir. Yani egemenliğinin yok olması demektir. İstanbul’un işgali hem Türk hem de dünya tarihi açısından çok önemli bir olaydır. İşgali önemli olan bir kentin, kurtuluşu da önemlidir.
Gazetelere göz atarken televizyonlarda haber, yorum, tartışma arıyorum; yok. Açılımlar, saçılımlar tartışılıp duruyor. Ekonomik tartışmalar her şeyin önünde. Zaten bir süre sonra Taksim ve çevresindeki savaş görüntüleri içimi burkuyor. Bu iç burukluğuyla sokağa çıkıyorum. Tanımadığım birkaç kişiye otobüslerde niye bayrak asılı olduğunu soruyorum. Herkes şaşkın, yanıtlar ilginç. Öğrencilere okulların neden tatil olduğunu soruyorum, onlar yalnızca sevinçli. Onlar için önemli olan tatilin olması. Yalnızca birkaç öğrenci günün önemini biliyor. Koca kentte kurtuluş bayramının coşkusu yok.
Kadıköy’e gidiyorum. Meydan kalabalık. Rize derneklerinin etkinlikleri var. Atatürk anıtının önünde askeri bando türküler, şarkılar ve marşlar çalıyor; bir grup insan dinliyor. Oynayanlar da var. Çok kalabalık değil. Sahilde dolaşıyorum. Gözüm Haydarpaşa’da, istasyonda. Adana’dan üç gün süren tren yolculuğuyla 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa’ya gelen Mustafa Kemal’i arıyor gözlerim. Dalıp gidiyorum. Boğaz’ın cıvıltısı, hareketi içinde düşman zırhlılarının 13 Kasım günü geçişlerini hayal ediyorum. Büyük kurtarıcının o anda Boğaz’a bakarak “Geldikleri gibi gideler!” sözü kulaklarımda, kafamda, dilimde. İşgalcilere Mustafa Kemal’le birlikte karşı çıkan bir grup yurtsever, durmadan kurtuluş planları yapıyor.
Peki, büyük çoğunluk ne yapıyor? Mütareke basınının büyük bölümü işgalcilere yaranma yarışında. Yurtseverlere çamur atma, karalama kampanyaları düzenliyorlar. Tüccar tufeyli takımı, yoksullaşan halkı soyma peşinde. Karaborsacılık almış yürümüş. Türedi zenginler, Beyoğlu’nun renkli gecelerinde işgalci subayları eğlendirip dostluklar kurarak zenginliklerini artırmak için fırsat yaratıyorlar. Devlet ricalinin büyük kısmı “gidene ağam, gelene paşam” anlayışıyla işleri idare ediyorlar.
İşte, böyle bir ortamda kurtuluş mücadelesi örgütleniyor, sonrasında da İstanbul kurtarılıyor. Eğer, biz ulusal günlerimizi, tarihimizi, yurttaşlarımıza öğretemezsek, onlarda coşku ve heyecanı yaratamazsak geleceğe nasıl bakacağız?
Kurtuluş Savaşı’yla egemenliğimizi, bağımsızlığımızı kazandık. 6 Ekim’de İstanbul kurtarılarak ve sonrasında Lozan’la duyun-u umumiyeden de kurtulduk. Böylece ekonomik bağımsızlık alanında büyük bir adım atmış olduk. Osmanlı dış borçları bize gösterdi ki dış borçla bir ülke kalkınmaz, ancak batar.
Bugün 6 Ekim, İstanbul’un kurtuluşu. Yani ülkemizin duyun-u umumiyeden kurtuluşunun çok önemli bir adımı. Ancak ne yazık ki bugün İstanbul’da kurtuluşun unutturulmaya çalışıldığı bir günde, İMF’nin (yeni duyun-u umumiyenin) toplantısı var. Özgür(!) basınımız, gün boyu İMF’nin hikmet(?)lerinden söz ediyor.
Dışarıya yaranma, şirin görünme düşüncesi ve davranışı egemen oldukça ulusal günlerimiz, geleneklerimiz, duyarlılıklarımız azalıyor. Böylece benliğimizden, bize ait olanda bir şeyler akıp gidiyor.
Adil Hacıömeroğlu
6 Ekim 2009
Not: Bugün aynı zamanda Kayseri Uçak Fabrikası’nın da açılış yıldönümüdür (6 Ekim 1926). Ulusal ekonomimizin ve ulusal savunma sanayimizin önemli bir adımıdır bu. Kuranları rahmet ve minnetle anıyorum. Uçak sanayimiz ayrı bir yazı konusudur.
ANADOLUDA KURTULUŞ SAVAŞI ÖRGÜTLENİRKEN KAHRAMAN MARAŞIYLA ŞANLI URFASIYLA,GAZİ ANTEPİYLE BİRLİKTE DEVİNİRKEN SAKARYA SAVAŞI ENKANLI SAVAŞ VERİLİP ORADAN BÜYÜK TAARRUZ VE İZMİRE KADAR ASKERİ BAŞARILAR KAZANILIRKEN BURSA,İSTANBUL VE EDİRNEDE TEKKURŞUN ATILMADAN OSMANLI BAŞKENTİNİN LOZANDA TESLİMİ MANİDAR DEĞİLMİDİR?İSTANBUL ROMANIN-BİZANSIN VE OSMANLININ 700 YILLIK BAŞKENTİ ANKARA ULUSAL BAŞKENT YAPILIRKEN İSTANBUL MU KURTARILMIŞTI ACABA BU BİZANS TRAVMASINDAN.MİSAKI MİLLİDEN VAZGEÇMEK ADINA MEİS ADASI DAHİ SINIR ÇİZGİSİ İÇİNDEYKEN EL OLMUŞ HALEP VE KERKÜK,MSUL HATTA BATUM YEL OLMUŞTU?YÖRÜK
YanıtlaSilMilli değerlerimiz paylaşılmadıkça herkes kendi içinde yaşar oldu buruk bir sevinç ve hüzün karmaşasıyla...
YanıtlaSilÖzgür basın demişken, size gazeteci-yazar Uğur Dündar'dan dinlediğim bir fıkrayı paylaşmak isterim:(2016 yılına ait bir fıkra)
Napolyon Bonapart, tekrar dünyaya gelir ve birkaç ülkenin lideriyle akşam yemeği yerken muhabbet eder.
Önce Washington'a gider,Beyaz Saray'da Barack Obama'yla görüşür.Yemeklerini yerken şöyle der "Mösyö Obama sizin sahip olduğunuz silah ve teknoloji bende olsaydı,Waterloo Savaşı'nı kesinlikle biz kazanırdık."
Sonra Rus lideri Putin ile Kremlin Sarayı'nda görüşür ve şöyle der:
"Mösyö Putin, sizin sahip olduğunuz KGB'ye benzer bir istihbarat ve servis teşkilatı bende olsaydı Waterloo savaşı'nı kesinlikle kazanırdım."
Ardından Türkiye'ye Ak Saray'a gelir ve Başkan Erdoğan ile yemeğe oturur ve şöyle der: "Mösyö Tayyip,sizin sahip olduğunuz bu harika basın ve yayın teşkilatı bende olsaydı, Waterloo Savaşı'nı kaybettiğimi kimse duymazdı."
En kalbi selam ve sevgilerimle..
Bir kurtuluş, kuruluş için yeterli değildir. Bizde de yeterli olmayacak. Belki yeni işgaller, mağlubiyetler, o seksen yıldır "dost ve müttefik" dediğimiz şeytan ordularıyla yaşayacağımız eziyetler gerekecek bunun için. Başka türlü bir uyanış bizim papyonlularımızla mümkün değil.
YanıtlaSilNeyin Ulusal bilinç ve coşkusunu bıraktılar bir Değerli Hocam ? Bir yazınızda Fethiye gezinizi paylaşırken şunu yazmıştınız. Çocuklar doğduğu yerlerin tarihini öğrenmeli önce. Bilen kaldımı ki, çocuklara öğretsin.
YanıtlaSil