ARA TATİL


Son günlerde çokça tartışılan bir konu, okullardaki “ara tatil”. Dünyanın her yerinde, her çağda çalışıp emek harcayan kişi yorulur. Yorulan kişinin de dinlenmesi gerekir. Kişinin kendini yorgunluktan kurtararak yeniden çalışmak için güç toplaması için dinlenmesi demek.

Ülkemizde “dinlenme” deyince bomboş, yan gelip yatmak usa gelir. Dinlenme zamanını yararlı bir duruma getirmek de eğitimin amaçlarından biri. Dinlence sırasında da öğretmen ve öğrencilerin yapacağı işler, uğraşacağı düşküler olmalı. Kişiye, zamanı yönetme alışkanlığı eğitimle kazandırılmalı. Ne yazık ki bu konu çokça savsaklanmakta.

Doğal olarak hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin dinlenmesi önemli bir gereksinim. Bu nedenle okullar kısa bir kış, uzun bir yaz dinlencesine girerdi. AKP’li bakan Ziya Selçuk, görevine çok iddialı başladı. Kendince bazı değişlikler yaptı eğitim sisteminde. Bunlar “eğitimde reform” adı altında sunuldu kamuoyuna. Ancak ne yaptıysa elinde kaldı. Çünkü yapılan değişiklikler düşünülüp taşınmadan, ülkemiz koşulları göz önüne alınmadan yapıldı. Bu değişikliklerden en belirgin olanı ise bakanlığa bağlı okullarda kasım ve nisanda birer haftalık ara dinlenceydi. Bu karar, farklılık yaratmak amacıyla alınmıştı. Zaten AKP döneminin bakanları, eğitimi yazboz tahtasına çevirmişti. Önceki bakanların yaptıkları değişiklikler gibi bu kararın bilimsel doğruluğu, pedagojik ilkelere uygunluğu, ülkemizin koşullarına uyumu düşünülmedi. Böylece “ara tatil” uygulaması baştan beri eğreti durdu eğitim sistemimizde.

“Ara tatil” uygulaması, öğrencilerin ve öğretmenlerin çoğunluğunu mutlu etti. Niye mi? Ne yazık ki ülkemizin eğitim sistemi ne öğretmenleri ne de öğrencileri mutlu ediyor. Öğretmen ve öğrencilerin çoğu, okula gitmekten memnun değiller. Böyle olunca da bu durum “Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya da baş.” atasözümüzü usumuza getirmekte.

Peki, eğitimin vazgeçilmez iki ayağını oluşturan öğretmen ve öğrenciler neden okula coşkuyla gitmez? Çünkü eğitim, siyasal iktidarlarca yozlaştırılarak bilimsel, çağcıl, laik, ulusal özelliklerini yitirdi. Hem öğretmenler hem de öğrencilerin ülküleri yok! Bazı işler, yasak savmak için yapılmakta. Eğitimimiz; uygulamaya değil, kavramsal bazı bilgilerin ezberletilmesine yönelik olduğundan ezbere dayanmakta. Bu da öğretmeni de öğrenciyi de okula gitme konusunda gönülsüz yapmakta. Eğitim, dersi öğreten öğretmeni, dersi öğrenen öğrenciyi canlandırmak yerine onları uyuşturmakta. Bu da dersleri sıkıcı yapıyor.

Eğitim, yaşamın gerçeklerine uymalı. Yapılan değişiklikler, yaşamın gerçeklerine ters düşmemeli. Yaşama uymayan kararlardan er geç vazgeçilmek zorunda. Çünkü bu tür yapay değişiklikleri yaşamın kendisi reddeder.

Ülkemizde sıcaklar erken bastırır. Bu nedenle sıcaklar bastırdığında okullar soluk alınmaz yerlere dönüşür. Bu nedenle olanak oldukça ders izlenceleri hazırlanırken yaz sıcaklarının bastırdığı zamanlar dinlence olarak düşünülmeli. Bu nedenle nisan ayındaki bir haftalık dinlence kaldırılarak okullar erken kapatılmalı. Ayrıca haziran ayının merkezi sınavların yapıldığı bir zaman olduğu unutulmamalı. Sınavlar yaklaştıkça öğrencilerin okul derslerine odaklanmaları olanaksız duruma geliyor.  Bu nedenle okul izlenceleri, ülkemizin gerçekleri göz önüne alınarak hazırlanmalı. Yine ülkemizde Eylül ayının büyük bölümü yazdır ve çok sıcak geçer. Bu nedenle kasımdaki ara dinlenceden vazgeçilerek okullar eylülde bir hafta daha geç açılmalı.

Okullar, öğretmen ve öğrenciler için çekici duruma getirilmeli. Bunun için de dersler günümüz gerçeklerine uygun bilimsel temellere dayandırılmalı. Öğretmenlerin kendilerini geliştirmeleri için ortam hazırlanıp çalışma koşulları ona göre düzenlenmeli. Öğrencilere, öğrenmenin coşkusu ve mutluluğu verilmeli. Onları bilgi hamalı değil, araştırıp öğrenme yolları açık bireyler olarak yetiştirmeli. Eğitim kurumları, iktidarların ideolojik saplantılarının anlatıldığı yerler olmamalı. Kararlar ve değişiklikler, geleceğe yönelik olmalı, bilimsel gerçeklere ters düşmemeli, yaşama uyum sağlamalı.

“Ara tatil” uygulaması öğrencilerin de öğretmenlerinde derslere odaklanmasını kesintiye uğratmakta. Eğitimin her iki kesimini de dinlenceye odaklı yapmakta. Bu da önce dinlence, sonra ders anlayışını getirmekte. Okullar dersler aracılığıyla eğitim ve öğretimin yapıldığı yerler. Dinlence ise işini iyi yapanların hak ettiği bir dinlenme hakkı. Önce ders yapıp yorulmalı sonrasında ise dinlence gelmeli. Ne yazık ki öğretmen ve öğrenciler yorulmadan dinlendiriliyor.

Okullarımızda müzik, resim, beden eğitimi ve iş bilgisi ile ilgili ders saatleri çoğaltılmalı. Öğrencileri sanat, bilim, spora yönlendirmeli Ayrıca kütüphane ve laboratuvarlar göstermelik yerler değil, uygulama alanları olmalı.

“Ara tatil” uygulaması, Ziya Selçuk’un bir fantezisiydi. Ne bilime ne de yaşama uydu. Bu nedenle çok geçmeden tartışmaya açıldı bu uygulama. Eğitim, kişisel fantezilerin uygulama alanı değil. Milli Eğitim Bakanlığı’nın başlıca görevi, okulları öğretmenlere ve öğrencilere sevdirmektir. Bunun için emek harcanıp kafa yorulmalı.

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       27 Kasım 2025

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder