Can Yücel… Türk şiirinin büyük ustası. Aydınlanma devrimimizin büyük eğitimcisi Hasan Ali Yücel’in oğlu. Ünlü tıp adamı Ali Yücel’in babası. Edebiyat severlerin vazgeçemediği büyük bir ozan. Her kesimden insanın okuduğu, sevdiği, farklı lezzetler aldığı şiirlerin yaratıcısı bir yaşam adamı. Doğallığın, içtenliğin hayat bulduğu engin bir okyanus. Alın teriyle geçinen bir düşün emekçisi….
Can Yücel, 12 Ağustos 1999’da aramızdan ayrıldı. Çok sevdiği ve yaşamının bir bölümünü geçirdiği Datça’da toprağa verildi. Mezarının mermerlerine ünlü yontucumuz Mehmet Aksoy biçim verdi. Büyük bir ozanla büyük bir yontucunun buluşmasıyla güzel bir anıt mezar ortaya çıktı. Bu anıt mezarın aydınlığı ülkemiz ufuklarından ışıldayarak tüm evrene yayıldı. Şiirlerinde Anadolu topraklarının yüzlerce yıllık birikiminin bilgeliği var. Devlet kasasını soymadı. Bir bakan çocuğu olarak ayrıcalıklı bir yaşam da sürmedi. Yetenekleri, onun yaşam kavgasının silahı oldu.
Her yıl büyük ozanın sevenleri, mezarı başında toplanarak anarlar onu. Bu anmalarda ozanın mezarına şarap döküyor sevenleri. Bu, bir espri, ölümün soğuk yüzünü ısıtma, yaşamla bağ kurma, mezarlık ziyaretlerindeki kasvetli havayı dağıtma, ozanı yaşamındaki önemli bir zevk unsuruyla anma… Tabi bunu anlamak zekâ, bilgi, incelik, hoşgörü işi. İnsan olmanın derinliğini, amacını bilmeden böylesi bir anmayı anlamak olası değil. İnsanı ilkellikten, bencillikten, hoyratlıktan, Vandallıktan kurtaran onun bilgisi, kültürü, sanatla ilişkisidir. Sanat, kültür ve bilgi kişiyi inceltir, yumuşatır, hoşgörü evrenini genişletir.
Bu yılki anmalar sırasında da ozanın mezarına şarap döküyor sevenleri. İktidar partisinin ilçe başkanı, “Milletimizin inançlarına, küfretmeye, hakaret etmeye kalkışmalarına da sessiz kalacak değiliz. Bu olayın tekrarlanmaması için takipçisi olacağız.” diyerek bir saldırının kışkırtmasını yapıyor. Ardından ozanımızın mezarı kırılıyor. Ak mermerlere, kara zihniyetin balyozları iniyor. Şairin mezarı paramparça ediliyor. Milletin inançlarının koruculuğuna soyunan bu kişiler, bu topraklarda binlerce yılın imbiğinden geçerek damıtılan hoşgörünün, insan sevgisinin, ölüye saygının ne demek olduğundan haberleri yok. Mezara, mezarlığa, ölmüş insana saygının bir İslam ve Anadolu geleneği olduğunu bilmeyenlerin, milletin inançlarının bekçiliğine soyunmaları ironik bir davranış.
Can Yücel’in mezarındaki ak mermerlere inen kara balyozlar, onun kişiliğinde sanata, kültüre ve merhum babası, büyük aydınlanmacı Hasan Ali Yücel’in devrimci kişiliğine vurulmuştur. Köy enstitülerinin kurucusu bir devrimcinin, ortaçağ cehaletinin kararttığı ufukları aydınlatmasının kininin nasıl da büyük olduğunu görmekteyiz burada.
Mezar taşına inen balyozlardan çıkan kıvılcımlar, bir gün binlerce çoban ateşine dönüşerek kararmakta olan masmavi gökyüzümüzü aydınlatacaktır. Can Yücel’in şiirleri, Mehmet Aksoy’un yontuları sonsuza dek belleklere, ruhlara, gönüllere bir şeyler anlatacak: yalansız, riyasız, çıkarsız… Bir gece karanlığında balyozu indirenler ise hep gizli saklı iş yapmanın ürkekliğiyle kuytularda saklanacaklar. Tıpkı yarasalar gibi.
Adil Hacıömeroğlu
27 Ağustos 2011
Not: 29 Ağustos 2011 tarihli ulus Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazılarımın tümünü http://adiladalet.blogspot.com dan okuyabilirsiniz.
Can Yücel, "millet" değil Can Yücel'dir.
YanıtlaSilCan Yücel'in mezarına şarap değil rakı dökerdim ben.
Can Yücel'in mezarının milletle ne ilgisi var?
Vandallığı yapan dinci faşizmdir.
Aynı zihniyetle, bir insanın ölüsünden bile intikam almaya kalkılırsa Dünya'da ki en korkunç hastalık tipi olan yobazlık mikrobudur derim.Yer yüzünden bu mikrop yok edilmediği sürece hiç bir ülke kazanamaz.Hakimiyet sadece Allah'a mahsustur onları bir gün elbet çarpar.Bu Dünya ne yobazlara,ne krallara ne de kraliçelere kalır.
YanıtlaSilÇOK GÜZEL VURGULADINIZ ADİL BEY,ELİNİZE SAĞLIK!..
YanıtlaSilOnun mezarını parçalayanlar kendi öfkelerinde ve karanlıklarında boğulmaya mahkumdurlar.Onlar saldırdıkça Can Baba'nın çakmak çakmak gözleri/sözleri suratlarında patlamaya devam edecektir:
“Böğrümde bir ölü çocuk
Ölüyorum, ölüyorum, ölmüyor
Gözümde bir çakmak var
Çakıyorum, çakıyorum, çakıyor
SURATINIZA!.."