Yaklaşık
otuz yıldır ülkemizin baş belası olan terör, ulusumuzun birliğini tehdit
etmekte. Her geçen gün şehitlerimizin sayısı artmakta. Güvenliğimizi tehdit
eden terör örgütüne karşı mücadelede siyasetçiler ne yazık ki başarısız. Nedeni
de akılcı ve gerçekçi çözümler üretememekteler.
Siyasetçilerin terörün önlenmesi konusunda doğru çözümleri düşünüp bulamamasındaki nedenler nelerdir? En önemli neden, terörün arkasında duran küresel güçlerin istediği çözümlerin peşine takılmalarıdır. Önce terör örgütü niye var? Bu örgütün arkasında kimler var? Bu soruların yanıtlarını doğru olarak verdiğimizde işimiz kolaylaşır.
Terör örgütünü başta ABD olmak üzere batılı bazı ülkeler desteklemekte. Burada asıl belirleyici güç ABD. Çünkü PKK’nın üslendiği komşu topraklar ABD’nin kontrolünde. ABD, BOP kapsamında Ortadoğu’da sınırların değişeceğini ilan etmiş. Yine küresel emperyalizm, ulus devlerin ortadan kaldırılması için savaş açmış. Yaşadığımız coğrafyanın iki güçlü ulus devleti var: Türkiye ve İran. Diyeceksiniz İran tamam da ABD Türkiye ile neden uğraşsın? Bir defa Türkiye kuruluşu itibarıyla bölgemizin antiemperyalist ve çağdaşlaşma modelidir. Dünya enerji kaynaklarının büyük bölümünün yer aldığı Ortadoğu’da, Türkiye örneğinin olması emperyalistler için sakıncalıdır. Çünkü feodalizmin bataklığında güce tapınmayı yaşam biçimine dönüştürmüş halkların Türkiye’yi örnek alarak bağımsız ve çağdaş olmaları doğal kaynaklarına da sahip çıkmalarını gerektirecektir. Bu da emperyalistlerin çıkarlarına zarar verir. Bundan ötürüdür ki yüz yılı aşkın bir süredir dünün sömürgecileri, bugünün emperyalistleri, Ortadoğu’da gericiliği destekleyegelmişlerdir. Bu yolla da petrol ABD’nin elinde yeşil dolara çevrilmiştir. Geri kalmış, parçalanmış, kendi iç sorunlarına gömülmüş, bölgesel çatışmalarla meşgul olmuş bir Ortadoğu; ABD’nin çıkarlarına uygundur. Bu nedenle de Türkiye, emperyalizmin hedefindedir.
ABD’nin Ortadoğu’da vazgeçemeyeceği tek ülke İsrail’dir. İsrail, kurulduğundan beri savaş ortamında yaşamakta. Bu durum, İsrail’i yormakta, halkını da huzursuz etmekte. İsrail üzerindeki özelde Arap, genelde Müslüman ülkelerin tazyikini azaltmak gerekir diye düşünmekte küresel emperyalizm. Bu nedenle de ikinci bir İsrail’e, var olmak için ABD’ye göbeğinden bağlı bir devlete gereksinim duymakta Atlantik baronları. Bu yeni devlet, yani yeni İsrail Kürdistan’dır. Kürdistan; Türkiye, İran; Irak ve Suriye’den toprakların ayrılmasıyla öngörülmekte. Böyle olunca da bölgedeki Türklerin, Arapların, İranlıların düşmanlığını kazanacak bu yapay devlet. Yeni çatışmalar da gündeme gelecek. İsrail’e yönelen oklar, Kürdistan’a dönecek ve Tel Aviv yönetimi rahatlayacak. Varlığını ABD’ye borçlu olacak olan bu devlet de efendisinin isteklerini kayıtsız koşulsuz yerine getirecek bölgede. Savaş demek silah demek, silah demek, para demek olduğundan enerji kaynakları ucuz yoldan sömürülecek ve yoksulluk, gerilik bu bölgenin kaderi olacak.
Türkiye, jeopolitik açıdan dünyanın en önemli yerindedir. Yalnızca Ortadoğu’nun kontrolü için değil, Orta Asya ve Balkanlar için de önemlidir. Bunun içindir ki Türkiye’nin varsıllaşıp güçlenmesi dünyanın efendilerinin işine gelmez. Nasıl I.Dünya Savaşı Osmanlı topraklarını paylaşmak için yapılmışsa, bugün de Ortadoğu savaşları (3. Dünya Savaşı da denilebilir.) Türkiye’yi parçalamak içindir. Bu gerçekleri bilmeden sapa yollardan gitmek, duygusal saptamaların peşine takılmak, mağduriyet ve masumiyet söylevleriyle politikalar oluşturmak sorunu çözmez, tersine daha da büyütür.
Gündelik politikaların ve koşulların dayatmasının gereği olarak PKK’yı zaman zaman da olsa destekleyen ya da güvenlik zaafları nedeniyle varlığına göz yuman bölge ülkeleri olsa da bölücü örgütü asıl kontrol eden ve kullanan gücün ABD olduğu gerçeğini değiştirmez. BDP yöneticileri Şam, Tahran ya da Bağdat’tan değil; Washington’dan rol istemekteler. Bu da bölücü örgütün hangi güce tapındığını göstermekte. Özellikle son dönemde PKK’nın destekçileri olarak İran ve Suriye’nin gösterilmesi bilinçli bir oyun ve kışkırtmadır. Bu yolla kamuoyunun beynini yıkayarak İran ve Suriye’ye Türkiye’yi saldırtmanın altyapısı hazırlanmakta.
Terörün Ekonomik Kaynakları
Ülkemizde terörü bitirmenin bir başka yolu da ekonomik kaynaklarının kesilmesidir. Terör örgütü, bugün milyarlarca liralık bir bütçeye sahip. Örgütün parasal boyutunu tam olarak belirlemek olanaksız. Her türlü kaçakçılıktan orta büyüklükte bir devletin sahip olabileceği ekonomik olanakları var. Bölgedeki yurttaşlardan ve batı illerimizde yaşayan Kürt kökenli zenginlerden “vergi” adı altında aldıkları haraçları da unutmamak gerek. Özellikle kaçakçılık, tek başına yapılamaz. Ülkemizde bazı devlet görevlilerinin haberi olmadan böylesine büyük çaplı kaçakçılığın olması olanaksız. Son yıllarda devlet kurumlarındaki disiplinsizlik, kurumsal çöküş PKK’ya yaramakta. Yolsuzluğun her geçen gün artığı, AKP iktidarının kendi ideali doğrultusunda kurumsal gelenekleri değiştirmesi, deneyimli, iş bilir memurların tasfiyesi bölücü örgütün ekmeğine yağ sürmekte.
PKK’nın büyük bir ekonomik güce sahip olması; hem silah, mühimmat, teçhizat, araç, gereç, yiyecek, içecek, giyecek alımında hem de militanlara parasal olanaklar sağlamada kolaylık sağlıyor.
Bölücü örgütün para kaynaklarının yolu kesilmeden çökertilmesi olanaksız. Bu nedenle Güneydoğu’da bazı illerimizde yaşam biçimine dönüşmekte olan kaçakçılık önlenmeli. Devlet yöneticileri bu konuda duyarlılık göstermeli. Tabi, bu da ülkemizdeki rüşvet çarkının durmasına bağlı. Rüşveti yok edemeyen bir ülke, kaçakçılığı önleyemez.
Bölgedeki Devlet Yatırımları
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde devlet yatırımları ne yazık ki yetersiz. Var olanlar da özelleştirme adı altında yok edilince neredeyse tüten baca yok bu bölgelerimizde. Özellikle Et Balık Kurumunun ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesi bölgeye büyük bir ekonomik darbedir. Bu bölgelerimizin asıl geçim kaynağı hayvancılık. Şeker fabrikaları bölgede şekerpancarı tarımını desteklerken küspe üretimiyle de hayvan yemi katkısı yapmakta idi. Küspe üretiminin yok edilmesi hayvancılığın pahalı bir uğraş olmasına neden oldu. Et kombinalarının kapatılmasıyla da hayvancılık önemli bir darbe yedi.
Kırsal alanda güvenliğin sağlanamaması gerekçesiyle köylerin boşaltılması hayvancılığın ve tarımın çökmesine neden oldu. Ekonomik kaynakları yok olan yurttaşlar, kent varoşlarının işsizlerini oluşturdu. İşsiz gençler de terör örgütünün militan kaynağına dönüştü. Bu nedenle köye dönüşler desteklenip özendirilmeli.
Bölgesel eşitsizliğin giderilmesi bakımından özelleştirmeden vazgeçilip bu bölgelerimizde devletin tüten bacaları tez elden kurulmalı. Hayvancılığın yeniden ve eskisinden daha etkin olması için çalışmalar, yatırımlar yapılmalı.
GAP’la birlikte bölgenin tarım üretimi de artmakta. Bu verimli toprakların üç beş toprak ağasının elinde olması çok acıklı. Nüfusun ezici çoğunluğunun topraksız olması yoksulluğu yazgı durumuna getirmekte. Bu durum, feodaliteyi güçlendirip yoksulluğu artırıyor. Yoksullaşan kişi, sığınacak bir güç aramakta, bu da terör örgütü olmakta. İvedi olarak bölgede adil bir toprak reformu yapılmalı, ekonomik eşitsizliğin oluşturduğu uçurumlar yok edilmeli. Terörün beslendiği insan kaynağını yoksulluk yaratmakta. Bu konuda hızlı çözümler uygulamaya konulmalı.
Nüfus Artışı
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizin sorunlarının başında kontrolsüz ve plansız nüfus artışı gelmekte. Bu bölgelerdeki aşırı nüfus artışı, birçok sorunu da beraberinde getirmekte. İş alanlarının azalmasına karşın nüfusun aşırı artması, işsizliği yaygınlaştırmakta. Genç işsiz ordusu, PKK’nın militan havuzuna dönüşüyor.
Nüfus
artışına eğitim, sağlık, bayındırlık hizmetleri yetişememekte. Bu nedenle de
sosyal açıdan mutsuz topluluklar yaratılmakta. Nüfus artışındaki asıl etken
feodalitedir. Aşiretler gücünü sahip oldukları kişi sayısından alır. Yoksul
çiftçilerin çok çocuk yapmasının nedeni, ucuz işgücüne sahip olmak amacıyladır.
Nüfus artışının planlanması birçok sorunu ortadan kaldıracağından terör örgütünün de insan kaynağını yok edecektir.
Feodalitenin Ortadan Kaldırılması
Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki sorunların birçoğunun kaynağında feodalizm var. Yüz yıllardır bölgeye egemen olan ağa-aşiret düzeni, çağdaşlaşmanın önündeki en büyük engel. Modernleşmenin günlük yaşama etki etmesini aşiret düzeni engellemekte. Çünkü çağdaşlaşan halk kitlelerinde birey olma eğilimi başlayacak; bu da aşiret sisteminin çözülmesini sağlayacak.
Özellikle 1950’den beri iktidarların popülist siyasetleri, aşiretleri oy havuzu görme anlayışları aşiret sistemini güçlendirmiştir. Yıllardır aşiret liderlerinin siyasi partilerde etkin olması, halkı umutsuzluğa itmiştir. Ekonomide, siyasette, yönetimde, günlük yaşamda etkin olmayan; çağdaş olanaklardan, dünyevi nimetlerden yararlanamayan halk, devletinden uzaklaşmak zorunda kalmış.
Feodalite güce, zora, şiddete dayalıdır. Bu nedenle de bölgede güce boyun eğme yaygın bir davranış. PKK da bunu iyi bildiğinden acımasız şiddet uygulamalarıyla yandaş toplamakta. Feodalitenin varlığı, PKK’nın palazlanması için uygun ortam hazırlamakta. Bu nedenledir ki ağa-aşiret sistemi zayıflatılıp yok edilmeli. Bunu yapacak olan da sanayi kuruluşlarının yaygınlaşmasıdır. Toprağa bağımlı olamayan halk, buralarda birey olmanın özgürlüğünü ve mutluluğunu tadacak; yaşamak için ağaya boyun eğmek gerekmediğini anlayacak. Ekonomik bağımsızlık kişiye, feodal bağımlılıktan kurtulmayı getirecek.
Etnik Kimlik
Terör örgütünün bugüne kadar bölgenin ekonomik sorunlarından, çağdışı geleneklerinden (töre, berdel..), yetersiz sağlık ve eğitim hizmetlerinden, ağalık düzeninden yakındığını işittiniz mi hiç? Bölge halkının, çağdaş olanaklardan yararlanması için bir mücadelesine tanık olanımız var mı? Halkın yaşam koşullarının düzeltilmesi umurlarında değil. Varsa yoksa etnik kimlik sorunları.
Etnik farklılıkların kalın çizgilerle dile getirilmesi terör örgütünün asıl amacını da göstermekte. Uzun vadede ayrılmak istediklerinin bir işaretidir bu. Bunun için de adım adım bir ulus yaratmanın aşamaları oluşturulmakta. Bazı gazetelerdeki köşe yazıcıları “Bakın, PKK hiçbir yerde ayrılmak istediğini söylemiyor.” demekteler. Bu, yanlıştır. Baştan biz ayrılacağız der mi terör örgütü. Deyip de kamuoyu desteğini birden yitirir mi? Koşullar uygun duruma gelince “Her yolu denedik olmadı, ayrılıktan başka çare yok.” deyip asıl amacı ortaya çıkaracaklar.
Bireyin günlük yaşam sorunlarını bir yana bırakıp etnik alandaki ayrılıkları körüklemek, bölünmeye gidecek bir sürecin adımları değil mi? Demokratik haklar adı altında hangi hakları verirseniz verin, PKK tatmin olmaz. Çünkü onu sahneye çıkaran güç, onun Kürtlerin mutlu yaşaması için ortaya çıkarmadı. Barzani, siyasal anlamda neden varsa PKK da onun için var.
Etnik milliyetçiliğin son yıllarda özellikle batılı emperyalistlerce desteklenmesinin nedenlerinden en önemlisi de sınıf mücadelesini, toplumsal örgütlülüğü yok etmektir. Emek mücadelesi sonunda gelir dağılımında sınıflar arasında uçurum daha azdı. Oysa yeni liberalizmin kurduğu yenidünya düzeninde alt sınıflar üst sınıflar arasında gelir dağılımı açısından büyük uçurumlar yaratıldı. İşte, etnik ayrımcılığa dayalı politikalar bu eşitsizliği örtbas etmekte. Böylece de sömürü acımasız bir biçimde sürmekte.
Emperyalistler, kendi ülkelerinde söz konusu bile etmedikleri etnik özgürlükleri geri kalmış ülkelere dayatmaktalar. Amaçları bölebildikleri kadar bölmek.
Ülkemizde ezilen sınıfların diline, dinine, mezhebine, cinsiyetine bakılmadan hep horlandılar. Bu da ne yazık ki demokrasiye geçtikten sonra açıkça yapıldı. Darbe dönemlerinde İşkence dahil, insan onurunu hiçe sayan korkunç uygulamalar oldu. Özellikle 12 Eylül dönemi bu konuda örnek gösterilmekte. Hiç ayrım yapılmadan 12 Eylül hapishanelerinin hepsinde işkence yapıldı. Diyarbakır’da işkence yapıldı da Mamak’ta, Metris’te mahkûmlar balla börekle mi beslendi?
Kürtler eziliyorsa onları ezen kendi ağaları. Öncelikle bunun son bulması gerek. Sanayi kentlerinde fabrikalarda çalışan Türk ve Kürt emekçileri eşit ezilip sömürülmekte. Etnik kökenleri onlara bir ayrıcalık sağlamamakta.
Etnik kökenleri kaşımak, onulmaz düşmanlıklar yaratır. Yugoslavya örneği iyi incelenmeli, etnik tuzaklara düşülmemeli.
Gerilla mı, Terörist mi?
PKK taraftarlarıyla bazı köşe yazıcıları dağdaki teröristleri gerilla olarak nitelemekteler. Bu niteleme gerillalara haksızlıktır. Gerillalar emperyalizme karşı uluslarının bağımsızlığı için mücadele ederler. Oysa PKK’lılar emperyalizmin denetiminde verilen “rolü” yerine getirmekteler. Masum halka silah doğrultmazlar. Guevera ve arkadaşlarının masum bir sivili öldürdüğünü işiten var mı? PKK militanları sivil halkı öldürme konusunda dünyanın en kanlı diktatörleriyle yarışabilirler. Bu adlandırmaya da dikkat etmeli, tarihin kahramanlık sayfalarında yerini alan gerillalara haksızlık yapılmamalı.
Neden Özerklik?
Bölücü örgütün ısrarla üzerinde durduğu ve gerçekleşmesi için elinden gelen çabayı gösterdiği konu “demokratik özerkliktir”. Bu konu, neden bu kadar önemsenmektedir? “Demokratik özerklik” Kürt devletinin inşasının ana gövdesini oluşturmakta. Bu yolla kurumsal devlet kimliği kazanılacak. Devlet için gerekli yönetim birimleri, kurumlar oluşturulacak. Ayrılma söz konusu olduğunda yönetimsel açıdan güçlükler ortadan kaldırılacak.
Türkiye’nin “özerklik” tuzağına düşmesi intiharıdır. Özerkliği demokratikleşmenin bir koşulu olarak ortaya atmak aldatmacadır.
Özerliğin gerçekleşmesi ve kamuoyunun buna inandırılması için birçok yalan yanlış bilgi de savunulmakta. Bunun içinde özellikle Almanya ve ABD örnek verilmekte. Bu ülkelerin eyalet sistemiyle ne güzel yönetildikleri anlatılmakta. Sanki bu ülkeler önceden üniter bir yapıya sahiptiler de sonradan “ demokratikleşmek” için eyaletlere bölünmüşler gibi bir hava yaratılmakta. Oysa ABD, Almanya, İtalya, İspanya gibi ülkeleri oluşturan her eyalet ya da özerk bölge daha önceden ayrı bir devletti. Bu küçük devletler birleşerek federal sistemi oluşturdular. Bu konu çok açık bilinmesine karşın ne yazık ki içlerinde bazı öğretim üyelerinin de olduğu bir kısım kalemşorların ve laf ebelerinin gerçeği saptırarak kamuoyuna sunması art niyetliliktir. Bu yolla bilinçli olarak PKK’nın değirmenine su taşınmakta. BİR ÜLKE AYRIŞTIRILARAK BİRLEŞTİRİLEMEZ.
Devlet Kurumlarının Zaafları
Terör örgütü eylemlerine başladığından beri devlet görevlilerince bazı yanlışlar yapılmıştır. Bunların çoğu kişiseldir. Kişisel hataları genelleştirerek kurumlara mal etmek son derece yanlış. Terör örgütünün devleti karalamak amacıyla yaptığı bu propagandaya ne yazık ki birçok siyasetçi de alet olmakta. Kurumları haksız ve aşırı biçimde karalamak (Bunlar eleştiri değil.), hatta zaman zaman iftira atmak kurumsal çöküşü de beraberinde getirmekte. Halkın gözünde devlet kurumlarının güvenilirliği azalmakta. Bu da terörle mücadeleyi engellemekte.
Siyasetçilerin politik nedenlerle yeteneksiz kişileri yapamayacakları devlet görevlerine getirmesi de bir başka zayıflık. Beceriksiz, yeteneksiz, bilgisiz kişi; görevini layıkıyla yapamadığı gibi, devleti de küçük düşürmekte. Liyakatin önemini kavramayıp anlayamayan siyasetçi, bölücülüğü ne yazık ki kendi eliyle beslemekte.
Açılım Politikaları
AKP iktidarının “açılım” politikası terör örgütünü moralmen güçlendirmiştir. Habur’dan başlayan “açılım” sürecinde taviz veren, ilkesiz davranan, vakarını yitiren ne yazık ki hükümettir. Teröristin ayağına mahkeme götürmek gibi bir gaflet bir nevi yenilgiyi kabullenmektir. Hele teröristlerin alındıkları odadan Türk Bayrağının indirilmesi, PKK’nın arayıp da bulamayacağı bir fırsattı. Bu tür sorumsuz ve acemi davranışlar, PKK’ya halk nezdinde itibar kazandırmıştır.
Habur’un ardından gelen Oslo görüşmeleri ise bölücü örgütün elini iyice güçlendirmiştir. Oslo’da devlet adına gösterilen tavır utanç vericidir. Yenik tarafın temsilcileri gibi davranıldı orada. PKK’lılara da bir yenginin morali aşılandı. Habur ve Oslo’nun, güvenlik güçlerinde özgüven yıkımına neden olduğu, halkın devlete güvenini zedelediği açıktır.
PKK yandaşları gerek TBMM’de gerekse türlü platformlarda Atatürk’e, Türk Ulusu’na, Cumhuriyet’e, bayrağımıza ve diğer ulusal değerlerimize hakarete varan söz ve davranışlarda bulunduklarında hem iktidar hem de muhalefet susmayı yeğledi. İktidar partisi, bu değerlere karşı duyarlı olmadığından çoğu zaman bu söylemleri hoş gördü. Muhalefetse demokrat görünmek adına sustu. Böyle olunca da PKK, her geçen gün ulusal değerlerimize saldırı dozunu artırdı. Oysa bu değerler bizi bir arada tutan vazgeçilmez değerlerimizdi. Bu yolla ulusun kendi tarihinden ve değerlerinden nefret duyup utanması amaçlandı.
Açılım politikalarına koşut olarak gündeme gelen anayasa değişikliği ise tam bir sorumsuzluktur. Devletin temel niteliklerini belirleyen anayasanın değiştirilemez maddelerinin tartışmaya açılması ise siyasetçilerin havlu atmasıdır.
ETA, İRA Örnekleri
Terörün önlenmesi konusunda kamuoyunu aldatmak için saptırılan konulardan biri de ETA ve İRA örnekleridir. İspanya ve İngiltere yıllarca terör belasıyla uğraşmış ülkeler.
“İspanya ve İngiltere terör örgütüyle görüşüp sorunu hallettiler, biz niye aynı şeyi yapmıyoruz?” demekte bazı kişiler. Bu görüş yüzeysel ve dayanaksızdır.
İspanya’ya karşı ETA örgütünü yıllarca destekleyen Fransa idi. İspanyollar, AB nezdinde Fransa’nın bu ayıbını söyleyerek desteklerini terör örgütünden çekmelerini istediler. Sonuç bir dizi girişimden sonra Fransa, ETA’dan desteğini çekti. Bu arada Madrid bombalamalarından sonra yüz binlerce insanın ETA’yı protesto ettiği gösteri de unutulmamalı. Demek ki ETA’yı silahsız masaya oturtan; dış desteğini yitirmesi ve büyük toplumsal tepkiyle tecrit edilmesidir.
İRA’ya gelince… İRA’nın en büyük dış destekçisi ABD’deki Katolik kiliseleriydi. Kiliseler, destek vermekten vazgeçince eylemler azaldı ve İngiltere masaya oturarak sorunu çözdü.
Bu bölümde ASALA Örgütünden söz etmeden geçmemek gerek. Özellikle yurt dışındaki temsilciliklerimize karşı yürüttüğü tedhiş eylemleriyle birçok diplomatımızı ve çalışanımızı şehit eden bu örgütün sonu da ETA ve İRA’ya benzemekte. 15 Temmuz 1983’te Paris’in Orly havaalanındaki bombalama eyleminde Fransız yurttaşları da yaşamını yitirince Fransa’nın desteğini yitirdi örgüt. Desteksiz kalan ASALA, zayıflayıp bölünme sürecine girdi ve eylemleri de sona erdi.
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere terör örgütlerinin dış destekleri var oldukça eylemleri de sürmekte.
Silivri, Hasdal…
Ergenekon, Balyoz, Ay ışığı, Sarıkız, Andıç, Odatv… Gibi yurtseverleri tutuklama, yargılama girişimi; teröre cesaret kazandırdı. Ulusal bütünlüğümüzün savunulması konusunda duyarlılıkları bilinen kişilerin tutuklanmasıyla meydan uzaktan kumandalı sözde aydınlara kaldı.
Özellikle PKK ile savaşta simgeleşmiş askerlerin tutuklanması, bölücü örgüte verilen en büyük ödül. Hele bazı komutanlar hakkında Güneydoğu’daki görevleriyle ilgili soruşturma açılması büyük bir hata. Kahramanlarına sahip çıkmayan ve tersine onları cezalandıran bir ülkenin terörü önlemesi düşünülebilir mi? Ömrünün büyük bir kısmını terörle mücadeleye adamış kahramanların el üstünde tutulması gerek. Kahramanlarına gerekli değeri vermeyen toplumlar, varlıklarını da koruyamazlar.
Kahramanlardan söz etmişken şehit ve gaziler de unutulmamalı. Çoğu şehit yakınının ve sakat kalmış gazinin içler acısı görüntülerinin ekranlarda gösterilmesi bölücü örgüte prim kazandırmakta, terörle savaşanların da cesaretini kırmakta.
Ulusu ve vatanı için canını veren, savaşan kişilere gerekli saygı gösterilip şehitlerin yakınlarına ve gazilere en güzel yaşam koşulları sağlanmalı. Büyük devlet olmanın gereği budur.
Dış Politika
AKP’nin on yıldır izlediği komşularla sıfır soruna dayalı dış politika çok sorunlu komşuluk ilişkilerinin oluşması sonucunu doğurdu. Nerdeyse iyi ilişkiler içinde olduğumuz komşumuz yok!
Suriye konusundaki yanlış ve keskin politikalar, Suriye’nin güvenliğini de Türkiye’nin ulusal birliğini de tehlikeye attı. Bu konuda çok hata yapıldı. Dış politikada ABD ve İsrail politikalarına teslim olduk. Başta Suriye olmak üzere İran ve Irak’la ilişkileri ivedi olarak düzeltmek gerek. Bu konuda atılacak ilk adım, ülkemizde Suriye’ye yönelik faaliyetlerde bulunan terör kamplarının kapatılmasıdır. Bu iyi niyetli girişimden sonra diplomatik ilişkiler onarılmalı.
ABD politikaları terk edilip bölge çıkarları savunulmalı. Unutmamak gerekir ki Türkiye ister istemez ABD ile çatışacak. Bu, tarihin ve koşulların dayattığı zorunluluktur.
Sonuç
Terörle müzakere edip TSK ile savaşarak ülke bütünlüğü korunamaz. Dış dayatmalarla bir ülke kendi iç sorunlarını çözemez. Bu nedenle kendi sorunlarını kendi dinamikleriyle çözümlemeli. Elinde silahlı adamlarla görüşme yapılamaz. Hele terör örgütünü desteklediği açıkça ortada olan ülkelerle kol kola girerek tedhiş hareketleri sona ermez.
Bir olayın nedeni anlaşılmadan sonucu bilinmez. PKK’nın ortaya çıkma nedeni, ülkemizi parçalatmak. Destekçisi başta ABD olmak üzere batılı birkaç emperyalist ülke. Yapacağımız iş öncelikle bölgemizdeki ABD politikalarına karşı mücadele etmek.
Ortağımız dediğimiz ABD, altımızı oymakta. O zaman bu ortaklık bitmeli. Ülkemizdeki ABD ve NATO üsleri kapatılmalı. Türkiye yönünü Doğu’ya dönmeli, yeni dostlarla yeni bağlaşmalar oluşturmalı.
Bir kişinin cellâdıyla birlikte yaşaması kadar acayip bir şey var mıdır?
Adil
Hacıömeroğlu
6
Eylül 2012
Not:
10 Eylül 2012 tarihli Ulus Gazetesinde yayımlanmıştır.
Yazılarımın
tümünü http://adiladalet.blogspot.com
dan okuıyabilirsiniz.
tamam bu yazı son derecede kapsamlı ve hele özellikle de alttaki bölümüne tamamen katılıyorum da..ama yine de bazıları ben türküm diyebiliyorsa dier bazıları da ben kürdüm lazım çerkezim diyebilmeli..dil sorunu bayrak sorunu anlaşarak halledilmeli.. hatta bence ülke isimleri amerika birleşik devletlerinde olduğu gibi coğrafik olmalı taa ki (belki şimdi bir ütopya ama yok da savaşların ortadan kalkmasının başka çaresi aslında)dinler gibi milliyetler ve giderek sınırlar da dünyadan tümden kalkana ve tüm insanlar kardeş olana kadar.. "Terör örgütünün bugüne kadar bölgenin ekonomik sorunlarından, çağdışı geleneklerinden (töre, berdel..), yetersiz sağlık ve eğitim hizmetlerinden, ağalık düzeninden yakındığını işittiniz mi hiç? Bölge halkının, çağdaş olanaklardan yararlanması için bir mücadelesine tanık olanımız var mı? Halkın yaşam koşullarının düzeltilmesi umurlarında değil. Varsa yoksa etnik kimlik sorunları."
YanıtlaSilHocam yazdıklarınız satırı satırına doğru. Bunların hepsini başımızdaki ABD memurları biliyor. ABD memuru olunca da, terörle mücadele şöyle dursun, mücadele edecek çatlak bir ses çıktımı sizin göreviniz o çatlak sesi susturmak oluyor haliyle. Şimdi yapıldığı gibi. Parasız hiçbir şey yapılamayacağı gerçeğinden yola çıkarsanız da elbette bunların para musluklarını kestiniz mi herşey biter. Ama bitmesini isteyen kim. Bir de bu iş artık koskoca bir sektöre dönüştü. Bu işten para kazanan köşe yazarından medya patronuna, silah tüccarından kamyonetçisine, zahirecisinden terzisine kadar geçimini bu yoldan temin eden kitleler türedi. Büyük götürenleri saymıyorum artık burada. Sayısal olarak bu insanlar binlerle ifade edilebilir duruma geldi. Bu grup terörün bitmesini ister mi? Onun için bu işin bitirilebilmesi, bitirilmesini isteyen iradeye duyulan ihtiyacın giderilmesiyle olur diye düşünüyorum .
YanıtlaSilSaygılar
Adnan YİĞİTER
Efendim,
YanıtlaSilYazınızdaki tesbitler doğruysa ki
bence de doğru,ABD nin PKK yı kullanmaktaki yararı bitmedikçe
PKK terörü bitmez.Maalesef ABD o kadar
güçlü ve ceberrut ki,bizim gibi ülkeleri kendi hesabına yönetmek için bazen askeri bazen sivil darbeler yapıyor.
Bu cahil seçmen kitlesiyle işimiz Allah'a kalmıştır.
Saygılarımla.
Adil Bey,yazdıklarınızın tümünde hemfikirim.Abd terörü desteklemekte ve Kandil de askerleri eğitmekte gerillaları.Abdullah Öcalan,mit tarafından eğitilmiş ve kontrolün dışına çıkmıştır.Hizbullah ve kck de olduğu üzere.Bu yapılanmalarda derin devletin izleri bariz şekilde görülmekte.Küçük bir sorun iken sorumsuzca yapılan hareketler sonucunda terörün ulaştığı sonuç.Jitem kadrolarının yaptıkları eylemler.Doğu da din=cemaat=etnik kimliğin birarada oluşturduğu düzen,ağalık,yatırımların az oluşu.Doğu ya yatırım yapmak adına teşvik alanlar;iki duvar dikip bu teşvikleri batıya yönlendirmişlerdir.Böyle bir sistemde kim ne bekler.çalp çırpma serbest..!!!
YanıtlaSilTeröre karşı mücadele eden askerlerin hepsi içerde ;asker kışlasına çekilmiş vaziyette.Suriye sınırı buna örnek.Atatürk'ün resimli ve özdeyişli posterleri bile örgüt propagandası sayılmakta.Bilinçli yapılan tertibe kurban giden insanlar haksız yere içerde yatmakta.Lozan ı kabul etmeyen Abd ve pkk ,Bop un uygulamadaki aktörleridir.Kemalist ideolojiye düşman güruhların ülkeyi parçalama hedefleri hiç azalmamıştır.Kurtuluş savaşı sırasında ve Cumhuriyet sonrası çıkan olaylarda emperyalizmin aktörleri başrolde olmuştur.Türkiye coğrafikonumundan dolayı Abd ve İsrail için bulunmaz fırsattır.Hedeflenen Özerk Kürdistan Bop projesidir.Son günlerin moda deyimi ne kadar kürtsen o kadar da sol cusun..keza Türk'ünde sol cusu vardır..sağ çısıda milliyetçiside ,tarikatçısıda..aynı şekilde Kürt vatandaşlarımızda içinde siyasal yelpaze çeşitlilik gösterir.
Bdp 'li Altan Tan önderliğinde yapılan Kürdistan inanç sempozyumu buna örnektir.Türkiye Cumhuriyeti ve yapılan kürdistan toplantısı..Said-i Kürdi övgüleri..Boşuna savaş vermişiz ;manda olarak yaşamayı hak eden zihniyet çok fazla bu memlekette.tşkler Adil Bey..
Aslı Sivrikaya
Sayın Adil Bey, öncelikle kutluyorum sizi.Ülkemizde yaşanmakta olan çok büyük sorunları,kaosları öyle doğru ve detaylı bit şekilde anlatmışsınız ki bunlara katılmamak mümkün değil.katılmayanlarda zaten gerçek ulusçuluk ve milliyetçilik vasıflarına haiz olmayanlardır.. Birde ülkemizin insanlarının birçoğu eğitimsiz ve bilinçsiz.Böyle oluncada birçok şeyin farkında olamıyorlar.Zaten gerçek ve dürüst medya diyede birşey kalmadı (siz ve sizin gibi azınlıktakiler istisna)hepsi satılmış ve bugünkü politikaya hizmet eder duruma gelmişler.Hal böyle olunca bilinçsiz halkı kandırmak ve uyutmak kolay oluyor.Sizin gazetelerinizi ve sizin gibi aydın ve gerçekleri tüm çıplaklığı ile ele alan yazılarınızı okusalar,sizin medyanızı izleseler belki gözler açılır,gaflet uykusundan uyanırlar diye düşünüyorum.ancak derin gaflet uykusundaki bilinçsiz halkı uyandırmak da maalesef çok zor...Birde yurdumuzda biinçli oldukları halde işlerine öyle gelen çıkarcı bir kesim var.Onları değiştirmek te çok zor. Bilinçli,gerçekleri gören, bilen,düşünen bir grup insan da var ama maalesef azınlıkta gibi...Bu durumların düzelebilmesi,iktidarın değişebilmesi için,gözünü budaktan esirgemiyen,sizin gibi gerçekleri tüm netliği ile ifade edebilecek,halkımızın gözünü açacak ve ikna edebilecek,milli duyguları hissettirip aşılayabilecek,Atatürkçü zihniyete hakim güçlü bir muhalefet gerekli.Bu tam manasıyla gerçekleştiği taktirde Yurdumuzun özgür ve tam bağımsızlığı yolunda,sizin ele aldığız ve yapılması gereken çözümer birden gerçekleşmese,sancılı geçse bile gün ve gün hedefine ulaşır.Benim ülkem için bütün temennim bu.Yurdumun dış ve iç güçlerce kukla gibi oynatılmasına artık tahammül edemiyorum.Ülkemde rahat ve huzur istiyorum.Kan,hırs,çıkar çatışmaları görmek istemiyorum.Dinimizin istismar edilip çıkarlara alet edilmesini istemiyorum.Ayrıca insanca yaşanabilecek bir gelir dağılımı,adil bir rejim istiyorum.Zengini daima zengin,fakiri daima fakir görmek istemiyorum.Sizlerin ve birçok kişininde bu şekilde düşündüğünü biliyorum ancak bu kafi gelmiyor.Bu bilinç çoğalmalı.Hürriyet meşalesi bayrağım her yerde dalgalanmalı.Hürriyet verilmez,alınır gerçeği doğrultusunda demokrasi ve tam bağımsızlık için ATAMIZ gibi yılmadan mücadele etmek gerekiyor..Güzel güGERÇnleri ve yAYGILarınarı umut ediyorum.İŞALLAH EKLEŞİR.. SAYGILARIMLA..
YanıtlaSilBu ülkede kimlik arayışı içine girenlere soruyorum.Osmanlı osmanlı dedikleri anneleri yabancı babaları Türk olan bir tababet.Osmanlı asırlar boyu yeni bir dil geliştirmiş adını osmanlıca koymuş (Türkçe çok az,arapça farsça karışımı birşey).Ayrıca yeni bir nesil yaratmaya kalkmış adıda osmanlıca ,onuda ağzına burnuna bulaştırmıştır.Birkaçı hariç hiç bir patişah hacca bile gitmemiştir.İçlerinde Türk olan sadece birkaç vezir vardır..Hiç bir Türk annesi sırf taht ve saltanat uğruna evladını evladına boğdurtmamıştır.Halbuki osmanlı annesi evlatlarını katlettirirken sadece seyretmiştir.Nüfus sayımında sadece osmanlıları saymış.Anadoudaki Türkleri dikkate bile almamıştır.İlk defa bu milleti sunnileştirmeye kalkmış alevi sunni ayırımı yapmıştır.Kısacası osmanlı TÜRK DÜŞMANI kesilmiştir.Ulu önder ATATÜRK bu gerçekleri görmüş.Veeee.Bu topraklar içinde yaşayan herkes Türk'tür felsefesiyle NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE kelimesini söylemiştir.Yoksa Türküm demek kafatascılık demek değildir.sayın Sayın Adil hocamın yüreğine sağlık tüm görüşlerine katılıyorum.Yüreğine sağlık.
YanıtlaSilM.Kemal Sayılı
YanıtlaSilTerör nasıl önlenir 1-Aile kavramı çok iyi korunmalı.2-Akrabalık ,komşuluk hak ,hukuku iyi korunmalı.3-Halkı işsizliğe ,yolsuzluğa ,teröre muhtaç etmeyecek politikalar üretilmeli .4-Devlet halkının emrinde olmalı 5-Devlet her türlü güvenceyi ekonomik ve kültürel olarak sağladıktan sonra teröre bulaşan asileri canlı yayında imha etmeli.6-Devlet terörün maddi ve siyasi desteklerini uluslararası sahada kurutmalı.7-Türk olmak yeterli kısaca.