Doğup büyüdüğüm bölge Doğu Karadeniz…
Öğrenim yaşamım Hayrat, Of ve Trabzon’da geçti. Çocukluğumda seferberlik,
muhacirlik, Sarıkamış savaşı anılarını dinlerdim sık sık. Tarihimizde önemli
kırılmalar oluşturan bu olayların tanıkları, yaşıyorlardı ve yaşamımızın her
alanındaydılar. Bu kişileri dinlediğimde içim burkulur, acı ve üzüntüye
gömülürdüm.
Seferberlik, muhacirlik ve Sarıkamış;
bölgemizde yeni bir yaşamın başladığı dönüm noktasıydı. Üçü de birbirine bağlı
olaylardı. Dönemin tanıklarını dinlediğimde onlarla duygudaşlık yapmaya
çalışırdım. Onlar anlattıkça olayları ben de yaşar gibi olurdum.
Düşman yalnızca savaş alanlarında
değil, her yerdeydi. Açlık, yoksulluk, yoksunluk en büyük düşmanlardan biriydi.
Salgın sayrılıklar diğer düşmandı. Sağlık sisteminin gelişmemesi binlerce
kişinin salgınlar yüzünden toprağa düşmesine neden olmuştu. Alışık olunan doğa
olayları bile düşmana dönüşmüştü.
Çocukluğumun geçtiği Hayrat’ta pazar,
pazartesi günleri kurulurdu. O yıllarda köyler insanla dolu, toprak bereketli, ürün
boldu. İnsanlar dişleri tırnaklarıyla el kadar bahçe ve tarlalarda olağanüstü
bir emekle tarımsal üretim yapardı. Ahırda üç beş inek, kümeste çok sayıda
tavuk bulunurdu. Çiftçilerimiz, ürettiklerini pazara getirip satardı. O
yıllarda kapitalizmin acımasız eli, henüz köylümüze pazar yerlerini
kapatmamıştı. O yıllarda aracılar değil, üretici ve tüketici kazanırdı.
Liseye başladığımda Of’a taşındık.
Buranın pazarı ise perşembeleri kurulurdu. İlçenin tüm köylerinden ürünlerini
pazarda satan köylülere rastlanırdı. Olanak buldukça pazar yerinde, sokaklarda
dolaşırdım arkadaşlarımla. Parke taşlarına çarpan sert bir cismin sesini
işitirdik: “tak, tak, tak” diye. Bu sesi işittiğimde irkilirdim. Çünkü gelen
kişinin bacağının kesik olduğunu anlardım. O yıllarda yitirilen organların
yerine yapılan takma organ üretimi gelişmemişti. Bu nedenle bacağı kesik
kişilere tahtadan bacak ya da ayak yapılırdı. Koltuk değneğinden destek alarak
yürürdü bu takma bacaklı kişi. Olağandır ki bu yürüyüş sırasında sertçe kaldırıma
vurulan takma bacak, uyarıcı bir ses çıkarırdı.
Tahtadan takma bacaklı kişilere,
gençliğimde gezip dolaştığım tüm Doğu Karadeniz il, ilce bucak merkezlerinde
rastladım.
Kimilerinin bacakları, ayak
bileğinden kesilmişti, kimilerinin ise dizden. Bazılarının bacaklarının kalçadan
aşağısı yoktu. Bu kişilerin çoğunun Sarıkamış gazisi olduğunu bilirdim. Ancak
ilk zamanlar bu bacakların kesilmesinin nedenini bilmezdim. Gittikçe bu konuyu
öğrenme merakım arttı. Kesik bacaklı kişilerle yakınlaşmaya başladım. Onların
söyleşilerine ya katıldım ya da kulak misafiri oldum. Sonunda öğrendim bu bacakların
yokluğunu.
Bacaklarını yitirenlerin çok azı,
silahla yaralanma sonunda organ yitimine uğradılar. Çoğunun ise bacaklarının
ayaklarına giydikleri çarık yüzünden yok olduğunu öğrenince bin kez üzüldüm.
Sarıkamış cephesine Ruslarla
savaşmaya giden bölgemiz insanlarının çoğunun ayağında çarık vardı. Çarıklar,
gündüz buzlar çözülüp eridiğinde gevşiyordu ayakta. Çoğu zaman ayaklar, buz
gibi su içinde kalıyordu. Bu da yürümeyi zorlaştırıyordu. Akşam olunca hava
iyice soğuyordu, her yan buz kesiyordu. Donan çarıklar, iyice daralıyordu. Soğuk
arttıkça çarık iyice daralıp ayakları sıkıyordu. Çoğu zaman ayaklar da çarıkla birlikte
donuyordu. İyice daralıp ayağı sıkan çarık, kan dolaşımını engellemekteydi. Ayrıca
iyice donan ayaklarda kan dolaşımı söz konusu değildi. Bu yüzden birçok
askerimizin ayakları kangren oldu. Ne yazık ki kangren ayaklar, sağaltımcılarca
kesilmek zorunda kaldı. Kimi zaman kangren bacağın önemli bir kısmını kaplardı.
Ayak sağlığını koruyacak ayakkabı
olmayınca çarık giymek zorundaydı halkımız. Askerimizin de halktan farkı yoktu.
Gelişmemişlik, kalkınmamışlık, geri kalmışlık, bilimin toplum yaşamına
damgasını vuramaması ve ilkellik düşmandan beterdi. Biz, savaşta yalnızca
düşmanla savaşmadık, ilkellik, yokluk ve yoksunlukla da savaştık. Tüm
olanaksızlıklara karşın savaşlarda büyük tansıklar yarattık. Bu tansıkları
yaratan ise Mehmetçiğimizin inanca dönüştürdüğü yurdu kurtarmak için savaşı kazanma
isteğiydi. Yurt ve ulus sevgisi, birçok düşmanı alt etmemizi sağladı.
Zaman zaman tahta bacaklı gaziler
düşer usuma. Keşke onları daha çok dinleseydim, derim kendi kendime. Koskoca
bir tarihi temsil eden bu kişiler, tek tek uçmağa vardı. Anıları ise buğulu bir
camın ardından görülen varlıklar gibi hayal meyal. Onlar, bize yaşanacak bir yurt
toprağı bıraktı, onlara ne denli minnet duysak azdır.
Adil
Hacıömeroğlu
20
Ocak 2025
Değerli Adil öğretmenim,
YanıtlaSilSarıkamış gazilerinin fedakarlıklarını, bacaklarını kaybetmelerine rağmen verdikleri mücadeleleri ve yaşadıkları zorlukları ele aldığınız tarihi anlatım içimi burktu, yüreğimi acıttı.Sarıkamış kahramanlarının verdikleri nefes sayesinde biz nefes alıyoruz.. Gazilerin kahramanlıkları ve tarihsel önemi anlam yüklü..Soğukta donarak uçmaya varanları duydukça üşüyorum demeye utanıyorum…Ne mutlu dedelerinizin kanını taşıyorsunuz.Ruhunuza, beyninize,yüreğinize sağlık👏👏📚🇹🇷Var olunuz🙏🏻Ruhları şad olsun .🌺🤲🏻Saygı, minnetle anıyorum.Fulya Kırımoğlu👩