SÜREKLİ SUÇLAMAK NİYE?


Çevremizde sıkça karşılaştığımız kişiler vardır sürekli birilerini suçlarlar. Onlar için birini suçlamanın bir nedenin olması gerekmez. Karşısındakinin insan olması yeterlidir onu suçlanması için. Bu tür kişiler kimi zaman çok yakınımız, arkadaşımız, komşumuz, uzaktan tanıdığımız, ilk kez karşılaştığımız biri olabilir. Bu kişinin kim olduğunun önemi yok; ancak kişiliğinin, yaptığı davranışın önemi çok büyük. Neden mi?

Herkesi suçlayarak insanları kırıp döküp bir şey yaptığını sanan biri, peşinen söyleyeyim ki tinsel sağlığı bozuk biri. Çocukluğundan başlayarak yaşamının bir döneminde sürekli ve önemli tinsel sarsıntılar (travmalar) geçirmiştir, bu kişi. Geçirdiği tinsel sarsıntılar, onun dengesini bozmuş, toplumsal algıları değişmiştir. Bu durum, çocukken daha çok anne, baba, dede, nine, öğretmen, arkadaş ya da onun yakınında bulunan bazı kişilerce uygulanan şiddete, aşağılamaya, tinsel baskıya bağlı olabilir. Bu tinsel sarsıntılar, onu derinden etkilemiş, insanlardan nefret etmeye dönüşmüştür. Çünkü o, toplumdaki herkesin kendisine eğinsel ya da tinsel şiddet uygulayacağını sanmakta. Bu sanı, onu saldırıya geçmesi için dürtmekte. Bilinçaltındaki bu şiddet izleri durdukça onun kendi başına tinsel olarak düzlüğe çıkması çok zor. Bu nedenle bu kişilerin yardıma gereksinimi var.

Çocukluğunda uğradığı eğinsel ya da tinsel sarsıntıları, saldırıları unutmadığı için o da kendince insanları sürekli suçlayarak intikam almaya çalışmakta herkesten. Çünkü yaşamının önemli bir bölümünde, çevresindeki insanlardan hep saldırı, suçlama, aşağılama gördüğünden bu işte suçu olamayanların da ona saldıracağını düşünmekte. Kendi çevresindeki kişilere özgü bir davranışı, herkes yapmış gibi algılamakta. Yani özel olan bir şeyi, genele mal etmekte. Bu bakış açısı birçok kişiye yanlış gelebilir. Ancak tinsel saldırıyla dengesi bozulmuş kişinin bunu anlaması oldukça zor. Onun için kendisine saldıran, aşağılayan kişilerin kimliği önemli değil, onları “insan” kimliği altında toplayıp nefretini, düşmanlığını bütüne yayıp genelleştirmekte. Bunun için de herkesi suçlamakta.

Diyelim ki insan, tanıdıklarını suçlar da hiç tanımadıklarını niye suçluyor? Bu kişiler; sokakta ilk kez gördüğü birini, işyerine gelen tanımadığını, alışveriş yaptığı dükkânda karşılaştığı başka bir müşteriyi suçlar yanında bulunanlara. Suçlamasının nedeni mi ne? Bunun geçerli bir nedene dayanması önemli değil. Karşılaştığı kişinin yürüyüşü, ses tonu, konuşması, gülüşü, bakışı, giyimi, eğinsel özellikleri, erkekse saçı sakalı, kadınsa süslenme biçimi, bir insanın usuna gelebilecek her şey onun için suçlama konusu olabilir. Çünkü o, yaşadığı tinsel sarsıntı nedeniyle tüm insanlardan intikam almak peşindedir. Üstelik bu tür kişiler, uğradıkları tinsel ve eğinsel şiddeti herkesin bildiğini sanmakta. Onlara kininin nedeni, uğradığı olumsuzluklara neden engel olmadıkları içindir. Bunun bir başka nedeni ise kendisinin yaşadığı olumsuzlukları, herkesin yaşadığını düşünmesidir.

Suçlayıcı kişilerin en önemli özelliklerinden biri de karşısındaki kişilere olmadık suçlamalarda, iftiralarda bulunmaktır. Böyle bir durumda vicdan tartısı şaşar, insanlık erdemleri yok olur, toplumsal değerlerin yanından bile geçilmez. Çünkü bu kişinin asıl amacı, karşısındakini suçlayıp üzerek rahatlamaktır. İnsanları üzmekten çok derin zevk duyar böyleleri. Kendisi, zamanında çok üzüldüğü için başkaları üzüldüğünde kendi üzüntüsünün geçeceğini sanır.

Başkasını suçlamayı, beceri sanıp davranışa dönüştüren kişi, akıl almaz senaryolar yazar karşısındaki kişiler hakkında. Olmadık düşünceler atar ortaya. Zaten bu kişi, insanların iyi yanlarını pek görmez. Herkesin bir olumsuzluğunu, yanlışını, açığını arar. Bu nedenle karşısındaki kişilerden çok olumlu, güzel, başarılı davranışlar, işler görse de övgüde bulunmaz onlara. Eğer övgüde bulunursa kendisinin ezileceğini, küçük düşeceğini ya da başarısız kılınacağını düşünür.

Suçlayıcı kişinin, çocukluğunda hiç övülmediği söylenebilir. Övgünün çocukluk döneminde kişiliğin gelişmesi için önemli bir iletişim dili olduğunu belirtelim. Bu kişilerin içten bir sevgi görmedikleri de söylenebilir. Sevginin, saygının, güvenin olmadığı bir aile ortamında geçen bir çocukluk; saldırgan, nefret dolu bir yetişkinliğe dönüşür. Yani yetişkin olunca kişi, çocukluğunda gördüğünü yapar ve insanları sürekli suçlar. Çünkü çocukken hep suçlanmıştır o, suçlama sırası kendine gelmiştir artık.

Anne ve babalar, çocuklara sevgi, saygı ve güvenlerini eksik etmemeli. Onlara gösterecekleri olumsuz davranışlar, çocuklarının yetişkinlik dönemlerini berbat edebilir. Sonrasında da yaşamı berbat olan kişi, aynı davranışları kendi çocuğuna gösterir. Böylece bu tinsel sayrılık kuşaklar boyu sürebilir.

Aslında önüne geleni suçlayan kişilerin çoğu; kendilerindeki sayrılığın, davranış bozukluğunun farkındadır. Yapması gereken biraz yüreklilik gösterip bu olumsuz durumdan kurtulmak için adım atmak. İlk adım atıldığında gerisi de gelecektir. Bu nedenle bu kişilerin yakınlarına da büyük iş düşmekte. Onları yüreklendirip yardımcı olmalılar. Dünyada olmuşla ölmüşün dışında çaresi olmayan hiçbir şey yok! Yeter ki olumlu yönde değişmeyi, değiştirmeyi isteyelim.

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       28 Aralık 2025

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder