Çevremizde
sıkça karşılaştığımız kişiler vardır sürekli birilerini suçlarlar. Onlar için
birini suçlamanın bir nedenin olması gerekmez. Karşısındakinin insan olması
yeterlidir onu suçlanması için. Bu tür kişiler kimi zaman çok yakınımız,
arkadaşımız, komşumuz, uzaktan tanıdığımız, ilk kez karşılaştığımız biri
olabilir. Bu kişinin kim olduğunun önemi yok; ancak kişiliğinin, yaptığı
davranışın önemi çok büyük. Neden mi?
Herkesi
suçlayarak insanları kırıp döküp bir şey yaptığını sanan biri, peşinen
söyleyeyim ki tinsel sağlığı bozuk biri. Çocukluğundan başlayarak yaşamının bir
döneminde sürekli ve önemli tinsel sarsıntılar (travmalar) geçirmiştir, bu
kişi. Geçirdiği tinsel sarsıntılar, onun dengesini bozmuş, toplumsal algıları
değişmiştir. Bu durum, çocukken daha çok anne, baba, dede, nine, öğretmen,
arkadaş ya da onun yakınında bulunan bazı kişilerce uygulanan şiddete,
aşağılamaya, tinsel baskıya bağlı olabilir. Bu tinsel sarsıntılar, onu derinden
etkilemiş, insanlardan nefret etmeye dönüşmüştür. Çünkü o, toplumdaki herkesin
kendisine eğinsel ya da tinsel şiddet uygulayacağını sanmakta. Bu sanı, onu
saldırıya geçmesi için dürtmekte. Bilinçaltındaki bu şiddet izleri durdukça
onun kendi başına tinsel olarak düzlüğe çıkması çok zor. Bu nedenle bu
kişilerin yardıma gereksinimi var.
Çocukluğunda
uğradığı eğinsel ya da tinsel sarsıntıları, saldırıları unutmadığı için o da
kendince insanları sürekli suçlayarak intikam almaya çalışmakta herkesten.
Çünkü yaşamının önemli bir bölümünde, çevresindeki insanlardan hep saldırı, suçlama,
aşağılama gördüğünden bu işte suçu olamayanların da ona saldıracağını
düşünmekte. Kendi çevresindeki kişilere özgü bir davranışı, herkes yapmış gibi
algılamakta. Yani özel olan bir şeyi, genele mal etmekte. Bu bakış açısı birçok
kişiye yanlış gelebilir. Ancak tinsel saldırıyla dengesi bozulmuş kişinin bunu
anlaması oldukça zor. Onun için kendisine saldıran, aşağılayan kişilerin
kimliği önemli değil, onları “insan” kimliği altında toplayıp nefretini,
düşmanlığını bütüne yayıp genelleştirmekte. Bunun için de herkesi suçlamakta.
Diyelim
ki insan, tanıdıklarını suçlar da hiç tanımadıklarını niye suçluyor? Bu kişiler;
sokakta ilk kez gördüğü birini, işyerine gelen tanımadığını, alışveriş yaptığı
dükkânda karşılaştığı başka bir müşteriyi suçlar yanında bulunanlara.
Suçlamasının nedeni mi ne? Bunun geçerli bir nedene dayanması önemli değil.
Karşılaştığı kişinin yürüyüşü, ses tonu, konuşması, gülüşü, bakışı, giyimi,
eğinsel özellikleri, erkekse saçı sakalı, kadınsa süslenme biçimi, bir insanın
usuna gelebilecek her şey onun için suçlama konusu olabilir. Çünkü o, yaşadığı
tinsel sarsıntı nedeniyle tüm insanlardan intikam almak peşindedir. Üstelik bu
tür kişiler, uğradıkları tinsel ve eğinsel şiddeti herkesin bildiğini sanmakta.
Onlara kininin nedeni, uğradığı olumsuzluklara neden engel olmadıkları içindir.
Bunun bir başka nedeni ise kendisinin yaşadığı olumsuzlukları, herkesin
yaşadığını düşünmesidir.
Suçlayıcı
kişilerin en önemli özelliklerinden biri de karşısındaki kişilere olmadık
suçlamalarda, iftiralarda bulunmaktır. Böyle bir durumda vicdan tartısı şaşar,
insanlık erdemleri yok olur, toplumsal değerlerin yanından bile geçilmez. Çünkü
bu kişinin asıl amacı, karşısındakini suçlayıp üzerek rahatlamaktır. İnsanları
üzmekten çok derin zevk duyar böyleleri. Kendisi, zamanında çok üzüldüğü için
başkaları üzüldüğünde kendi üzüntüsünün geçeceğini sanır.
Başkasını
suçlamayı, beceri sanıp davranışa dönüştüren kişi, akıl almaz senaryolar yazar
karşısındaki kişiler hakkında. Olmadık düşünceler atar ortaya. Zaten bu kişi,
insanların iyi yanlarını pek görmez. Herkesin bir olumsuzluğunu, yanlışını,
açığını arar. Bu nedenle karşısındaki kişilerden çok olumlu, güzel, başarılı
davranışlar, işler görse de övgüde bulunmaz onlara. Eğer övgüde bulunursa
kendisinin ezileceğini, küçük düşeceğini ya da başarısız kılınacağını düşünür.
Suçlayıcı
kişinin, çocukluğunda hiç övülmediği söylenebilir. Övgünün çocukluk döneminde
kişiliğin gelişmesi için önemli bir iletişim dili olduğunu belirtelim. Bu
kişilerin içten bir sevgi görmedikleri de söylenebilir. Sevginin, saygının,
güvenin olmadığı bir aile ortamında geçen bir çocukluk; saldırgan, nefret dolu
bir yetişkinliğe dönüşür. Yani yetişkin olunca kişi, çocukluğunda gördüğünü
yapar ve insanları sürekli suçlar. Çünkü çocukken hep suçlanmıştır o, suçlama
sırası kendine gelmiştir artık.
Anne
ve babalar, çocuklara sevgi, saygı ve güvenlerini eksik etmemeli. Onlara
gösterecekleri olumsuz davranışlar, çocuklarının yetişkinlik dönemlerini berbat
edebilir. Sonrasında da yaşamı berbat olan kişi, aynı davranışları kendi
çocuğuna gösterir. Böylece bu tinsel sayrılık kuşaklar boyu sürebilir.
Aslında
önüne geleni suçlayan kişilerin çoğu; kendilerindeki sayrılığın, davranış
bozukluğunun farkındadır. Yapması gereken biraz yüreklilik gösterip bu olumsuz
durumdan kurtulmak için adım atmak. İlk adım atıldığında gerisi de gelecektir.
Bu nedenle bu kişilerin yakınlarına da büyük iş düşmekte. Onları yüreklendirip
yardımcı olmalılar. Dünyada olmuşla ölmüşün dışında çaresi olmayan hiçbir şey
yok! Yeter ki olumlu yönde değişmeyi, değiştirmeyi isteyelim.
Adil
Hacıömeroğlu
28
Aralık 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder