Emperyalizm,
ulus devletimizi yıkmak, ulusal varlığımızı ortadan kaldırmak için yıllardır elinden
gelen bütün kötü, olumsuz planlarını uyguladı. Bir ülkenin içten yıkılacağını
bilerek davrandı. Türk halkının ulusal bütünlüğü parçalanırsa Türk ulusunun da
var olmayacağının bilinciyle ülkemizin zayıf noktalarına saldırdılar sürekli.
Devletimizi,
devrimcilerle milliyetçiler kurdu. Açık söylersek kurucularımız hem devrimci
hem de milliyetçiydi. Türklere yenilmeyi bir türlü içine sindiremeyen, topraklarımız
üzerindeki Türk varlığını bir türlü kabullenmeyen İngiliz
sömürgeciliği/emperyalizmi, devletimizi yok etmek için eski düzenin feodal
artıklarını, liberalleri ve bölücülüğü kullandı. Üç kesim de dinselliği
ideoloji durumuna getirip Türk devrimine saldırdılar. Bu saldırıyı örgütleyen
İngiliz emperyalizmiydi. Cumhuriyet’imiz, Kurtuluş Savaşı’ndan aldığı güçle batı
emperyalizmin işbirlikçilerinin ayaklanmalarını, bölücülüğünü, kışkırtmalarını bastırıp
ulusal birliğimizi korudu.
İkinci
Dünya Savaşı’nın bunalımlı yıllarında ABD emperyalizmi, gücünü duyumsatmaya
başladı dünyaya. ABD’nin hedefinde Türkiye vardı. Cumhuriyet’imizin kurucu
ideolojisi olan Kemalizmin devrimcilikle milliyetçilik ilkelerini birbirinden ayırdı.
Ayırmakla kalmadı, her iki kesimi düşmanlaştırdı, sonrasında ise çatıştırdı. Ülkemiz
sağcı ve solcu olarak ikiye ayrıldı. Bu arada siyasal kesimlerin çoğuna
Kemalizm düşmanlığı aşılandı.
1950’li
yıllar siyasette ayrışma dönemiydi. İktidardaki DP ve muhalefetteki CHP’lilerin
kent, kasaba, hatta köylerde oturdukları kahveler bile ayrıldı. Siyaset, yurda
hizmeti unutarak birbirinden nefret eden iki kutba dönüşürüldü. Bu da ulusal
birliği sarstı. 1960’li yılların ikinci yarısıyla 1970’li yıllarda ülkemiz
sağ-sol çatışmalarıyla birçok gencini toprağa verdi. Bu toplumsal çatlakları
iyi kullanan ABD emperyalizmi, kışkırtmayı işbirlikçileriyle sürdürdü. İç barış
bozuldu ne yazık ki.
Sağ-sol
çatışmaları sürerken ABD’ye bağlı Gladyo durmadı, kargaşayı daha üst düzeye
taşımak istedi. Alevi-Sünni çatışmalarının fitilini yakıldı. Kahramanmaraş,
Sivas, Çorum gibi yüzyıllardır kardeşçe birlikte yaşayan halk birbirine
düşürüldü. Komşusunu, yurttaşını, dindaşını kendisi gibi inanmıyor diye toprağa
düşürdü Gladyo’nun kışkırttığı kıtuslu yobazlık. Bu yolla ülkemiz kanını,
canını yitirdi bir hiç uğruna.
12
Eylül 1980 Amerikancı darbesinden sonra Kürt-Türk çatışmasını sahneye koydu
emperyalizm. Bölücü örgüt PKK, terör saldırılarını başlattı. Ülkemiz yine canlarını
yitirmeye başladı. Aynı emperyalist oyun, farklı dönemlerde farklı oyuncularla
sürdürüldü. Amaç, Türkiye’nin iki yakasını bir araya getirmemekti. Ülkemiz, zor
da olsa terörü bitme notasına getirdi. Ancak emperyalizmin planları bitmedi. 12
Eylül’le temelleri atılan toplumsal yapıyı değiştirme girişimi adım adım
uygulandı. Bunda teknolojinin gelişmesi etkili oldu.
Gelişen
teknoloji, önce evimize televizyonu soktu. Farklı ve etkileyici izlenceleriyle
insanları kendisine çekti akran. İnsanımız yavaş yavaş ekran bağımlısı olmaya
başladı. Ekran bağımlılığı arttıkça sosyal ilişkiler gevşeyip azalmaya başladı.
Komşuluklar can çekişir oldu. Ev gezmeleri, söyleşiler, esenlik dilekleri olmaz
oldu. Sabah kahvaltıları, öğle ve akşam yemeklerinin tadı tuzu kalmadı. Çünkü
yemek, insanla yendiğinde lezzetlenir. İnsanlar, insan içinde yalnızlaştı. Ülke
ve dünya sorunları yerine, televizyon izlenceleri konuşulur oldu.
Sığ
bir düşünsel yaşam başladı. Okuyup araştıran siyasetçiler yerine, toplumun zekâ
ortalamasına yakın kişiler seçtirildi. Neden mi? Çünkü darbecilerin yaptığı
seçim ve siyasal partiler yasası, siyaseti ekonomik kazanç alanına dönüştürdü.
Yolsuzluk yapmak, devlet kaynaklarını kişisel çıkar için kullanmak sıradanlaşıp
kanıksandı. Ülkemiz, hem canlarını hem de ekonomik kaynaklarını yitirdi.
Kısacası, yurttaşlarımız ekrana kilitlenip sırtını yaşamın gerçeklerine dönünce
birileri bundan yararlanarak ülkemizin kaynaklarını yağmaladılar içeriden ve dışarıdan.
Bu yağma ortamında terör de işi azıttı. Bunun yanı sıra yasadışı organize suç
örgütleri çoğaldı her yanda.
Teknolojik
gelişim, dur durak bilmedi. Birden internet yaşamımıza girdi. Ardından akıllı
telefonlarla tanıştı toplumumuz. Yaşlısının, gencinin elinden düşmez oldu bu
telefonlar. Çoğu kişi için telefon; anne, baba, kardeş, yakın akraba, komşu, dostlardan
önemli oldu. Özellikle çocuk ve gençler, telefonu eline alınca her şeyi
unutmakta. Yeme içme, biçim değiştirdi ekran bağımlılığıyla. İnsanlar
birbirleriyle konuşmaz oldu. Aile düzeni kökten sarsılmaya başladı. İnsanların
olaylara bakışı, yaşamı algılaması değişti. Somut gerçeklerin yerini,
ekranların soyutluğu aldı.
Emperyalizm,
birçok yolu denedi ulusumuzu yok etmek için. Ancak bu kez en yaşamsal yapımıza el
attı. Aileyi dağıtmaktır asıl amaç. Ne yazık ki bu konuda önemli yol alındı.
Türk aile yapısı çatırdamakta. Aile dağılırsa ulus bir arada durabilir mi?
Aile, insanları yurt toprağına bağlayan kök. Bu kök, yerinden sökülmek
istenmekte. Ulusça elbirliği yaparak köklerimizin toprağımızdan sökülmesine
izin mi vereceğiz? Özellikle çocuk ve gençlerimizi ekran bağımlılığından yardımlaşma,
dayanışma ve usçulukla kurtarmak zorundayız var olmak için.
Adil
Hacıömeroğlu
6
Aralık 2025
F.Engels'in Ailenin,Özel Mülkiyetin,Devletin Kökeni isimli eseri geldi bir an usuma.Elinize sağlık...Kesinlikle katılıyorum Ömer bey.
YanıtlaSilTürk ulusu tarihte sürekli var olma gücünü sağlam aile yapısından almaktadır. İyi bir usta yapacağı eserinde sağlam malzeme kullanir. Çuruk taştan sağlam duvar olmaz. Sağlam ailelerden sağlam toplum olur.
YanıtlaSilYazınız çok yerinde ve gerekli...
Dağılan şey, ailenin biçimi değil, 'ev' olma anlamıdır.
YanıtlaSilModern araçlar (TV, telefon), bizi "birlikte yalnız" yaşamaya mahkûm etti. Hissedilen boşluk, sohbetin, yemeğin, komşunun ortaklaşa yarattığı "anlamın" kaybıdır. Emperyalizm ve teknoloji bu anlamı içten çürütür.
Kurtuluş, araçları reddetmekte değil, "Ben-Sen" ilişkisini (Buber) yeniden kuracak küçük sözleşmelerde: sofrada telefonsuz bir saat, karşılıklı bir bakış, anlamsal bir paylaşım.
"Kök" sizin dediğiniz gibi aidiyettir. Onu söken, topraktan kopmamız değil, birbirimizin gözünün içine bakmayı unutmamızdır.
Saygılarımla.