29 Mart yerel seçimleri için yasal süreç başladı. Ülkemizin yaşadığı olağanüstü koşullar, iç ve dış sorunların ağırlığı, toplumsal yozlaşma; yozlaşmanın getirdiği toplumsal çözülme, halktaki umutsuzluk siyasal partilerin sorumluluğunu daha da artırmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki yerel seçimler, demokrasimiz ve ulusal egemenliğimiz için çok önemlidir.
Laik, demokratik Cumhuriyet'imiz; bölücülerin, irticacıların ve işbirlikçi liberallerin saldırılarıyla zayıflatılmaktadır. Buna koşut olarak da AB ve ABD'nin akıl almaz dayatmalarıyla köşeye sıkıştırılmaktadır. Ekonomik güçlükler, güvenlik ve yargı zaafiyetleri, kültürel yozlaşma toplumsal umutsuzluğa neden olmaktadır. Devlet kurumlarına bilinçli yapılan saldırılar, devlet otoritesini ortadan kaldırmakta. Toplum gittikçe ahlaki çürüme bataklığına saplanmaktadır. Peki, bizi bu duruma getiren nedenler nelerdir?
12 Eylül 1980 darbesinden sonra ülkemizin tüm siyasal dengeleri alt üst oldu. Özal'la birlikte Türkiye; siyasal görgüsüzlük, talan, rüşvet, arabesk yaşam, türedi zenginler, bu zenginlerin ölçüsüz harcamalarıyla tanıştı. Devlete ve kaynaklarına aç kurtlar gibi saldıran bir güruh, her gün basın yayın organlarında boy gösterdi. Toplumsal büyük ülkülerin yerini, kişisel çıkarlar aldı. Devleti soyup kısa sürede zengin olmak, büyük başarı olarak sunuldu topluma. Magazinel bir yaşamın çekiciliğine sürüklendi insanlar.
İdealist olmak, kitap okumak, sanatla ilgilenmek, bilimsel çalışmalar içinde bulunmak, ince zevk ve derin düşünüş boş işlermiş gibi göseterildi halka. "Büyüyünce ne olacaksın?"sorusuna, ilköğretim çocukları: "siyasetçi,futbolcu,şarkıcı,mafya lideri.."gibi yanıtlar verir oldu. "Neden siyasetçi?"denildiğinde çocuklar: "Beleşten geçineceğim." diyorlar. Çocuklarımızı bu duruma getiren nedir?
Sorumluluk bilmeyen aymaz siyasetçi, böylesine kötü bir imge yarattı belleklerde. Özalizm sağcı-solcu demeden tüm siyaset alanını; ama az, ama çok etkiledi. Son yirmi beş yılda kurulan hemen her hükümet döneminde inanılmaz yolsuzluk olayları oldu. Yerel yönetimlerde ise yolsuzluğa bulaşmayan yönetici parmakla gösterilecek duruma geldi. Yolsuzluk yapıldıkça da halk yoksullaştı, gelir dağılımı daha da adaletsiz duruma geldi. İşte bu yolsuzluk ve yoksulluk bataklığında BOP'un eş başkanıyım diyebilen; laik, demokratik sistemle kavgalı olduğunu saklamayan kişiler iktidar oldu?
Bu olumsuz koşullar altında yerel yönetimler için adaylık süreci başladı. Belediye başkanlıklarına, belediye meclis üyeliklerine inanılmaz ölçüde talep var. Bu görevlere seçilmek için inanılmaz yatırımlar var. Çalışanlar(Aralarında devlet memurları da var.), görevlerinden ayrılıp meclis üyesi olmak için çaba gösteriyor. Hiç kimse şunu sormuyor: "İnsan maaşlı işini bırakır da maaşı ve düzenli geliri olmayan bir görev için niçin uğraşır?
İşsizlerin, yaşamları boyunca asalak yaşamış kişilerin tek umudu meclis üyeliği. Her siyasal partide işi, siyaset olan ve hiçbir işle uğraşmayan profesyonel politikacılar (az ya da çok) var. Bunların tek geçim kaynağı siyaset. Aday olmak isteyenlerin bir bölümü de toplumsal statü peşinde koşan, egosunu tatmin etmek için uğraşan kişilerden oluşuyor. Bu arada işi gücü bozulan bir kısım kişilerin umudu, meclis üyeliğinde. İşinde başarılı, ülkesine hizmet için aday olmak isteyenlerse gölgede kalıyor. Çünkü başarılı, idealist, dürüst insan gururludur, yalvarıp yakarmaz kimseye. Adaylar belirlenirken: adayın projeleri, kültürü, sanat zevki, bilime ilgisi, yeteneği, yaratıcılığı; sanata, doğaya, siyasal olaylara duyarlılığı, bakışı; mensup olduğu siyasal partinin ilkelerine, tüzüğüne, programına, tarihsel misyonuna uygunluğu neredeyse önemsenmiyor. Önemsenense parti yöneticilerine yakınlık! Onun içindir ki aday adayları şu günlerde parti yöneticilerini yakın markaja aldıklarından parti binaları dolup taşıyor. Kişiler dünya görüşlerine tamamen zıt bir partiden aday olabiliyor.
Yolsuzluklar, yanlış uygulamalar sonucunda siyaset mezarlığına gönderilmiş partilerin, şaibeli yöneticilerine adaylık ilgisinin artması da çok ilginç. O partiler, bu meşhur(?) yöneticileri yüzünden siyasal arenadan silindiler. Onların yanlış uygulamaları ülkemizi yolsuzluk ve yoksulluk bataklığına sürükledi. Bu arada "Minareyi çalan kılıfını hazırlıyor." yasal boşluklar iyi değerlendiriliyor. Bazı eski yöneticilerin hakkında yargı kararının olmaması, onların temiz oldukları anlamına gelmez. Halkın vicdanında aklanmak siyasal açıdan önemlidir.
Namuslu, idealist, birikimli insanların adeta cezalandırıldıkları bir süreçten geçiyor Türkiye'miz. Tabi "Görünen köy kılavuz istemiyor." Gelecekteki yerel yöneticilerin neler yapabilecekleri şimdiden belli gibi.
Yolsuzluklar, halkın siyasetçiye güvenini sarsıyor; demokrasimiz yara alıyor. Bunu düzeltecek olan da yine siyaset makamı olmalıdır. Parti yöneticileri ülke çıkarlarını korumada cesur ve özverili davranmalıdır.
Unutmamak gerekir ki; laik Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük düşmanı; yolsuzluk, yoksulluk ve ikiyüzlülüktür. İrtica da, bölücülük de, liboşluk da bu bataklıkta üreyip gelişmektedir. Bu nedenle tüm siyasal partilerimizi ulusal, vicdani sorumluluğa davet ediyorum. "Ben" değil,"biz" diyebilecek bir siyasal anlayışın egemen olmasını diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder