Ülkemiz üç dört yıldır üretemeyen bir ekonominin sıkıntılarını yaşıyor. Son yıllarda işsizliğin çığ gibi büyümesi, dış borçların olağanüstü artması, işyerlerinin ardı ardına kapanması ekonomimizin ne kadar güç durumda olduğunu göstermektedir.
Genç nüfusuyla övünen Türkiye'nin, genç nüfusunu işsiz bırakmaktan başka bir şey yapamaması ilginçtir. Özellikle eğitilmiş genç nüfusun büyük bölümü, en değerli zamanlarını iş aramakla geçirmektedir. İş bulanlarınsa durumu çok iyi değildir. Ücretlerin düşüklüğü, çalışma koşullarının zorluğu gençlerimizi hayal kırıklığına uğratmaktadır. Ülke kaynaklarının hoyratça kullanılıp talan edilmesi, yerli sanayinin kösteklenmesi, tarım ve hayvancılığın tasfiye edilmesi, madenlerin yağmalatılması, turizm alanlarındaki tahribat ekonomimizi çökme noktasına getirmiştir. Ekonomisi çöken hiçbir ülke, bağımsızlığını uzun süre sürdüremez.
Ekonomik krizin, küresel olduğu söylenmektedir. Küresel krizin, etkisi açıktır; ancak ülkemizin bu denli etkilenmesinde (Ekonomik krizde dünyada en çok etkilenen üçüncü ülkedir.) iç dinamiklerin zayıflığı önemli etkendir. Tamamen dışa bağımlı, ithalat ve borçlanmaya dayalı bir ekonomik yapının uzun süre ayakta durması beklenemez.
Halkımız, krizin etkilerini henüz tam olarak hissetmemektedir. Yaz dinlencesinin başlaması bu etkiyi azaltmıştır. Sebze ve meyveye dayalı yiyeceklerin bol ve ucuz olması, turizm gelirleri, yaz mevsiminin getirdiği rehavet krizin etkisini göreceli olarak hafifletiyor. Yazın bitmesiyle ekim ayıyla birlikte kriz ağır darbeyi halkımızın gündelik yaşamına vuracaktır. Ağustosun ikinci yarısında ramazanın başlamasıyla fiyat artışları, keseleri yakmaya başlayacaktır.
Küresel krizden en çok etkilenen ülke olmamızın nedeni nedir? Son yıllarda İMF, Dünya Bankası,AB ve ABD gibi küresel aktörlerin; baskı, dayatma ve telkinleriyle yerli sanayimizin çökertilmesi, tarımın sabote edilmesidir. Cevizi, bademi, buğdayı,şekeri, mısırı, pirinci, pamuğu... yurtdışından alan bir Türkiye düşünülebilir mi? Kendi topraklarını ektirmeyen, kendi köylüsünü üç kuruşa ve de yabancı ekmeğine muhtaç eden bir hükümet olabilir mi? Böyle bir hükümet Tükiye'nin ulusal hükümeti olabilir mi?
TÜİK rakamlarıyla 2009'un birinci dönemi sabit fiyatlarla GSYH gelişme hızı -13,8 ,cari fiyatlarla GSYH gelişme hızı ise -29. Dünya savaşları döneminde bile olmayacak bir durum. Türkiye ekonomisinde olamaz denilen oluyor. Ekonomi dibe doğru hızla iniyor. Ekonomiyi yönetenler ne yapıyor? Pembe tablo çizmeye, gündem değiştirmeye, feryat eden halkı azarlamaya, suçlamaya devam ediyor. Sanki bizim, Türk halkının yaşadığı ülkeyle onların yönettiği ülke farklı bir yer. Büyük bir vurdumduymazlık var hükümet çevrelerinde.
O zaman ne yapılmalıdır da ekonomik krizden etkilenilmemelidir? Öncelikle gümrük birliğinden çıkılmalı, IMF'nin bizi ekonomi alanında yönetmesine son verilmelidir. AB masalından uyanıp gerçeği görmeliyiz. Böylece AB dayatmalarıyla ekonomik yaşamımızın daha çok zarar görmesini önlemeliyiz. Dış borçlanmaya son verilmeli, öz kaynaklara dayalı yatırımlar desteklenmelidir. Bu arada bölgesel işbirliği artırılmalı, gelişmekte olan ekonomilerle ve BRİC ülkeleriyle (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) iyi ilişkiler kurulmalıdır.
Özelleştirilme denilen ve özgürlük diye halka yutturulan komediye, kamu mallarının yağmalanmasına son verilmelidir. Aksine özelleştirilmeyle elden çıkarılan kurumlar, devletleştirilerek ulusa kazandırılmalıdır. Ulusal ekonomik dinamikler güçlendirilmelidir. Sanayi, turizm, ticaret, tarım ve hayvancılık gibi temel ekonomik etkinliklerin gelişmesi için gerekli altyapı hizmetleri devlet eliyle planlı bir biçimde yapılmalıdır. Ulaşım ve iletişimi ulusal olmayan bir ülke gelişemez, bağımsızlığını koruyamaz.
Sanayide, 1920'lerin bağımsızlıkçı ve ülke çıkarlarını ön planda tutan anlayışı benimsenmelidir. İç piyasanın endüstri malı gereksinmeleri yerli üretimle karşılanmalıdır. Ayrıca dışsatıma yönelik sanayi dallarının gelişimine özel önem verilmelidir. Öz kaynaklarımıza dayalı sanayi kuruluşları dışa bağımlılığı yok edecek, ulusa özgüven kazandıracaktır. Yalın bir anlatımla paramız, yine cebimizde kalacaktır.
Yok edilmek istenen, çökertilen tarımımız ivedi olarak ele alınmalı. Tarımsal üretimin arttırılması için çalışmalar yapılmalıdır. Şu anda topraklarımızın yaklaşık üçte biri kullanılmamaktadır. Bu kullanılmayan arazilerin; tarım, hayvancılık ve ormancılık alanlarında değerlendirilmesine başlanmalıdır. Orman alanlarının çoğaltılması için yapılacak çalışmaya askerler, dinlence dönemlerinde öğrenciler, gönüllü kuruluşlar katılmalıdır. Bu, yurdumuzda büyük bir ulusal heyecanın yaşanmasına da neden olacaktır. Ulusal bütünlük, ortak ulusal amaçlar için yapılacak özverili çalışmalarla sağlanıp pekiştirilir. Hamasi söylevlerle, soyut sözlerle ulusal bütünlük sağlanamaz. Tarımda dış alım durdurulmalıdır. Hem meyvesi hem de kerestesi değerli olan, iyi para getiren ceviz, kiraz, kestane gibi meyvelerin dikimi için öncelikli bir çalışma yapılmalıdır. Fındık, incir, üzüm, zeytin gibi önemli ihraç ürünlerimizin üretimi ve pazarlanması konusunda özel önlemler alınmalıdır.
Tarımın gelişmesi için toprak ve tohum ıslahı, sulama, gübreleme konusunda özel çalışmalar yapılmalıdır. Hibrit tohumlar yüzünden yerli ve genetiğiyle oynanmamış tohumlarımızın yok edilmesine göz yumulmamalıdır.
Hayvancılığın gelişmesi için hayvansal ürünlerin dışalımı yasaklanmalıdır. Yerli hayvan ırklarının ıslahı için sıkı bir çalışma başlatılmalıdır. Sağlıklı bir kuşağın yetişmesi için hayvansal gıdanın önemi göz ardı edilmemelidir.
Tarihsel, kültürel, doğal değerlerimiz iyi korunmalı ve tanıtımlarına özel önem verilmelidir. Tarih, kültür ve doğa yağması durdurulmalıdır. Konaklama tesislerinin yapımı, nitelikli tarım arazilerine zarar vermemelidir. Böylece turizm gelirlerimiz artırılabilir.
Ulusal madencilik konseyi oluşturularak, madenlerimizin ulusal çıkarlarımıza uygun olarak değerlendirilip işlenmesine başlanmalıdır. Ayrıca bu konuda geniş katılımlı Ar-Ge çalışması başlatılmalıdır.
Soygun ve yolsuzluk düzeninin ortadan kaldırılması, ülkemiz kaynaklarının ulusal - toplumsal amaçlar ve gönenç uğruna kullanılması gerekmektedir. Bu, yurttaşlık sorumluluğumuzdur.
Türkiye, emperyalist girdaptan kurtulmak için reçeteyi uzaklarda değil; kendi gerçeğinde, tarihinde, kuruluş ve kurtuluş heyecanında aramalıdır. Geleceğin büyük, onurlu, gönençli Türkiye'sini oluşturmak için ulusal bir ekonomik seferberliğe gereksinim vardır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye'nin milli güvenliğinde ekonomi birinci sıradadır. Bu, büyük bir ulusal sorundur. Ulusal sorunlar da ulusal işbirliğiyle, ulusal çıkarları her şeyden üstün tutarak çözümlenir.
Önümüzdeki günlerde siyasal alanda önemli gelişmelere tanık olacağız. AKP hükümeti zorlanacak. Çünkü türban karın doyurmuyor, popülist hamasi söylevler işsizliğe çare olmuyor, din tacirliğiyle oluşturulan yağma düzeni çöküyor. Yoksulluk inanılmaz boyutlarda. Yurttaş; aş, iş, huzur, güven istiyor. Ülkemizi bu açmazdan kurtaracak olan Atatürkçü, ayakları bu topraklara basan, gözü, yüreği ve aklı Türkiye'de olan siyasal kadrolar göreve gelmelidir. Kurtuluş buradadır.
Adil Hacıömeroğlu
5 Temmuz 2009
M.Kemal Sayılı
YanıtlaSilSaman ithalatını bekliyorduk .Çok şükür devletimiz ithal otları tören ile köylüye teslim etti.Bugdayın kilosu 0,65 tl ,sapı 1,5 tl .Köylü bugdayın tanelerini ineklere verirken zaten az olan bugday üretimi hepten yetmez olup ,stoklar tükenmeye başlayınca kepek ekmeği zorunlu oldu .Buğdayın tanesi ineğe,sapı insanımıza.))
Bu yazdıklarınız ülkede uygulansa 5-10 yılda ülke çağ atlar değerli hocam. Böylece Türk milleti özüne döner. Kimseye muhtaç olmayız. Kimseden emir almayız. Dünyada söz sahibi oluruz. Ülkemiz huzur refah toplumu olur. Saygılarımla Hocam.
YanıtlaSil