“Fevzi Altürk, Mehmet Kaya Çelik, Nuri Aydın, Fatih Aydoğdu, Süleyman Gür, Hüseyin Koç, Malik Soykal, Levent Çetinkaya, Ahmet İnce, Ömer Akcan, Ahmet Eryılmaz, Selman Özay, Erkan Ayaz, Hasan Özüberk, Halil İbrahim Ertaş, Kemal Koçyiğit, Ahmet Eyce, Ahmet Altunoğlu, Abidin Tanrıkolu, Metin Can, Emin Şener, Emrah Aktaş, Birol Mutlu, Erman Aydın, Adem Erboyacı, Bahtiyar Yalınca, Doğan Balduk, Muhammet Özbek, Abdullah Bilir, Abdülrezzak Kaçan, Abdülmecit Özkan, Mustafa Dolumay, Erhan Terletme, Kerem Oğuz Erbay, Serhat Aslan, İsmail Kartal, Erol Tavukçu, Ümit Akbulut, Fatih Gökkaya, Emrah Karaman, Levent Tabak, Murat Saraç, Kamil Tuna, Pınar Akdağ, Cihangir Bekiş” Bu adları anımsayanınız var mı? Kimi subay, astsubay, uzman çavuş; kimi polis, geçici köy korucusu; kimi ise vatani görevini yapmakta olan gencecik fidanlar, evlatlarımız, askerlerimiz, yiğit Mehmetçiklerimiz. Hele biri var ki bir subay eşi, bir kadın; kırk gün önce evlenmiş, hayallerini süsleyen beyaz gelinliği giymiş bir anne adayı. Kırk yedi gün önce beyaz gelinlikle mutluluğa uçan bir beyaz güvercin, kırkı dolduğunda al kanlar içinde hayallerine veda ederek beyaz kefeniyle şahadet şerbetini içerek kuş olup cennete kanatlanan bir melek. PKK’lı militanlar, haince bir planla nişan alıp masum bir kadını evinin balkonunda vurarak şehit ettiler.
Şırnak, Hakkâri, Batman, Samsun, Mardin, Giresun, Tunceli, Diyarbakır, Dağlıca, Siirt, Hatay, İskenderun, Tokat, Osmaniye’de görevi başında şehit olan bu vatan evlatları için havaalanlarında nöbet tutan bakan gördünüz mü? Eline bayrak alıp Taksim Meydanı’na koşanlara rastladınız mı? Belediye araçlarının meydanlarda, sokaklarda bu şehitlerimiz için anonslar yaptığını işittiniz mi? Türkiye’yi yöneten başbakanın, terör örgütüne öfkelenerek nutuk attığını, bağırıp çağırdığını, esip gürlediğini duyanınız var mı?
Şehitlerimizi yitirdiğimiz çatışmalarda yaralanan, gazi olan vatan evlatlarını hastane kapısında bekleyen bir bakana, milletvekiline rastladıysanız; herkese söyleyin, bilmeyenimiz kalmasın. Şehitlerimizin ailelerine, eşlerine, çocuklarına bir ihtiyaçları olup olmadıklarını soran özverili bir sivil toplum kuruluşu varsa, söyleyin de şapka çıkaralım onlara.
İstanbul’la Kudüs’ün kaderinin bir olduğunu söyleyenlere şunu anımsatmalıyız ki, Türkiye’nin seksen bir ilinin kaderi ortaktır. İşgal altındaki İstanbul’un kaderi; Kudüs, Beyrut, Ramallah, Kahire, Riyat, Şam’la değil; Samsun, Amasya, Erzurum, Sivas, İnebolu, Ankara ve tüm yurt topraklarıyla birdi. Onun içindir ki İstanbul kurtuldu. İstanbul’un kaderi İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da, İzmir’de, Mudanya’da ve Lozan’da çizildi.
Gazze “Seferi”ni hüzünlü bir kahramanlık destanına dönüştürerek kutsallık atfeden, hükümetin her konuda konuşan ağlak bakanının, PKK’nın hain tuzaklarında can veren şehitlerimizle ilgili böylesi bir yürek yakıcı konuşmasını dinledik mi acaba?
“Ben, İskenderun'da gerçekleşen eylemden şunu okudum. Artık bu savaş sadece Kürdistan'da olmayacak. Ben, bunu okudum. Kimse kızmasın bana, bunu söylediğim için. Gerçekler acıdır, acıtır. Gerçekleri konuşmak zorundayız, konuşursak çözebiliriz. Birbirimizi kandırarak değil. Kafamızı kuma gömerek değil. Ben İskenderun eyleminden bunu okudum. Bu mudur hükümetin, Başbakan'ın istediği, bu savaşın bütün Türkiye'ye yayılması mıdır? Zevk mi alıyor insanların ölmesinden, haklarının ihlal edilmesinden? Nedir derdi? Yeter artık. Bir çağrı yapıyorum herkese. Kürt’üne, Türk’üne, herkese çağrı yapıyorum. Öyle görünüyor ki, bundan sonra bir savaş gelişirse geçirdiğimiz otuz yıl gibi olmayacak. Herkese çağrım: değil bir gün, bir saniye bile durmayalım. Barış için, özgürlük, eşitlik, adalet için hep birlikte bütün gücümüzle çalışıp çabalayalım.” Bu sözler, bölücü örgütün İskenderun saldırısından sonra BDP Mardin milletvekili Emine Ayna’ya ait. Resmen Türk devleti tehdit ediliyor, devlete meydan okunuyor. Eylemlerin büyük kentlerimize yayılacağını haber veriyor. PKK eylemlerinin yeni canlar alacağını haykırıyor. RTE’nin bu bayana “one minute” demesini bekledik. Nafile. Can veren Mehmetçik olunca diller susuyor, ağızlar kilitleniyor. Ama söz konusu Gazze ise coşuyor hükümet yetkililerimiz. Öfkeleri, hitabet sanatına dönüşüyor. On bir haftada kırk dört şehit vermişiz, gencecik canlarımızın al kanları, kara toprağı sulamış, umurunda mı beylerin?
Tunceli’de terhis olan askerlerimize mayınlı tuzak kuruldu ve on üç askerimiz yaralandı. Evlerine dönme mutluluğu yaşayan gencecik yüreklerin yaşamı bir anda kâbusa döndü. Eli silah tutmayan bu insanlara yapılan saldırı savaşta bile olmaz. Yani İsrail’in Gazze’de yaptığından farksız mı bu? Dünyanın her yerinde “insan hakları” geçerli de Türkiye topraklarında hain tuzaklarda can veren, sakat kalan ulusumuzun bireyleri için niçin geçerli değil? Bölücü başının konforu için kıyamet koparanlar, İmralı’ya giderek açılım ittifakları kuranlar, terörist başının ağzından çıkacak sözleri ağzı açık dinleyenler bu toprağın sesine neden kulak vermezler?
Bölücü örgütle amansız mücadelede kahramanlaşan ordumuz subaylarını asılsız suçlamalarla Silivri Cezaevi’ne dolduranlar, açıkça PKK’nın sözcülüğünü yapanlar karşısında dut yemiş bülbüle dönüyorlar. Hamas’a uygulanan ambargoyu kaldırmak için uğraşanlar, aynı gayreti şehit ve gazilerimiz için de göstermelidirler.
Gazze için yanıp tutuşanlar, çırpınanlar, yalancı pehlivanlar gibi naralar atanlar; önce kendi Gazze’nizdeki ateşi söndürün.
Adil Hacıömeroğlu
11 Haziran 2010
Not: 14 Haziran 2010 tarihli Kent Yaşam Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazılarımı http://adiladalet.blogspot.com adresinden okuyabilirsiniz.
Bir takım kesimler tarafından şehitlerimize reva görülen tavır hiçte hoş değildir. Onlar canları pahasına bizler için bu ülkeyi savunmak için can verirken hiç değilse son yolculuklarında onların bu kesimler tarafından yalnız bırakılmaması lazım. Ama onlar başkalarının kuklalığını ve onların her dediklerini yaptıkları için cenazelerinde bulunmaya dahi cesaret edemiyorlar. Bu güzel yazınızdan dolayı sizi kutluyorum Adil bey Hasan Yüksel
YanıtlaSil