Ninem,
medrese hocası olan babasından Kuran öğrenmiş, dinsel eğitim almıştı.
Doğduğunda II. Abdülhamit padişahtı. Çocukluğu ve genç kızlığının bir bölümü,
bu padişahın döneminde geçti. Ayrıca Sultan Reşat ve Vahdettin dönemlerini de
gördü. Medresede her gün “Padişahım çok yaşa!” diye bağırırlarmış.
Biz
torunları ulusal bayramlar için şiirler okuyup marşlar söylediğimizde o da bize
nispet olsun diye en gür sesiyle “Padişahım çok yaşa!” diye bağırırdı
Bağırırken elini yumruk yapıp sağ kolunu dirseğinden bükerek önce göğsüne
vurur, sonra sert bir devinimle yana açardı. Bu ritmik devinimiyle bağırması
uyum içinde sürüp giderdi.
Padişahlara
saygısı çok içtendi. Çünkü onları, bir siyasal kişi olarak değil; bir din ulusu
olarak görürdü. Bu nedenle de eleştirilmelerinin İslam’a saygısızlık olduğunu
düşünürdü.
Bir
gün nineme: “Padişahlar neden Türk kızlarıyla değil de hep yabancılarla
evlendi? Bu yolla çocukları hep yabancı kadınlarca yönlendirildi. Böylece de
Osmanlı Devleti çöktü.” diye sordum.
O,
küçümseyen bir bakışla: “Bütün Ümmet-i Muhammed, padişahımız efendimizin evladı
sayılır. İnsan hiç evladıyla evlenir mi?” diyerek yanıtladı beni. Çünkü
padişahlar, aynı zamanda halifeydi. Halife olunca da tüm Müslümanların dinsel
lideri oluyorlardı. Doğu anlayışına göre devlet de devleti yönetenler de
koruyucuydu, babaydı. Halk da onların kulları, evlatları…
Ninem,
padişahları sevmesine karşın Atatürk’e derin bir saygı duyardı. Memleketi,
işgalden kurtardığı için hep duacı olurdu ona. İyi insan olduğu için erken
öldüğünü söylerdi. Bu konuda dedemle benzerlik kurardı. Çünkü dedem elli beş
yaşında ölmüştü. “İyileri, Allah erkenden cennetine alır.” derdi. Atatürk’ten
sonra gelen yöneticilerin hiçbirini sevmezdi.
Ninemin
padişahların evliliklerini savunmak ve onları haklı çıkarmak için benim soruma
verdiği yanıt hiçbir zaman usumdan çıkmaz. Bu yanıtını sık sık anımsamam da
onu, rahmetle anmama vesile olur.
Adil
Hacıömeroğlu
31
Mayıs 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder