İNSANIN ZAYIFLIKLARI KUSUR MU?


Her insanın birtakım zayıflıkları vardır. Bazı kişiler, zayıflıkları fark edip onları giderme yolunu seçer. Kimileri de zayıflıklarını fark ettirmemek için onları örtüp saklamayı yeğler. Düzeltmek için savaşılmayan zayıflıklar, giderek derinleşir, onlardan kurtulmak zorlaşır.

“Hatasız kul olmaz.” atasözümüzün anlattığı gibi yanlışı, kusuru, zayıflıkları olmayan kişi yoktur bu dünyada. Önemli olan yapılan yanlışı bilip yinelememektir. Atalarımız: “Deli bile düştüğü çukura iki defa düşmez.” demekte. Demek ki aynı yanlışı sürekli yapmak, bir kimse için deliliği geçen bir davranış biçimi. Delinin bile yapmadığını akıllı olduğunu söyleyenler, niye yapar?

Zayıflıklarını bilen kişilerin önemli bir bölümü, yanlışlarıyla yaşamayı yeğler. Bu zayıflıkların kendileri için büyük bir eksiklik olduğunu düşünür. Karşısındaki kişilerin bu zayıflıkları bildiğini sanır. Oysa çoğu kişi, insanların zayıflıklarıyla değil; onların güçlü, olumlu, içten yanlarıyla ilgilenir. Zaten insanlar arasındaki ilişkinin, arkadaşlığın, dostluğun, dolayısıyla sosyalleşmenin başlamasını sağlayan da bu.  

Olumsuz düşünmeye koşullanmış, olumluluklar üstünden insan ilişkilerinin kurulduğunun farkında olmayan kişi, yanlışlarının tam karşıtını söyleyerek örtmeyi beceri sanır bu kişiler. Ya da zayıflığının karşıtı davranışlarda bulunur. Bu tür kişiler, zamanla bu konuda ustalaşır. Olumlu sözü söyleme, olumlu davranışı yapma, zayıflıkları giderme yerine; onları örtmek kolaycılığına teslim olur. Aslında bu, hiç de kolay değil; bence en zoru.

Bazı zayıflıklar, kişinin doğası gereği. Bunları gidermenin olanağı yok! İnsan güçlü yanlarıyla yaşamaya alıştığı gibi, zayıflıklarını da kabullenmeli. Çünkü doğada her şey karşıtıyla var. İnsan da doğanın bir parçası… O da karşıtların birliğiyle var. Zaten bir şeyin, davranışın karşıtı yoksa o varlık, o davranış da yok! Zaten yaşamın dinamiği de bir varlığın içinde yer alan karşıtların savaşımıyla var olur. Bunu eksi, artı kutuplar olarak da anlayabiliriz. Bir kişi, her konuda güçlü, yetkin, başarılı olamaz.

Kendi zayıflığını örtmek isteyen kişi, onu örtmek için çok abartılı bir dil kullanıp davranış sergiler. Örneğin; sürekli çevresinde ezilen kişi, herkesi dövdüğünü söyler. Dayak yiyip kolu kanadı kırılmışsa bunun dün gece üç dört kişiyle yaptığı kavgada olduğunu söyler. “Bende küçük yaralar var, ancak dört kişiyi haşat ettim.” der.

Kimi erkekler sürekli kadınlardan söz eder. Her güm birkaç kadını idare ettiğini ballandırarak anlatır. Olağanüstü bir aşk yaşamının olduğundan, giderek de cinselliğinin zirve yaptığından söz eder olduk olmadık zamanda ve yerde. Oysa bu kişi, cinsellik konusunda önemli sorunlar yaşamaktadır. Bu tür anlatımlarda mantık aranmaz. Zaten anlatan, zayıflığını örtmeye çalışan kişi, mantığını çoktan yitirmiştir bile. Herkesin kendi zayıflıklarını bilip ilgilendiğini düşündüğünden, bu düşünüş de takıntılı bir duruma geldiği içindir bu çaba.

Evinde sürekli geçimsiz olan, kavga çıkaran bir eş; bu durumunu bildiği için dışarıda olduk olmadık yerde durup dururken ve gereği yokken kendinin ne denli uyumlu biri olduğundan söz eder. Tanımadığı kişilere anlatma gereksinimini duyar kendi uyumluluğunu. Bunu anlatırken de eşini ya da çocuklarını suçlar. Bunu yapmasının nedeni, kendi zayıflığını örtme çabasından başka bir şey değil.

İnsanlar, zayıflıklarını örtmek için çabalamak yerine, onları yönetmeye çalışsa mutluluğu yakalayacak aslında. Eğer zayıflıklarımız bedenselse onlarla yaşamayı da öğrenmeli. Bu da kişinin kendini sevmesiyle olur. Kendisiyle barışık olan biri, yaşamla da başkalarıyla da barışık olur.

İnsan, olağanüstü yetenekleri olan ve her şeyi dört dörtlük yapan bir canlı değil. Zaten yeryüzünde her yönüyle mükemmel olan bir canlı yok! “Allah, kediye kanat verseydi dünyada kuş kalmazdı.” sözünü bir an olsun uslardan çıkarmamak gerekir, değil mi?

                                               Adil Hacıömeroğlu

                                               1 Aralık 2025