Irak Savaşıyla ülkemiz büyük bir alt üst oluşun eşiğinde. Yıllar sonra bölgede ülke sınırları tartışılıyor. Ortadoğu’daki birçok Arap ülkesinin sınırları, 1. Dünya Savaşı sonrası batılı büyük devletler tarafından çizilmişti. Yine bugün bu sınırlar büyük devletler tarafından biçimlendirilmeye çalışılıyor.
Halkın gücüyle, ulusal iradeyle çizilmemiş sınırlar, o uluslar tarafından korunamıyor.
Bölgede ulusal iradeyle sınırlarını çizen, emperyalist devletlerin tüm engellemelerine karşın ulusal bağımsızlığını kazanmış ülke, Türkiye’dir. Ayrıca Türkiye; bağımsızlığını laik, demokratik yönetim biçimiyle de taçlandırmıştır. Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’nın model ülkesiyiz. Bu nedenle Türkiye’miz büyük bir kuşatma altındadır. Bizi ayakta tutan değerlerimiz ve ulusal çıkarlarımız saldırı altındadır. Laik devlet yapısı değiştirilmeye çalışılıyor. Atatürkçü değerlere karşı sinsi bir savaş var içerden. Dışardan ise ulusal bütünlüğümüzü parçalamaya yönelik çalışmalar hızla sürüyor. Maalesef her dönemde olduğu gibi ülkemizde de emperyalist işbirlikçiler cüretkâr bir tavır içindeler.
Ermeni ve Kıbrıs sorunu ise başka bir dert. Bu kadar sorun karşısında bizi yönetenler ne yapıyor peki? Herkes gibi izliyorlar olayları; çünkü inisiyatif tamamen başkalarında, dışarıda. Koca bir aslan ordusunu ceylanlar yönetiyor.
Acaba birileri Lozan’ın rövanşını mı almaya çalışıyor?
FENER’İN ŞAMPİYONLUĞU
Fenerbahçe futbol takımı 2004- 2005 sezonu şampiyonu oldu. Şampiyonluğun ezeli rakip Galatasaray yengisiyle olması Fenerliler için başka bir tat.
Derbi maçın bitimiyle birlikte sahada sevinç gösterileri vardı. Her yer sarı-lacivertti. Bir kişi hariç. O da Fener’in ünlü yıldızı Alex’ti. Brezilyalı yıldız, kendi ülkesinin bayrağıyla renk kattı kutlamalara.
Brezilya, farklı etnik kökenlerden gelen rengârenk bir ülke. Futbol ve samba, ulusal birlik için önemli bir payda. Ve gurbetteki oyuncu ulusal simgesiyle seviniyor. Ne kadar güzel!
Parti, dernek kongrelerinde, ulusal günlerde, gösterilerde şanlı Ay yıldızlı bayrağımıza yer vermeyenler izlediler mi acaba Alex’i.
Ders aldılar mı genç bir ülkenin, genç bir futbolcusundan?
BAKIRKÖY’DEN MANZARALAR
Yıllardır Bakırköy’de seyyar satıcılar yoktu ve ilçemiz bu durumuyla çağdaş bir kent görünümündeydi.
Ne yazık ki son aylarda Bakırköy’de seyyar satıcılar artmaya başladı. Sokaklar yavaş yavaş işgal ediliyor. Bir önceki yönetim tarafından başlatılan büfe salgını sürüyor. Cadde, sokak boşluklarına büfe kondurmada bir önceki yönetimle yarışılıyor adeta.
Florya’daki imar rezaletini yaza yaza bıktık. Ne yazık ki kimsenin umurunda değil. Bakırköy’ü kimlerin yönettiği merak konusu…
Bakırköy’ün göbeğindeki kaldırım işgallerini göremeyen ve onları önleyemeyenler Florya’yı mı görecekler?
* * * *
İstanbul’un en kötüsü, trafik. Denizi en çok kent, denize uzaktan bakıyor. Ulaşım alanında hiç mi hiç yararlanılmıyor denizden. Tabi ulaşım alanında denizi fark edemeyen kent; denizin diğer nimetlerini de göremiyor. Çünkü kent imar edilirken adeta insanlarla deniz arasına duvarlar örüldü. Denize kapalı bir kent oluşturuldu.
Deniz kenarında halka açık dinlenme alanları o kadar az ki! Olanlarda cüzdan yakıyor.
Yeşili, maviyi duyumsamayan; betonlar arasında sıkışmış insanların ruhsal durumları nasıl olur ki? Yeşil ve mavi demokrasidir, yaratıcılıktır.
Bir de neden Bakırköy’den Beşiktaş’a, Üsküdar’a, Boğaz’a…. Deniz otobüsleri, vapurlar çalışmaz?
* * * *
İstanbul güzel bir bahar yaşıyor. Erguvanlarla başlayan güzellikler dizisi tüm hızıyla sürüyor. Yakında manolyalar açacak. Yani kentimiz tellenip duvaklanacak.
Erikler meyvelerini taşıyamıyor. İlk fırsatta Adalar’a gidip erikleri tatmak isterim. Ne güzeldir Adalar’da bahar!
Her sabah erkenden yürüyüş yapıyorum. Fırsat buldukça da çeşitli semtlerde (özellikle de Boğaz manzaralı olanlarda) ve İstanbul’un korularında, ormanlarında yürüyerek geziyorum.
Akasyalar, iğdeler, ıhlamurlar…öyle baygın kokuyorlar ki? Yüreklere aşk iksiri. Böyle havalar, böyle doğa, böylesine güzel bahar insanı deli ediyor.
Adil HACIÖMEROĞLU
30 MAYIS 2005
YEŞİL MARMARA DERGİSİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder