Hükümet “Kürt Açılımı” konusunu 10 Kasım’da TBMM’ye getirmeyi uygun görmüş. Rastlantı diyemeyeceğimiz, bilinçli yapılan bir eylem bu. Bir yılın üç yüz altmış beş günü var. Günler mi bitti de ulusumuz için böylesine anlamlı bir gün seçildi bu iş için?
“Kürt Açılımı” konusunda hükümetin olağanüstü acelesi var. Diğer açılımlarda da aynı telaşı görüyoruz. Bu, ev ödevini yetiştiremeyen bir öğrencinin telaşına, korkusuna ve kaygısına benziyor. Açılımların mimarları, verdikleri görevin takibini yapıyorlar sanırım. Gecikme, planlanan süreci ve hedefleri sekteye uğratacağından hükümet sıkıştırılıyor. Başlanılan işlerin bir an önce sonuca bağlanması isteniyor. Bu telaşla halkın büyük tepkisine karşın süreç işletiliyor. Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan kararlar, adeta halktan kaçırılarak veriliyor. Büyük bir zihin bulanıklığı yaratılarak konunun esası örtülüp gizleniyor. Birtakım hamasi ve masumane söylemlerle kamuoyu nezdinde haklılık kazanılmaya çalışılıyor. Kanlı katillere bile mağdur rolü kazandırma anlayışının nedenini, herkes gibi ben de merak ediyorum. Mağduriyet ve masumiyet, gerçek anlamlarından uzaklaşıp halka karşı suç işleyenlerin maskesi olmuş durumda.
Hükümetin bunca acelesinin nedeni ne? Halkın desteğini yitiren iktidar, artık AB ve ABD’nin desteğine güveniyor. Zaten gelişleri de küresel güçlerin yarattığı bir ekonomik kriz sonrasında olmamış mıydı? Yine ekonomik krizle birlikte elli yedinci hükümet kundaklanarak bir oldu bittiyle iktidardan uzaklaştırılmamış mıydı? Şimdi bu vefa borcunun ödenmesi zamanı geldi. Bu nedenle de halkına sırtını dönen iktidar, emperyalist yaptırımlar karşısında güçsüz, aciz, teslimiyetçi bir durumdadır.
Gelelim 10 Kasım tarihine. TBMM’yi 23 Nisan 1920’de açan kim? Atatürk. TBMM’nin kuruluş amacı neydi? Emperyalistlere karşı ulusal birliği sağlayarak mücadele etmekti. Yani yurdumuzu sömürgeci işgallerden kurtarmak, tam bağımsız Türkiye’yi yaratmaktı. Zorlu bir savaştan sonra ülkemiz düşman işgalinden kurtulmuş ve Cumhuriyet’imiz 29 Ekim 1923’te kurulmuştu. Peki, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi neydi? Türkiye Cumhuriyeti, Türk Ulusu’nu oluşturan etnik toplulukların ortaklıkları temelinde kurulmuştur. Bu nedenle de anayasamız bir ortaklık sözleşmesidir; ayrımcılığa, bölücülüğe yer vermez. Etnik toplulukların farklılıklarını esas alarak kurulan SSCB, Yugoslavya ve Çekoslovakya kolayca dağıldılar. Çünkü farklılıkların öne çıkarılması bölünmenin gerekçesi oldu. Farklılıklar zamanla derinleşip bir arada olmanın koşulları ve amacı kalmadı. Dün Hitler faşizmine karşı birlikte savaşıp ulusal bağımsızlığını kazanan halklar, bugün kanlı bıçaklı düşmanlar durumuna geldiler. Bu değişimin asıl nedeni de farklılıkların toplum içinde körüklenmesiydi.
Ulusumuzu oluşturan etnik kökenlerin ve inançların birlikteliğiyle kurulan Cumhuriyet’imizin en büyük düşmanı ayrımcılıktır. Etnik kökenlerin ve inançların farklılıklarını ortaya çıkarıp derinleştirmek ulusal birliğimize onarılmayacak zararlar verir. Böyle bir olumsuzluğa ortam hazırlanmamalıdır. Ulusal bütünlük kristal bir vazo gibidir. Bir çatladı mı bir daha hiçbir yapıştırıcıyla yapıştıramazsınız onu. Önemli olan bu değerli ve tarihsel vazoyu sıkı sıkıya tutmaktır. Onu iç ve dış saldırılardan, etkilerden korumaktır. Vazoyu çatlatmamaktır.
10 Kasım’da Cumhuriyet’imizin kurucusu, ulusumuzun kurtarıcısı Atatürk’ü anacağımız bir üzüntülü günde, Mustafa Kemal Atatürk’e nispet yaparcasına ulusal bütünlüğe zarar verecek bir konunun mecliste tartışılması ne demektir? Bu, Atatürk’e ve kurucu meclis üyelerine: “Bakın siz bu devleti ortaklıklar üzerine kurdunuz, biz ayrılıkları yasallaştırarak size karşı çıkıyoruz, meydan okuyoruz ” demek değil midir? 10 Kasım’da bedenen ölen Mustafa Kemal Atatürk’ü manen öldürmek değil midir? Onun en büyük eserim dediği Cumhuriyet’i çökertmek değil midir? Ulusal birlikteliğe her zamankinden daha çok gereksinim duyduğumuz böylesi zor günlerde, geri dönüşü olmayan sorunların yaratılması kime yarar getirir?
Atatürk’ün ölüm yıldönümünün seçilmesi, ulusa ve onun değerlerine meydan okumadır. Mustafa Kemal’in yapıtlarına karşı açık bir saldırıdır. Habur sınır kapısından girişi şova dönüştüren PKK’ya yeni şovlar yapmaları için verilebilecek en büyük tavizdir. Bölücüleri galip ilan etmenin ortamı hazırlanıyor. Bunu yaparken de bizi biz yapan değerlere saldırılıyor. Böylece Cumhuriyet’e karşı birleşen ve intikam hırsıyla yıllarca bir köşede sinmiş bekleyen güruh harekete geçiyor. Ulusal birliğimizi parçalamak isteyenler şer ittifakında birleşmiş durumdalar.
Cumhuriyet’le hesaplaşma düşünceleri adım adım hayata geçiriliyor. Birileri içlerindeki intikam ateşini söndürüyor; ancak ulusumuz kaybediyor. Birilerinin ilkel duygularının tatmini için koca bir ülke feda ediliyor. Yine küresel güçlerin emperyalist dayatmalarıyla kendi kuyumuzu kazıyoruz, farkında değiliz. Emperyalizm “Böl, parçala, yönet” anlayışını yaşama geçirirken birileri de taşeron oluyor. Yazık değil mi bunca emeğe, bunca savaşıma ve ülkemiz için verilen bunca cana.
10 Kasım günü meclis, bu oyunu bozmalıdır. Ülke ve ulus çıkarlarını emperyalist çıkarlardan üstün tutarak TBMM olduğunu anımsayıp ona göre davranmalıdır. Yoksa Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Antep’te; Urfa’da, Maraş’ta verilen şehitler dile gelir ve onların gazabından kimse kurtulamaz.
Adil Hacıömeroğlu
9 Kasım 2009
Ulus Gazetesi
Milli mücadeleyle kazanılan bu güzel ülke nasılda basit oyunlarla peşkeş çekiliyor.
YanıtlaSilTürkiye cumhuriyetinin birlik beraberliğini her firsatta zedeleyin bu hükümetin 10 kasım gibi anlamlı bir günde meclise bu acılımı taşımasnı esefle karşılıyor ve kınıyorum.Yazınız çok anlamlı ve manidar tebrik eder,başarılarınızın devamını dilerim. DSP Avcılar İlçe Bşk Selahattin BEZCİOĞLU
YanıtlaSil