Geçen
hafta çocukluk arkadaşım Fatma Nuhoğlu, sosyal medyada yer alan köy enstitülü babamın
fotoğrafına, yaptığı bir yorumda anımsattı narın bereketini.
Babam Oflu, annem de Çallı... Doğu Karadeniz’le Ege’nin bir bileşimiydi evimiz. Her iki
yörenin gelenekleriyle büyüdük ben ve kardeşlerim. Her iki yörenin mutfağına
özgü yemekleri tattık. Bu nedenledir ki hiç bilmediğim, farklı yörelere özgü
yemeklere karşı tutucu davranmam. Farklılıklara açık olmam bundandır belki de...
Her
yıl en az bir kez, kimi zaman da hem yaz hem de yarıyıl dinlencesinde Denizli’nin
Çal İlçesine bağlı İsabey kasabasına giderdik. İsabey; verimli, türlü tarım
ürünlerinin yetiştiği bir yerdi. Okumuş aydın bir kasaba... İnsanların uyumlu,
barışçı davranışları göze çarpardı ilk bakışta. Uzlaşma kültürü gelişmişti. Bu
nedenle kavga gürültü fazlaca olmazdı.
İsabey’de
yetişen meyve sebzeler yaşadığımız Hayrat Bucağında (şimdi ilçe) yetişmezdi.
İsabey’den dönüşte bavullar, torbalar yiyeceklerle doldurulmuş olarak gelirdik
memleketimize. Dedem ve anneannem, gurbette sıla özlemi çeken annemin bu
özlemini azaltmak için yörede ne yetişirse paketleyip torbalara, sepetlere
doldururlardı.
Annemin
diğer kardeşleri baba ocağına yakın oturduklarından oranın nimetlerinden
yararlanırlardı. Dedem, yetiştirdikleri her üründe annemin hakkı olduğunu
düşünür ikide bir de bu durumu dile getirirdi. Bu nedenle “Bahriye’nin ve
çocuklarının hakkı kalmasın.” diyerek taşıyabileceğimizin üstünde bir yükle
uğurlanırdık. Anneannem kara zeytini andıran, dedem de masmavi boncuk gibi
duran gözlerinden yaş dökerlerdi ardımız sıra. Anneannem, beyaz tülbentinin
ucuyla kurulardı zeytin bakışlarını, gözyaşı ırmağı içine akardı gürül gürül...
Dedemin ise çoğu zaman imdadına cebindeki mendil, kimi zaman da kasketinin
altına taktığı yağlık yetişirdi. Dedemin elleri titrerdi her zaman... Ağladığında
vücudu tümden zangırdardı. Sert duruşlu, kaya gibi adam sıladan kuş gibi uçan
kızının peşinden hüngür hüngür ağlardı. Duygularına gem vuramazdı. Bu
nedenledir ki anneme, hep “Bahriye’m!” diyerek seslenirdi. Annem sağlam durmaya
çalışırdı. O da çaktırmadan ağlardı. Denizli garajından otobüse binip şoför
gaza bastığında dedemler görünmez olurdu ardımızda. İşte, o zaman annem
ağlamaya başlardı var gücüyle. Denizli’nin bitek toprakları ardımızda kalıp
Anadolu bozkırına doğru yol alırdık. Acı
Göl sağımızda upuzun uzanırdı maviden beyaza kesilerek. Sandıklı-Dinar arası
kasvetlendirirdi bizleri. Çorak toprak, acı bir sarı hüznü yüreğimize
oturturdu. Annemi rahatlatmak ve dikkatini dağıtmak için benim bir küçüğüm olan
kardeşim Hürriyet’le (2005’te acı bir trafik kazasında iki yeğenimle yitirdiğim
sevgili kardeşim, içimde her gün büyüyen bir yaradır.) kendi aramızda
yarışmalar yapardık. Yüzümüzü otobüsün camına dayar, doğada ne görürsek onlarla
ilgili sorular sorardık birbirimize. Hürriyet’i araba tutardı. Bu nedenle
oyunumuz uzun sürmez bir süre sonra uyuyakalırdı. Diğer iki kardeşim çoktan
uyumuş olurlardı.
Yolculuk
sırasında babama bakardım yan gözle. Gazete ya da dergi okurdu; ama onun ela
gözlerindeki buğu Karadeniz dağlarının sisi gibiydi. Yolculuk boyuncu buğulu
gözlerle bakardı çevreye. Pek konuşmazdı, zorunlu durumlar dışında. Yolculuk
boyunca sessizliği yeğlerdi. Oysa günlük yaşamında konuşmayı severdi.
Otobüsümüz
Sandıklı’ya yolcu almaya girmeden annem de uyuyakalırdı. Araba tutardı onu da.
Yolculuğumuz uzun sürerdi. O zamanlar otobüsler bugünkü kadar konforlu değildi.
Yollar berbattı. Kestirme yerine, dolambaçlıydı. Ankara’ya gelince aktarma yapardık.
Bavulları, çuvalları, başta üzüm olmak üzere türlü meyvelerle dolu altın sarısı
sepetleri indirip bindirmede babama yardım ederdik. Herkes elinden geldiğince
çabalardı. Akşam olmadan yetişirdik Of’a giden otobüse. Otobüslerde hiç
uyumazdım. Uyumadığım için otobüs sürücüsü, beni yanına çağırır geceleri
söyleşirdik onunla. Bu nedenle oturduğumuz koltuklar rahatlar, kardeşlerim daha
güzel uyurlardı. Ben de geceleyin önce sarıya kesen bozkırın, sonrasında Karadeniz’in yemyeşil
doğasının tadını çıkarırdım. Eskiden beri coğrafya ve tarihe meraklı olduğumdan
şoförle bu konularda konuşurduk. Şoförler, kimi zaman gerçek kimi zaman da
palavra olduğu kolayca anlaşılan olaylar, öyküler anlatırlardı. Yolculuk,
molalarla soluk alırdı.
Of’a
geldiğimizde çok sevinirdik. Annemin hüznü dağılır, evine ulaşmanın mutluluğu
okunurdu gözlerinden. Hemen köyümüzün dolmuşuna biner, evin yolunu tutardık.
Araba yolu, köyün merkezine varmadan evimizin üst yanından geçerdi. Dolmuş,
evimize giden patikanın başındaki ulu gürgen ağacının dibinde durunca birden amcamlar,
komşular koşarak gelirlerdi. Göz açıp kapanıncaya kadar yüklerimiz bir çırpıda evimizin
önündeki erik ağacının dibine yığılırdı. Annem, hiç oturmadan üzüm sepetinden çekirdeksiz,
razaki ve kadınparmak üzümlerini lengere doldurur, yıkar komşularımıza ikram
ederdi. Babam da bal erikleri sepetten çıkarıp yıkar, çocuklara paylaştırırdı. Evimizin
bahçesi mutlulukla dolup taşardı. Bunca yolu gelmişiz, içimiz dışımıza çıkmış,
uykusuzmuşuz kimin umurunda. Bizler de uyumak, dinlenmek gereksinmesi
duymazdık. Çünkü bir aylık ayrılık bize çok uzun gelirdi.
Yarıyıl
dinlencesinde İsabey’e gittiğimizde torbalarımızın vazgeçilmezi nardı. Kışın Hayrat’ta
yaşardık. Babam orada öğretmendi, bizler de orada okula giderdik. Hayrat’a döndüğümüzde
narları arkadaşlarımızla paylaşırdık. Annem, “Nar yerken tek bir tanesini yere
dökmeyin. Dökerseniz cennete gidemez, günaha girersiniz.” derdi. Biz de arkadaşlarımızla
nar yerken aşırı özen gösterir, tek bir tanesini yere düşürmezdik.
Annemin nar tanelerini yere
düşürmeme konusundaki uyarısının bir başka nedeni nar suyunun giysi, halı ve
kilimlerde çok leke bırakmasıydı. Bu lekeleri sonradan temizlemek epeyce zordu. Nar, Doğu
Karadeniz’de fazlaca yetişmezdi. Yetişenler, küçücük ve çok ekşi olurdu.
Denizli nar memleketi... Lezzetli, kocaman narlar, Karadenizli biz çocuklar
için farklı bir lezzetti tabi ki...
Yahudi
inancına göre nar doğruluğun simgesi... Ayrıca Adem ve Havva’nın cennetten
kovulmasına neden olan meyve elma değil, nar.
Hıristiyanlıkta
dini süslemelerde çokça kullanılır nar motifleri.
Kuran’da
nar; Allah’ın yarattığı güzel şeylerin bir örneği olarak verilmiş ve ayrıca cennetteki
bir meyve olarak anlatılmıştır. Görüldüğü gibi üç dinde de kutsal nar.
“...
Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü)
verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O israf edenleri sevmez. Enam, 141)” Kuran’da
narın anlatıldığı surelerden birinden kısa bir alıntı yaptık. Ege yöresinde,
nara kutsallık sağlayan geleneğin büyük bir olasılıkla dayanağı, Enam
suresidir.
Arkadaşlarımızla
nar yerken “Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim oldu bin tane.” bilmecesini defalarca
birbirimize sorardık. Kimi zaman bu bilmeceyi bir tekerleme gibi hep bir ağızdan
haykırırdık.
Denizli
yöresinin bir geleneği; dağlar, tepeler aşarak nehirler, bozkırlar geçerek Doğu
Karadeniz’in dere şırıltılarının ezgisiyle yaşam bulan bir vadinin ortasına
kurulmuş Hayrat’ına yaklaşık bin iki yüz kilometre yol alarak gelmiş yerleşmiş
bir gelenek. Narın kutsallığı ve bereketi... Bu gelenekteki asıl amaç;
tutumluluğu özendirmek, savurganlığı önlemek. Annemin bizlere öğrettiği bu
geleneği, yıllar sonra bana anımsatıp o yılları yaşamama neden olan sevgili
arkadaşım Fatma Nuhoğlu’na binlerce teşekkür...
Adil
Hacıömeroğlu
5
Nisan 2016
Ülkemiz stratejik meyve ve yemiş açısından çok zengin. Aslında petrol olmamasına boşuna hayıflanıyoruz. Nar, fıstık, fındık, ceviz, incir ve zeytin en büyük zenginliklerimiz.
YanıtlaSilCoğrafi konumu , bitki örtüsü,toprak çeşidi ,iklimi ve daha birçok farklı etmene bağlı olarak her bölgedefarklı bir ürünin çeşitliliği vardır.Baklan ovasına bakan İsabey kasabası bereketli toprakları ve aydın , çalışkan insanlarıyla toprakları adeta dantel gibi işlemişlerdir.Tarım kimileri için geçim kaynağı,kimileri için insanın en temel ihtiyacı olan beslenmede , ihtiyaçların giderilmesi tarımda çeşitliliği getirmiştir.” Nar ,İncir ve zeytin “ kuran da geçtiği gibi faydaları çoktur.Sağlık açısından topraktan gelen meyva ve sebzelerin her zaman geçmişten günümüze vücudumuza şifa olmuştur . Yazdan hazırlanan kışlıklar aile ekonomisine katkı sağlamakta , yöresel ürünler, paylaşılarak diğer yörelere tadım yapılmıştır.Hocam geçmişteki yaşamlıklarınızı anlatarak ortak değerlerimizi hatırlatıp bizlerle paylaştığınız için sağolunuz.Kaleminize , yüreğinize sağlık…🙏🏻✍️🍀💙Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil