“PUDURA DEMİYORUM, PUDURA DİYORUM”

       

Atacan, biraz geç konuştu. Geç konuşması bizi az da olsa kaygılandırdı. Ancak iki yaşına girdiğinde bir konuştu, pir konuştu. Sözcüklerle değil, tümcelerle anlattı derdini. Buna karşın bazı sözcükleri doğru olarak söylemekte güçlük çekti çoğu çocuk gibi. Doğaldır ki zamanla aştı bunu. Çok fazla zaman geçmeden sözcük vurguları, tümce tonlamaları yerli yerine oturdu. Neredeyse bir dil ustası oldu, diyebilirim. Çevresinde ya da televizyonlarda Türkçeyi doğru kullanmayanları eleştirmeye başladı çok geçmeden, hem de boyuna bakmadan.

Uzun süre bezlendi. Bezden kurtulması epeyce zaman aldı. 2015 yaz dinlencesinde o, bezden kurtuldu; biz de masraftan kurtulduk. 2015-16 Öğretim Yılında 4 yaşındayken Kozyatağı’nda bulunan Kadıköy Belediyesine bağlı Hasan Ali Yücel anaokuluna kaydoldu.

Atacan anaokuluna gitmeden önce hafta içi gündüzleri evde hep benimleydi. Annesi işten dönünce onunla kalırdı, ben de işime giderdim ya da evin gereksinimi olan alışverişleri yapardım. Bu nedenle onun yemesi içmesi, temizliği, bezinin değiştirilmesini daha çok ben yapardım.

Önceleri altını kirlettiğinde oturduğu ya da ayakta durduğu yerde eliyle bezine vururdu bana göstererek. Ben anlardım sorununun ne olduğunu. Hemen koltuğun üstüne bir örtü yayarak onu yatırıp altını değiştirirdim.

Altını temizlerken önce kirlenen bezi, bir naylon torbaya koyardım. Bir elimle bunu yaparken diğer elimle de onun bacaklarını havada tutardım örtü kirlenmesin diye. Sonrasında ıslak mendille silerdim poposunu, onu da torbaya atıp ağzını düğümlerdim tek elimle. Ardında da kurulardım ıslak yerleri. Temizlik bitince pudra dökerdim temizlediğim yerlere pişik olmasın diye. Bezi yenilenince rahatlar, mutlu olurdu.

Çok geçmeden temizlikte neler kullandığımı öğrendi. Yattığı yerde saymaya başlardı: “Önce kirli bez çıkacak, sonra popom temizlenecek. Ardından puduralanacak…” Hemen sözünü kesip: “Pudura değil, pudra…” diye uyarırdım onu. O da: “Pudura demiyorum, pudura diyorum Adil.” diyerek yanıtlardı beni gülümseyerek. Kimi zaman da ciddileşirdi beni yanıtlarken.

Uzun süre “pudra” diyemedi. Ben de üstelemedim çok fazla. Nasıl olsa günün birinde doğrusunu söyleyecek, diye düşünürdüm. Ancak o, altını her değiştirdiğimde “Pudura demiyorum, pudura diyorum.” diyerek kendisi de güler, beni de güldürürdü. Bu, giderek bir oyuna dönüştü aramızda.

Biraz büyüyünce altı kirlendiğinde artık bezine eliyle vurmamaya başladı. Bezini kirletir kirletmez gidip naylon torba, bez, ıslak mendil, pudra getirirdi. “Ne getirdin, tamam mı hepsi?” diye sorardım. O da sırayla saymaya başlardı “… pudura getirdim.” Ben de gülerek: “Pudura değil, pudra de.” diye uyarırdım. O da hep aynı yanıtı verirdi bana.

Bir süre böyle idare ettik. Bu iletişim diliyle anlaştık. Gittikçe bilinçlendi Atacan. Bezlenme sorununa kendince çözüm buldu. Anaokuluna başlamadan ayakyoluna gidip doğanın çağrısını yerine getirmeye başladı. Bu sırada en sonunda “pudra”yı doğru söylemeye başladı. Böylece aramızda gülme, birbirimize takılma konusu olan “pudura” yaşamımızdan çıkmaya başladı. Buna karşın arada bir de olsa ya o ya da ben: “Pudura demiyorum, pudura diyorum.” diyerek birbirimize takılıp gülüşürüz.

Çocukların konuşmaları insana bir kuş cıvıltısı gibi gelmekte. İnsan yüreğine tükenmez bir ezginin çağlayanı gibi akmakta sesleri de sözleri de gülüşleri de. Hele çocuklar, onlara yapılan şakaları anladığında ve karşısındakine şakayla karşılık verdiğinde onlarla iletişim kurmak daha da kolaylaşmakta. Çocuk, gerçekle şaka arasındaki ince ayrıntıyı anladıklarında yaşamlarına renk katar. Kıvrak düşünüş, zekânın parıltısı fark edilir.  Böylece baba ya da anne- evlat ilişkisi daha üst düzeye çıkar. Yaşamın zorluklarına göğüs germe, en zor durumlarda bile gülmeyi becerebilme yeteneği kazanır. Bu yolla eşsiz bir dostluğun da temeli atılmakta.

                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                  23 Nisan 2016

1 yorum:

  1. Kalemine Efendi Kalan,Değerli Adil öğretmenim,

    Duygusal bir bağ kurmak, baba-oğul ilişkisi için son derece önemli ve sağlıklı bir gelişimdir. Atacan’ a maşallah 🧿 sizin mükemmel babalığınız , onunla sıcak, açık ve samimi bir iletişim kurmanız aranızdaki güveni artırıp duygusal gelişimini olumlu yönde etkilemiş.Bu tür bir bağ, Atacan’ a güven duygusu verir, kendini değerli hissetmesini sağlar ve güçlü bir destek oluşturur.
    Baba ve oğul arasındaki dostane bir ilişki, yalnızca otoriteyi değil, aynı zamandaduygudaşlığı, anlayışı ve duygusal desteği de içerir. Sohbetler, paylaşımlar ve birlikte vakit geçirmek, oğulun sosyal becerilerini geliştirmesine, duygusal zekasını artırmasına ve zor zamanlarla daha iyi başa çıkabilmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, bu tür ilişkiler, babanın oğluna rol model olmasını ve ona doğru değerleri öğretmesini kolaylaştırır.
    Sonuçta, duygusal bağ kurmak, sadece babanın oğul üzerindeki etkisini güçlendirmez, aynı zamanda oğulun da kendine güvenli, sağlıklı ve dengeli bir birey olarak yetişmesini sağlar.
    Değerli Adil öğretmenim elinize , emeğinize , yüreğinize sağlık👏👏yazınızı baba adayları ve babalar okuyup örnek alması dileğiyle 🙏🏻Pudura gülümsetip , düşündürdü çocukları dinleyip , sabırla öğretince doğru sözcüğü buluyorlar👏📚Var olunuz🙏🏻Fulya Kırımoğlu👩

    YanıtlaSil