Dinlencedeyiz…
Olanak olduğunca televizyon izlememeye, internete girmemeye çalışmaktayım.
Zaten bulunduğum koşullar da buna pek olanak vermiyor. Sessiz, tenha, kuş
cıvıltılarıyla uyandığım, geceleri yıldızlarla kucaklaştığım, denizin
maviliğini ve doğanın yeşilliğini doya doya içime çektiğim bir yerdeyim.
İstanbul’un yoğunluğu, kalabalığından sığındığım dingin bir limandayım.
Dinlencede
seyrek de olsa bazı tanıdıklarla rastlaşıyoruz. Birkaç bardak çay içimi
süresince söyleşiyoruz kimileriyle. Günün konusu, dövizdeki yükseliş… Kaan
adında bir tanıdığımız var. 1980 sonrası kuşaktan… Özal’ın para odaklı yaşayan,
uyanık geçinen ve ABD’yi kıble edinmiş cingözlerinden… Elinde telefon sürekli
borsa, döviz ve faizi izleyenlerden… Aklınca ekonominin piri… Havasına
bakarsanız Türkiye’nin en büyük para babalarından…
Dolar,
Türk Lirası karşısında değer kazandıkça neredeyse sevinç çığlıkları atacak.
Türkiye, büyük bir ekonomik saldırı karşısında direnmeye, tutunmaya çalışıyor;
Kaan Bey ise fırsatçı tefeciler gibi mutluluktan dört köşe. Sürekli olarak
“Tahminlerim çıktı, yatırımı iyi yere yaptım, kazandım.” demekte. Bu sözlerle
de akıllı(!) olduğunu bizlere kabul ettirmeye çalışmakta.
Kaan
Bey’e sordum.
“Sormak
ayıp olmasın, ama kaç dolarınız var?”
“Yok…
Niye ayıp olsun, söyleyeyim. On bin dolarım var.” diye yanıtlıyor beni.
“ABD
saldırısı karşısında son üç ayda Türk Lirası, yüzde elliye yakın değer yitirdi.
Bu demek oluyor ki, neredeyse satın alacağımız her şeye yüzde elliye yakın zam
gelecek. Tabi, bu arada senin çalıştığın işyerinden her ay almakta olduğun
ücretinin de satın alma gücü yüzde elliye yakın azalacak. Emekli maaşı olan
annen için de bu söz konusu bu durum. Bunu seksen bir milyon insanla çarp…
Ayrıca Türkiye’nin döviz borcunu düşün… Dolarla alınan kredilerle yapılan
yatırımları hesap et… Dar gelirli insanların yaşam zorluğunu aklından geçiriyor
musun?”
“Herkes
benim gibi yapsaydı, bu duruma düşmezdi. Geleceği göreceksin ağabey! Önünü
görmeyen kişi, hep zarar eder.”
“Şunu
mu demek istiyorsun? Ülke batsın, ama ben ayakta kalayım. Gerçi sen de ayakta
kalamıyorsun da…”
“Paranın
yönüne iyi bakacaksın. Birikimini dövize çevireceksin. Böylece zarar etmezsin. Dolar
artınca da kara kara düşünmezsin.”
“Kaan
Bey! Türk-Amerikan savaşı var. ABD kazanacak, Türkiye kaybedecek, siz de
sevineceksiniz… Bu nasıl Türk yurttaşlığı, siz kimin yanındasınız bu savaşta?”
“Tabi
ki Türkiye’nin yanındayım. Ben, milliyetçi adamım… Kendi çıkarımı kollamam,
ABD’ye destek olarak algılanmamalı.”
Konuyu
değiştiriyorum. Tartışmanın gereği yok! Zaten son yıllarda kavramlar öylesine
birbirine karıştı ki, kimin nerede durduğu belli değil.
12
Eylül’den sonra “Kağan” adının İngilizce yazımı kolay olsun diye ortadaki “ğ”
çıkarılıp Türkçe yazım kuralları hiçe sayılarak “Kaan”a dönüştürülmedi mi? Oysa
Türkçe dilbilgisi kurallarına göre iki ünlü haf bir sözcükte yan yana gelmez. Adın
bu dönüşümü, milliyetçiliğin nasıl NATOTürkçülüğe evrildiğinin bir göstergesi.
Kaan Bey, eğer “Kağan” olsaydı böyle düşünür müydü acaba
Adil
Hacıömeroğlu
12
Ağustos 2018
Zaten sorun hep kazanan olmak sevdasında yatmıyor mu? Oysa hep kazanan olmak, birilerine hep kaybettirmek demek. Bir insanın bunu marifet sayması ne acayip bir durum?
YanıtlaSilBu hırs doyumsuzluk niye ki? Çok hırslı insanlara dünyayı versen doymazlar, aç gözlü olmak , başkasını düşünmemek bencilliktir.Elindekilerle yetinmeyi bilmezsen daha fazlasını elde etmek istersen elindekinden de olursun.Tok gönüllü olmak zenginliktir.Mal,mülk , maddi şeyler sonra gelir.Hocam yüreğinize sağlık🙏🏻👏🇹🇷Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilAmerika,bizim veremediğimiz mesaji,Dolar üzerinde yazılı olan Kuran ayetiyle,dünyaya veriyor. "İn God we trust" ,türkçesi "Biz Allah'a güveniyoruz"
YanıtlaSil