Dinlencemiz,
Şarköy-Mürefte’de sürmekte. Elimizden geldiğince Şarköy ilçe merkezine
gitmemekteyiz, zorunlu durumlar dışında. Cumartesi akşamı, hem ödemelerimizi
bankaların otomatik makinelerinden yapmak hem de birazcık dolaşmak için
Şarköy’e gittik. İşlerimizi bitirdikten sonra Cumhuriyet Meydanı’na yakın bir
yerdeki dondurmacının masalarından birine iliştik. Bir yandan dondurmalarımız
yerken bir yandan da denizi, ardı arkası gelmeyen kalabalığı, dondurmacının
tıklım tıklım olan bahçesini seyre dalmışız.
Yanımızda
bir masada dört kadın oturmakta. Dip dibeyiz onlarla… Uzaktan bakan aynı masada
oturduğumuzu sanacak. Dördü de siparişlerini verdiler. Siparişler tek tek
gelmekte. Büyük tabaklar tıka basa dolu. Top top dondurmalar türlü türlü, renk
renk… Dondurmaların altında meyveler… Muz, çilek, kivi… Tabaklar süslenmiş.
Garson, tabağı getiriyor, incelikle masaya bırakıyor. Tabakların her gelişinde
cep telefonlarıyla fotoğrafları çekiliyor. Kadınların davranışlarından anlaşıldığına
göre fotoğraflar, sosyal medyada paylaşılıyor.
Paylaşımlar
yapıldıktan sonra gözler telefonun ekranında. Kiminin yüzü gülmekte, kimininse
asık… Kadınlardan birisinin davranışı ilgimi daha çok çekmekte. Gülümsüyor
cansız ekrana. Sonrasında hızla bir şeyle yazıyor. Zaman geçtikçe yazma işi
sıklaşıyor. Elindeki çatal, bıçağı unutuyor. Fotoğrafını paylaştığı
dondurmasına yorum geldikçe yanıt vermekte zorlanıyor sanırım. Dondurma topları,
ağustos sıcağına dayanamıyor, erimeye başlıyor. Derin olmayan tabağın
kıyısından dondurmalar akmaya başlıyor. Kadın, bunu fark etmiyor bile…
Yanındakilerin de uyaracak durumları yok! Onlar da telefonların başında.
Epey
bir süre geçtikten sonra garson durumu fark ediyor. “Tabağınızı değiştireyim
mi?” diye soruyor.
Kadın:
“Neden?” deyip yan gözle tabağına bakıyor. “Değiştirme, tabağımı alabilirsin.”
diye yanıtlıyor garsonu. Garson, tabaktaki eriyen dondurmaların akmaması için kâğıt
peçeteleri bolca kullanıyor. Kazasız belasız tabak masadan götürülüyor. Kadın,
tabağın götürülüşüyle ilgilenmiyor bile. Cep telefonuyla meşgul… Sürekli bir
şeyler yazıp arada gülümsüyor, kimi zaman da yüzü asılıyor.
Masadaki
boş ve dolu tabaklar kalktı. İçlerinden biri hesabı istedi. Hesap geldi. Dört
kadın bölüşerek ödediler parayı. Bir süre geçtikten sonra ellerindeki telefonda
işleyen parmaklarıyla kalkıp masa ve sandalyelere çarpa çarpa gittiler.
Oturduklarında olduğu gibi aralarında tek bir sözcüklük konuşma geçmedi.
Sosyal
medya bağımlılığı kişisel iletişimi sanal dünyaya taşımakta. Kişiler arasındaki
söyleşiler tükenmekte. Dinlencede de olunsa hiçbir şey fark etmiyor. Ne deniz
ne kum ne doğa ne de bulunulan yerin tarihi özellikleri… kimsenin umurunda
değil. İnsanlar, modaya uyup neredeyse hep aynı şeyleri yiyip, aynı yerlerde
tatil yapıp, aynı paylaşımlarda bulunmaktalar. Sosyal medyada alınan beğeniler,
yapılan yılışık ve üstünkörü yorumlar, tıklanma sayısı önemli olmaya başladı.
Eskiler,
uzak bir yere gidip dönenlere: “Yediğin, içtiğin senin olsun; gördüklerini
anlat.” derlerdi söyleşmeye başlamadan önce. Bu söz, söylenen kişiyi
söyleşmeden önce görgülü olmaya çağırırdı. Yenip içilenlerin anlatılması ayıp
sayılırdı toplumuzda. Bu nedenle de gördüklerini anlatması istenirdi uzaktan
gelenden.
Zamanımızda
böyle mi? Yiyip içtiklerimizi paylaşırken sıradan bir görgüsüzlük batağında
debelenirken hiçbir şey görmüyoruz. Gözlerimize, sanal ortamın yalanlarıyla mil
çekilmekte. Sosyal medya, toplum egemenlerinin isteği doğrultusunda teslim
almakta geniş kitleleri.
Biz,
yine de atalarımızın buyruğuna uyup yediklerimizi, içtiklerimizi,
giydiklerimizi, evimize aldığımız eşyalarımızı paylaşmayalım. Gördüklerimizi,
düşündüklerimizi, okuduklarımızı paylaşmayı sürdürelim.
Adil
Hacıömeroğlu
13
Ağustos 2018
🙏😊
YanıtlaSilCep telefonları sayesinde insanların beyni adeta rehin alınmamta. Beyinler durmakta işlevsiz hale gelmekte. Dostluk sohbetler kaybolmakta insanlar birbirlerinden uzaklaşmaktadır. Sadece köy kahvelerinde insanlar birlik beraberlik içinde sohbet edip yaşamaktadır. Toplum giderek ıssızlaşmakta yalnızlaşmaktadır.
YanıtlaSilBu da insan diyologları için iyi bir şey değildir elbet.
Duygusal ŞAİR
İSMAİL GÖKÇE
DENİZLİ
",yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat" hocam valla siz direkt dondurmacıda yan masada hatunların dondurma yiyişlerine odallanmışsınız.🙂i nsamları gözlemlemeniz ve memleketten insan manzaralarını yazıya aktarmanız çok güzel.okumak keyifli.
YanıtlaSilHer yerin kendi kültürüyle gelişen yemek adabı vardır. Toplu yerlerde sakız çiğnemenin , yemek yemenin ayıp sayıldığı , her lokmanın sofrada eşit paylaşıldığı , çay içince bardağının şekliyle yeterli olduğunun söz söylemeden anlaşılır olduğu , misafire , büyüklere öncelik verildiğini ailelerimizden öğretilerek büyütüldük .Okula başlamadan önce ailesinde eğitilen , görgü kuralları öğretilen bir nesilsiz iyi ki de öyleyiz .Hocam gözlemleriniz de her zamki gibi olağanüstü , dondurmaya yazık olmuş , başka bir yiyecekte olabilir . İsraf müsrifliktir, günahtır. Herkesin yediği içtiği kendine gösterişli olmak bence sonradan görmektir. Herkesin alamadığı bir yiyecekte olabilir , imrenme olabilir hastası var , hamile olup canı çeken olabilir biraz ince fikirli olmaz gerekir .Yediğin ,içtiğin senin olsun ; gördüklerini anlat , atalarımızne güzel söylemiş farklı kültürleri görüp sosyal yapısını öğretmek , gezilen yerlerin turizmine katkı sağlanması 🇹🇷ülkemizi kalkındırır öğrenmek , bilgilendirmek var.Hocam yüreğinize sağlık , sağolunuz. ✍️👏🙏🏻🌼Fulya Kırımoğlu👩
YanıtlaSil