Bugün
evdeyiz. Atacan’ın karyolasının yatağı tutan yan tahtası kırılmıştı. Ustalar
gelecek. Beklemedeyiz… Birkaç gündür geleceklerini söylediler, hatta saat verdi
sekreterler, ustalar; ama ne yazık ki gelmediler. Bugün yemin billah söz… Kesinlikle
geleceklerini söylediler. Zaten alışmışız bu durumlara… Çaresiz bekleyeceğiz...
Çünkü sözünde durup zamanında gelen usta sayısı çok az…
Firmaların
çoğu ise malı satana dek çok inceler, tıkır tıkır işleyen kurum havası
vermekteler alıcıya. Ama tüketici malı satın alınca iş bitiyor. Arıza,
aksaklık, onarım olduğunda yanlarına yaklaşmaya görün.
Bizim
kulağımız kapıda… Bir an önce gelseler de günümüz beklemekle geçmese! Bir de şu
yaz sıcağında evde kapalı kalmasak…
Kapının
çaldığını Atacan (8) işitti ilkin. Bize bir şey söylemeden kapıyı açtı ve
ustaları odasına aldı. Sesleri işitince eşimle birden kalkıp odaya gittik.
Ustalara “Hoş geldiniz!” dedikten sonra kırık yeri gösterdik.
Ustalar
işe koyuldular. Atacan, her işin içinde... Ustalara yardım edeyim derken aslında
engel olmakta. Bir iki kez uyarmama karşın hevesle, dört elle ustaların çalışma
alanında güya iş yapmakta. Ustalar, bir şey söylemiyorlar, çocuğu uyarmıyorlar
efendiliklerinden…
Atacan,
duracak gibi değil… Tam da onu nasıl durdururum, diye düşünürken yerde bir
silgi gördüm. Silgiyi ona verip “Bunu salonda bir yere koy!” dedim. Silgiyi
aldı, birkaç saniye sonra geri geldi. Yine kaldığı yerden işe başladı. Tahtayı
tutuyor, ustalara vida veriyor. Kendince onlara ne yapacaklarını anlatıyor.
Çocuk,
yaptığı işi çok ciddiye almakta. Ustalara, kaç gündür yatağına yatamadığını
anlatmakta.
İş
bitti. Yatağın kırılmayan özgün tahtası kısa, yani bir doksan… Yeni gelen uzun;
iki metre... Böyle olunca da yatak yamuldu. Çünkü arada on santim fark var. Ustalar
şaşkın, biz şaşkınız. Atacan ise çok öfkeli ve üzgün… Günler sonra yatağının
olmaması onu üzüyor ve de öfkelendiriyor haklı olarak.
Neredeyse
bir aydır her gün telefon ettik, ölçüyü söyledik. Tanınmış bir firma… Hemen her
yerde reklamları var. “Parça elimizde yok, İnegöl’deki merkezimizde
üretilecek.” diye yanıtladılar bize. Ürete ürete on santim uzun bir tahta
getirildi. Ustalar, özür dileyip gittiler. Onlar gittikten sonra telefona
sarıldı eşim, aradı merkezlerini. Önce her zaman olduğu gibi uzun bir
telesekreter dinletisi. Sonrasında canlı bir ses… Eşim, konuyu anlattı.
Bayramdan sonra sorunu çözeceklerini söylediler. Yine beklemedeyiz, daha önce
olduğu gibi…
Odadan
çıktık. Salona girdim ki Atacan’a verdiğim silgi hemen girişte, yerde durmakta.
Çocuğa dönüp: “Bu silgiyi bir yere koy, demedim mi?” diye sordum.
O:
“Evet, dediğini yapıp yere koydum işte!” diyerek yanıtladı beni.
Sanırım
ustalara yetişmek düşüncesiyle atıvermiş silgiyi salona doğru.
Hazırcevaplığı
karşısında ne diyeceğimi şaşırdım. Gülümsedik eşimle. Onun gözleri parlamakta
ışıl ışıl. Ne denir ki böyle adama? Yatağının olmamasının yarattığı olumsuzluk
dağılıverdi, evimize bir bahar kokusu ve serinliği yayıldı birden.
Adil
Hacıömeroğlu
7
Ağustos 2019
atacan'a sevgi ve selam olsun. güzel günler görsün. neşesi, heyecanı hiç eksilmesin.
YanıtlaSilHocam Atacan’ ın yolu açık , hayat şansı bol olsun gerçekten aklıyla bilgisinden hazır cevaplılığı bizleri de düşündürüp neşelendiriyor.Ustalar işlerini ne zaman bitirdiler . Sağlıkla kullansın , nice aydınlık yarınlar görsün inşallah , hayallerinin gerçekleşmesi dileğiyle👏🍀🧿✍️📚🙏🏻🌺
YanıtlaSilBir çok meslek ustalarında yaşar olduk bugün yarın sorununu. Esnaflık zihniyeti neredeyse yok artık. Işler mi çok da zamanları yok; yoksa uğraşmak istemiyorlar mı küçük işlerle anlamadım.
YanıtlaSilAtacan' a da bayıldım doğrusu. Çok hoşuma gitti verdiği cevap 😊 kaleminiz var olsun 👏👏