TOPLUTAŞIM ARAÇLARINDA İNSAN SELİ

 

        İstanbul’da yaşayan biri olarak kent içi ulaşımında ağırlıklı olarak toplutaşım araçlarını kullanmaktayım. Bu yolla her yere, her buluşuma kolayca yetişebiliyorum. Özellikle raylı sistemi yeğleyerek ulaşımda karşılaşabileceğim birçok sıkıntıdan kurtulmaktayım. Raylı sistemin hızlı oluşu, ulaşımda kolaylık sağlamakta.

        Çalışma saatleri sırasında raylı taşıtlar, genellikle tenha. Ancak son günlerde tenhalık azaldı. Toplutaşım araçlarını yeğleyenlerin sayısı gözle görülür bir biçimde artmış durumda. Bunda az da olsa İstanbul’un günden güne artan nüfusunun payı az da olsa var.

        Özellikle Marmaray ve metrolar, yolculara önemli bir konfor sunmakta. Oturma olanağı bulduğunuzda rahat bir yolculuk yapıyorsunuz. Taşıtlar, genellikle sessiz. Gerçi görgü kurallarını hiçe sayarak telefonlarıyla bağıra bağıra konuşanlara sık sık rastlamaktayız. Bu konuşmaların çoğu gevezelik içerikli. Konuşmacılar özel yaşamlarına ortak etmekteler diğer yolcuları. Bu konuşmalar, yolcuların rahatını, yolculuğun sessizliğini bozmakta.

        Toplutaşım araçlarında kitap okuyanların sayısı ne yazık ki çok az. Kitap okuyan birini görünce sonsuz mutluluk duymaktayım. Bu taşıtlarda otursam da ayakta olsam da kitap okumaktayım. Kitap okuyunca yol kısalıyor, yolculuk keyifli oluyor.

        Akşamleyin iş çıkışlarında toplutaşım araçları ana baba günü. Binmek de inmek de çok zor. Binince ayakta durmak başka bir zorluk. En kötüsü de soluk alma güçlüğü… Son aylarda bu kalabalığın nedeni ne?

        Öncelikle akaryakıt zamları özel taşıtlarla işe gidip gelmeyi güçleştirmekte. Aynı bölgede ya da aynı işyerinde çalışan komşuların ulaşım giderlerini düşürmek için birlikte bir arabayla işe gitme alışkanlığı ülkemizde ne yazık ki yok! Arabalar, her hafta dönüşümlü olarak kullanılabilir. Böyle bir uygulama hem kişilerin hem de ülkemizin ekonomisine önemli bir katkı yapar. Tutumluluğun önemli bir yanı bu.

        Geçen yıllarda işten çıkan çalışanların çoğu, koşturarak toplutaşım araçlarına gitmezlerdi. Birkaç arkadaş, bir bardak çay ya da bir fincan kahve içerlerdi. Kimileri, akşam yemeği yerdi bazı arkadaşlarıyla buluşarak. Bu da toplutaşım araçlarında iş çıkışında insan sıkışıklığını önlerdi. Şimdi öyle mi?

        Kent merkezlerinde birkaç arkadaşın çay, kahve içip birkaç lokma atıştırması oldukça pahalı. Ekonomik sıkıntılarla daralmış aile bütçelerine bu iş çıkışı dinlenceleri, büyük ölçüde yük getirmekte. Her şey çok pahalı. Ancak gelirler çok düşük. İnsanlar, birçok alışkanlığından vazgeçmiş durumda. Bir yere oturup çay, kahve içmek bile insanlar için ayrıcalıklı bir durum. Bu, insanlar arasındaki sosyal ilişkileri de etkilemekte.

        Yeiçlerdeki pahalılık, insanların erkenden evlere kapanmasına neden olmakta. Bu da toplutaşım araçlarında olağanüstü kalabalıkları yaratıyor. İş yorgunluğu, ulaşım gerginliğiyle birleşince homurtular yükselmekte. Mutsuz eve dönüşler, işe gidişler olmakta.

        Toplutaşım araçlarında yaşlı, engelli, hamile, bebekli kadın ve hastalara yer verme geleneğini çoktan unuttuk. Sanal dünyanın mekanikliği, günlük yaşamın zorlukları, yaşadığımız kapitalist ilişkilerin getirdiği bencillik insancıl yönlerimizi törpülemekte hızla. Bu da toplumsal dayanışmamızı derinden sarsmakta.

        Türkiye, usçu çözümler üretmeli yaşam pahalılığına. Yurttaşlarının vahşi kapitalizmin çarkları arasında öğütülmesine izin vermemeli. Çalışma yaşamı, köleci bir anlayışla biçimlenmemeli. Neredeyse insanlar boğaz tokluğuna çalışmakta. Halkımız bunu hak etmiyor.

        Vahşi kapitalizmden vazgeçerek Atatürk’ün halkçı-devletçi sistemi ivedilikle uygulanmalı. Çünkü başka Türkiye yok!

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               13 Ekim 2022

       

       

2 yorum:

  1. Toplum, değerler sistemi etrafında bütünleşmiş, norm yapıcı insan topluluğudur. Değerler ve normlara savaş açmış neoliberalizm, insanları bir yandan sürekli daha kalabalık, daha büyük şehirlere hapsetmektedir. Toplumsallığın ve toplumdaşlığın olmadığı, birey sürülerinden oluşmuş kaba kalabalıklar; mega kent, kültür başkenti, taşı toprağı altın saçmalıklarıyla bu şehirlere esir edilmektedir. Sonuç; sağlığı, psikolojisi, maneviyatı, analitik ve özgür düşüncesi sakatlanmış insan kalabalıklarıdır.

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten yaşamı İstanbul'da olanlara direnç dilerim

    YanıtlaSil