Her
insanın yaşına, yaşadığı koşullara uygun olarak yapması gereken işleri ve
davranışları, gerçekleştirmek istediği düşünceleri, onun yüreğinde fırtına
koparan duyguları vardır.
Her
şey zamanında olmalı. Her davranışın, her duygunun yaşama geçirileceği bir
dönem vardır. Bunu “Vakitsiz öten horozun başını keserler.” atasözü çarpıcı bir
biçimde anlatır. Her sözün söyleneceği bir zaman ya da dönem vardır. Bir söz,
anlam ve değer bulduğu bir yerde, zamanda söylenmeli ki dinleyen bu sözün
verdiği iletiyi doğru algılayıp anlasın. Yani taş, gediğini konsun. Erken ya da
geç söylenecek bir sözün değeri olmaz. Çoğu kez zamansız söylenen söz, söyleyen
kişiye zarar verir. Uygun olmayan yer, zaman ve koşullarda usuna geleni söyleyen
kişi, çoğu zaman toplumdan dışlanıp cezalandırılır.
Bazı
kişileri, çoğu zaman duyguları yönetir. Hele insanoğlunun kimi dönemleri vardır
ki duyguları usuna egemen olur. Bu dönem, genellikle ergenlikle başlayan
gençlik dönemidir. Bu dönemde kişinin başında kavak yelleri eser. Gençliğin
deli kanının damarlarda dolaştığı bu dönemde, kişinin ülküleri, amaçları,
düşünüp yapmak istedikleri büyüklerine gerçek dışı gelir. Bir gencin
gerçekleşmeyecek şeyleri düşünmesi yaşı gereği çok olağan. Çünkü o, düşlerini
yaşama geçirecek yüksek bir ülkünün sahibidir. Her buluşun, her yeniliğin bir
düşü olmalı. Düş kurmadan yenilikler ortaya çıkmaz. Anne, baba ve diğer yakın
akrabalar; gençlere düşleri nedeniyle “uçarı” damgasını yapıştırırlar kendi
gençliklerini unutarak.
İnsanların
gençlik dönemi, dalgalı ve fırtınalı bir denizi andırır. Dalgalar, önüne kattığı
birçok yabancı maddeyi alıp kıyıya yığar. Böylece deniz, dalgaların gücüyle
temizlenir. Dalgalar, denizin sularını iyice karıştırır. Dalgalar kıyıya
vurdukça çakıl taşları kuma dönüşür. Kumu oluşturan, dalgaların gücü. Denizde
yaşayan canlılara gerekli olan kıyıdaki organik maddeler, dalgalarca suyun
içine çekilir. Fırtına diner, dalgalar görünmez olur. Zaman, dalgaların da zamanın
da ilacı olmuştur. Dingin deniz, insanın olgunluk dönemini andırır. Davranışlarda
taşkınlık yok! Her şey düşünüp taşınıp hesaba kitaba uygun yapılır. Ancak
denizin durulması için, önce dalgalanması gerek. Deniz, dalgalanmadan durulmaz.
İnsan da delikanlı olmadan olgunlaşamaz.
Ergenlikle
başlayan duygusal patlamalar, görülür kişide. Karşı cinse karşı olağanüstü bir
ilgi, yürek çarpıntısı söz konusudur. Gencin yüreğini dolduran duygular ılık
ılık akar eğnine. Akan duygular koca bir deniz olur, sığmaz içine. Deniz
taşmaya başlar coşkun akışlı, sık çağlayanlı bir ırmak gibi karşı cinse doğru.
Çoğu zaman bu coşkun ve sık çağlayanlı ırmak aktığı yeri sele çevirir.
Bunaltır, kimi zaman da boğar sevgili adayını. Çünkü ırmağın akışı coşkuludur,
kimi zaman taşkınlar oluşur. Bu taşkınları büyükler, gençlerin taşkınlıkları
olarak niteler. Coşkun bir duygu ırmağı akarken taşkınların oluşması doğal
değil mi?
Genç
erkekler, delikanlılık döneminde neredeyse günün her anında kızları düşünür. Bu
çağdaki kızlar da süslenip püslenir, erkeklere güzel görünmek için uğraş verir.
Her iki cinsin de delikanlılık döneminde bakışı, gülüşü, yürüyüşü, her türlü davranışı
değişir doğal akış gereğince. O uslu çocuk gitmiştir artık. Onun yerine
çatışmacı, beğenileri farklılaşan, büyüklerince uyumsuz damgası yiyen genç
birey gelmiştir artık. Çoğu anaatalar (ebeveynler), gençlerden sürekli
yakınırlar, onların uyumsuzluklarını öne çıkararak. Oysa ortada bir uyumsuzluk
yok! Olması gereken doğal bir gelişim var. Tıpkı baharda doğanın yeşermesi,
ağaçların çiçeklenmesi, dağlarda biriken karların eriyip sele dönüşmesi gibi.
Dayanç gösterirsek yeşeren doğa içgücümüzü, sevincimizi ve mutluluğumuzu
artıracak, çiçekler meyveye dönüşecek, sel suları toprağa can verecek. Bu doğal
değişimi engellemek ne denli yanlışsa genci doğal gelişimini baskılamak da o denli
yanlış ve olanaksız.
Gençleri
bırakalım yüreklerinden geldiği gibi sevip sevilsinler. Karşı cinse şiirler,
şarkılar yazıp söylesinler. Çünkü dalgalar durulduğunda şiiri, şarkıyı yazıp
söyleyecek zaman ve güç bulunamayacak. Bir genç erkeğin lise önlerinde kız
beklemesinden daha doğal ne var? Çünkü kız da düşlerini süsleyen kahramanının
beklemektedir apak bir at üzerinde. Dayanç gösterilirse her şey olağan akışında
gerçekleşir. Baskı kurarsak doğal olanı değiştirip felakete neden olunur.
Yaşı
kemale ermiş, torun torba sahibi olmuş kimi erkekleri görürüz gülünç giyimler
ve süslenmelerle çocukları, hatta torunları yaşındaki kızların peşinde
koşarlar. Çoğu zaman ayıplarız onları. Aynı biçimde oğlu ya da torunu yaşındaki
erkeklerle el ele dolaşan ninelere rastlarız sağda solda. Bu kişilere kimi zaman
acır, kimiz zaman da güleriz. Oysa onlara ne acımalı ne de gülmeli. Onlar,
gençliklerinde yapamadıkları davranışları türlü nedenlerle erteledikleri için
yaşululuklarında yaşama geçirmekteler. İnsanlar bazı duygularını baskılayabilir,
kimi davranışlarını erteleyebilir; ancak bunları yok edemez. Zamansız bir anda
bu duygu ve davranışlar ortaya çıkar gülünç görünmek, acınası duruma düşmek
pahasına.
Gençliğinde
lise önlerinde kız peşinde koşmayanları, saçı sakalı ağardığında kız peşinde görürsek
şaşırmayalım. Onlara sapık da demeyelim. Çünkü onlar, yıllardır baskılayarak
erteledikleri duygularını yaşıyorlar. Çünkü onların denizi yeni dalgalanıyor
zamansı bir biçimde.
Adil
Hacıömeroğlu
2
Kasım 2025