SURİYE YANARKEN

Tunus’ta başlayan yangın Libya, Mısır, Yemen, Bahreyn derken Suriye’yi de yakmaya başladı. Buradaki dış kışkırtmalı isyan ve iç çatışmaların en çok etkileyeceği ülke şüphesiz ki Türkiye’dir. Komşumuz Suriye’deki ateşin harareti bizi de ısıtırken alevler de camlarımızda yansımaya başladı.

Komşumuz sıkıntılı günler yaşarken bazı açıklamalar kafa karıştırıyor. RTE’nin 12 Haziran seçimlerinden sonra yaptığı balkon konuşmasındaki şu vurgusu dikkatlerden kaçtı sanırım. “İnanın bugün İstanbul kadar Saraybosna kazanmıştır; İzmir kadar Beyrut kazanmıştır; Ankara kadar Şam kazanmıştır; Diyarbakır kadar Ramallah, Nablus, Cenin, Batı Şeria, Kudüs, Gazze kazanmıştır. Bugün Türkiye kadar Orta Doğu, Kafkasya, Balkanlar, Avrupa kazanmıştır. Bugün, demokrasi kadar, özgürlük kadar, barış, adalet, istikrar kazanmıştır.” Bu sözlerle Ortadoğu’daki rolünün süreceğini ilan ediyor. Özellikle sıkıntılı bölgelere vurgu yapması dikkat çekici.

Suriye’deki yangının büyüdüğü son günlerde, Amerikan aylık haber dergisi Foreign Policy’in son sayısında 'Osmanlı Devleti'nin Dirilişi' başlıklı bir makale yayımlanması ilginçtir. Dergi “Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin, doksan yıldır Doğu’yu ‘gericilik’ Batı’yı ise ‘modernlik’ olarak algıladığını” öne sürüyor Foreign Policy. Bu nedenle de “Türkiye’nin yüzünü hep Avrupa'ya çevirdiğini” söylüyor Amerikan dergisi. Burada Türkiye’ye batı değerlerinden ve hedeflerinden vazgeç, Ortadoğu’ya bak deniyor. Ülkemize verilmek istenen rol açıkça ortaya konuyor.

“Bir zamanlar İstanbul'daki sultanlar tarafından yönetilen şimdiki Arap ülkelerinin, bu süreçte Türkiye'ye şüpheyle baktıklarını dikkat çeken dergi, Türkiye'nin son zamanlarda Arap ülkeleri ile geliştirdiği ilişkilerden sonra Arapların da Türkiye’ye bakış açısının olumlu yönde değiştiğini ifade etti.” Burada Türkiye’yi Osmanlı rüyalarıyla Ortadoğu bataklığına sürme çabası var.

RTE’nin balkon konuşmasından sonra Newsweek dergisinde Niall Ferguson imzasıyla yayımlanan yazıya göz atmakta yarar var. “Türkiye'nin gücünü göstermesiyle birlikte, yakında yeniden canlanmış bir Osmanlı İmparatorluğu ile karşı karşıya kalınabileceği” yazılıyor. Türkiye, müthiş bir Osmanlı gazıyla Ortadoğu’nun ateşine atılmak istenmekte. Bu tür yorumlar AKP’li liderlerin kendilerini sultan, vezir, Osmanlı paşası görmelerine neden olmakta. Böylesine bir tatlı rüya, uyanıncaya kadar sürer. Uyanınca da çok geç olur, atı alan Üsküdar’ı geçer.

Ferguson: “Açıkça görülüyor ki Erdoğan'ın arzusu, Türkiye'nin sadece agresif bir Müslüman değil, aynı zamanda bölgesel bir süper güç olduğu Atatürk öncesi döneme dönme yönünde” diyerek sözlerini sürdürüyor. Evet, Atatürk öncesi dönem… Ortadoğu’da başta İngiliz ajanları olmak üzere emperyalist casusların kol gezdiği bir bunalım dönemi. Sömürgecilerin, sınırlarını masa başında cetvelle çizerek oluşturdukları aşiretlere dayalı kukla devletçikler… İstanbul’da emperyalistlere boyun eğmiş bir sultan… Bu mudur özlenen?

Bu iki dergide özellikle vurgulan bir şey var. Osmanlı Devletini sadece Arap coğrafyasından ibaretmiş gibi göstermek. Neden mi? Çünkü küresel emperyalizmin ilgilendiği ve parçalamak istediği bölge burası olduğun için böyle bir algı yaratılıyor. Oysa Osmanlı Devleti, Viyana kapılarına dayanmış, Kafkasya’ya egemen olmuştu. Neden bunlar söylenmez.? Neden bu yeni Osmanlıcılara Kafkasya’da, Balkanlar’da, hatta Orta Avrupa’da rol verilmez? Çünkü amaç Osmanlı’nın diriltilmesi değil, Osmanlı rüyasıyla Türkiye’nin küresel sofralara yem edilmesi.

Her iki dergide de bir yalan göze çarpmakta. Türkiye’nin Atatürk’le Ortadoğu’ya kapılarını kapattığı safsatası. Ne yazık ki buna birçok siyasetçimiz de kanıyor. Defalarca yazdık, söyledik Sadabat Paktı’nın ne olduğunu öğrenmekte yarar var. Türkiye’nin Müslüman dünyasına sırtını dönmesi, ABD etkisiyle Menderes iktidarıyla başlar.

Newsweek’teki yazının bu bölümü nasıl bir tuzağa düşürülmek istendiğimizin açık göstergesidir. “Ancak yine de Erdoğan'a daha yakından bakmaya ihtiyacımız var. Çünkü Erdoğan'ın, Türkiye'yi, Kanuni Sultan Süleyman'ın hayran kalacağı şekilde dönüştürmeyi hayal ettiğinden şüphelenmek için iyi nedenler bulunmakta” diyor yazar. Bize, muhteşem hayaller kurun, diyorlar. Muhteşem hayallerin sonunda büyük yıkımlar da olabilir.

Suriye’deki karışıklıklar tüm hızıyla sürerken Hatay’daki mülteci kampını ABD’li aktris Angelina Jolie ziyaret etti. Hem de BM iyi niyet elçisi olarak. Daha önce Tunus’taki Libyalı mültecileri de ziyaret etmişti. Ardından Libya müdahalesi başladı. Hangi sorunlu bölgeye giderse ardından ABD’nin askeri müdahalesi geliyor. Demek ki Suriye’nin kalemi kırılmış. Dua edelim de Irak’ın kuzeyindeki PKK’lı mültecileri de ziyaret etmesin!

Adil Hacıömeroğlu
23 Haziran 2011
Not: 27 Haziran 2011 tarihli Ulus Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazılarımın tümünü http://adiladalet.blogspot.com’dan okuyabilirsiniz.

3 yorum:

  1. Aslında BOP Planının içinde Osmanlıya özendirilmesinin asıl amacı islam devletleri birliğini kurdurup Türkiye'yi de islam devletleri arasına sokmak gibi geliyor bana.Zira dinci ve ümmetçi partilerin vekil ve adaylarının söylemlerine bakılırsa bu çok çok dile getiriliyor.Türkiye'de bunu başarmak için şimdi Suriye ile savaşa sürüklemeye çalışıyorlar.Çünki Bayan Cilinton açıkca kışkırtıcı ifadelerle hiç yeri yokken bu konu değinmişken aynı söylemi A.Gül'den de dış basın söyleminden öğreniyoruz.Çünki Suriye ile girilecek savaşda ülkemiz ve Suriye ister istemez bölünme aşamasına gelir ama tam aksi de olabilir daha çok toprak kazanıp ülkemizi de genişletebiliriz.Zira Türkler savaşa kalktı mı önümüzde hiçbir engel tanımayız tek vucut olmasını biliriz.Sadece Angelina değil iyi niyet elçiliğini Büyük Şahımız Efendimiz Tayyip Bey de yapmaktadır.Gittiği tüm ortadoğu maşallah ayaklanmaya gidip iç harbe girdi.Köleleştirme politikası bir diktatörü yıkıp seçimle gelecek yeni değişik hep başka başka diktatörler getirmek.Melez ırktan yetiştirdiği diktatörler getirmek ABD patentli.Bence Rusya da dahil tüm ülkeler tehdit altındadır hatta Yunanistan bile.Müslümanlığın yanında ortodoks düşmanlığı da seziyorum.Zamanla göreceğiz teyakkuzda olmamız şart.

    YanıtlaSil
  2. Ağanın biri kışın sorun yaratan bazı ırgatların üstesinden gelebilmek için bir pehlivan yetiştirmiş.Bu pehlivanla iki üç dört kişi bile güreşse yine yenemiyorlarmış..Yorgun argın düşen ırgatlar sessiz sedasız ağanın tüm isteklerini yapar olmuşlar..Irgatlardan istediğini elde eden ağaya pehlivan masraflı gelmeye baslamış.Kurtulmak lazım bundan ama nasıl?Sonunda onu bir boğa ile güreştirmeye ikna etmiş.Boğa bu pehlivanı bir hamlede öldürmüş.
    Pehlivan olmamak gerekir.pehlivanlık teklifine hemen atlamamk lazım..

    YanıtlaSil
  3. Bu konuda bu adamcağıza ne söyleseniz anlayamayacaktır. Benim bir tek önerim olabilir ona . Metal Fırtınayı alsın okusun. Hala varsa piyasada. Sağlıklar. ADNAN YİĞİTER

    YanıtlaSil