DÜŞÜNCE NAMUSU


Düşünce namusu sözü, son yıllarda çoğu kişilerce unutulsa da önemli bir kavram. Her düşüncenin ilkeleri var. Bu ilkeler, o düşünceyi savunanların yaşam biçimini belirler. Kişi, benimseyip savunduğu düşüncenin zarar görmemesi için olağanüstü bir çaba gösterir. Düşüncesinin zarar görmemesi için göğsünü siper eder. Kendisinin zarar görmesine ses çıkarmaz, ancak düşüncesine leke sürülmesini asla kabul etmez. İşte bu, düşünce namusudur.

İnsan, düşüncesiyle var olur. Düşünceyi benimseyip içselleştiren kişi, toplumsal bir ülkünün özverili adamıdır. Ülküsünü gerçekleştirmek için hac yolundaki topal karınca gibidir. Zorluklar yaşasa da yalnız kalsa da baskılara uğrasa da aşılmaz gibi görünen engellerle karşılaşsa da amaca ulaşmak için tuttuğu yoldan vazgeçmez. Çünkü onun düşünce, ülkü yolculuğu namusudur.

Düşünce, ülküyle birleştiğinde ekmek kadar değerli, su gibi yaşamsal olur. İnsan yemeden, içmeden yaşayamaz. Düşüncesiyle dünyayı değiştirerek yaşanılabilir, insanca bir düzenin özlemi içindeki ülkücü kişi; düşüncelerini savunmayı ekmek kadar önemli tutar kendisi için. O, yaşayacaksa düşünceleri uğruna yaşamalı. Düşüncesi olmadığında, usunu kullanmadığında, toplumsal amaçlar uğruna savaşmadığında kendini yararsız bir varlık olarak görür. Bu yararsız varlık olma durumu, ölmekten beter. Zaten bir düşünceyi benimsemiş kişi, onu ölümü pahasına savunur. Onun düşüncesini savunma yürekliliği, düşüncesinin doğruluğuna olan inancından kaynaklanır.

Düşünce adamı, savunduğu ilkelerden, amaçtan ödün vermez. Ödün vermemek demek, uzlaşmaz olmayı gerektirmez. Onun uzlaştığı nokta, toplumsal çıkarlardır. Kişisel çıkar peşinde koşmak, onun için düşünülemez bir şey. Toplumun çıkarı söz konusu olduğunda akan sular durur. Bu konuda özveri, doruğa çıkar. Zaten düşünce adamının en belirgin özelliği, özverili olması değil mi?

Özverili düşünce adamı, dünya malına tamah etmez. Onun için varsıllık, mal ya da paranın çokluğu değil; düşüncenin sağlamlığı ve ülküsünün yüceliğidir. Bulunduğu konumu, orunu, olanakları kullanarak ya da yasal boşluklardan yararlanarak kişilerin cebine elini uzatmak, toplumun ortak çıkarlarını kendisi için arpalık görmek söz konusu bile olmaz. Çünkü böyle bir durum, hem düşüncesine hem de insanlığa ihanet olur. Onun düşüncesi, ülküsü berrak bir sudur; onun çöple kirlenmesini usundan geçirmez, buna izin de vermez. Kirlenen düşünce, yozlaşır. Yozlaşan düşünce, çürüyüp kokuşur.

Düşünce adamının en büyük kutsallarından biri vatanı. Bilir ki vatan olmasa kendi de olmaz. Vatanı yoksa düşünceleri, ülküleri, sevdikleri, uğruna savaşacağı hiçbir şey de yok! Yokluğun içinde varlık zor bulunur bir şey. Vatan varken onu savunmak gerek, hem de can ve kan pahasına. Vatanın olmadığı yerde, ekmek ve namus olur mu?

Günümüz insanının çoğuna şöyle bir bakıyorum. Ne uğruna savaşacağı sağlam bir düşüncesi ne bir ülküsü ne de ilkeleri var. Bunlar olmayınca da düşünce namusu buharlaşıp uçuyor kişinin eğninden. Tinsiz yığınlar durumuna geliyor insanlar. Sözde ülküler ya da düşünceler; başkalarını kandırmak, insanların gözünü boyamak, kamu malına el uzatmak, yaptığı aktöre dışı işleri örtmek, kendi çıkarı için toplumun yok olması pahasına çabalamak, toplumsal çürümeyi artırmak, kendi yozlaşmasını fark ettirmemek için kullanılmakta. Anlaşılacağı üzere onun düşünce ve ülküsü göstermeliktir.

Bir düşünce, ülkü sahibi olmak; kişisel ve toplumsal bir aktörenin oluşmasını sağlar. Aktöreli biri; düşüncesi, ülküsü için savaşır. Aktöresiz ise düşünceyi, ülküyü yozlaştırarak kendi çıkarı için kullanır. Bu nedenle toplumsal savaşımın temelini vatan, ekmek ve namus oluşturur. Bir toplumu oluşturan bireyler; bu üç ilkeden, değerden şaşmadan hem insanlık hem de yurttaşlık görevini yapmalı. Çünkü vatan, ekmek ve namustan ötesi yok!

Not: Konuyla ilişkili olması nedeniyle aşağıdaki yazı okunabilir:

Sakız Gibi Adamlar https://adiladalet.blogspot.com/2023/04/sakiz-gibi-adamlar.html

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       18 Nisan 2025

2 yorum:

  1. Kalemine Efendi Kalan , Adil öğretmenim,

    Düşünce adamı kişisel çıkarlarını bir kenara bırakarak toplumsal çıkarları ön planda tutar. Bu tutum, onun özverili ve ilkelerinden ödün vermeyen bir karaktere sahip olmasını sağlar.
    Düşünce, yozlaştığında toplumsal çürümeyi artırır ve bireyin kişisel çıkarları için kullanılabilir hale gelir. Bu durum, düşüncenin ve ülkünün değerini zedeler.
    Toplumun temel ilkeleri olarak vatan, ekmek ve namus; bireylerin insanlık ve yurttaşlık görevlerini yerine getirmesinde rehberlik eder. Bu üç değer, toplumsal savaşımın temelini oluşturur.İnsan olanın hayatta , iz bırakıp vatanı ,ülküsü için savaşır..Usunuza, ellerinize ,yüreğinize sağlık👏👏Var olunuz🙏🏻Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil
  2. Adil hocamın bu güzel yazısına farklı açılardan, farklı perspektiflerden bakararak, farklı yorumlarda bulunmak isterim.

    Biz insan türü olarak homo sapiens sapiens olarak, diğer canlı türlerinden ayıran en temel özellik; düşünmektir.
    Pekii düşünme nasıl bir şey?
    Bir akıl var, bir beyin var, bir zihin var.
    Akıl, insanlarda bir potansiyel olarak var, fakat aklı kullanabilmek, düşünce veya düşünceler üretebilmek farklı bir şey!
    Düşünmenin üzerine düşünebilme ise çok daha farklı katmanlarda ve derinlikte olan bir şeydir.

    Düşünme, bir yolculuktur; öğrenme, özümseme; daima dinamik ve hareket halinde...

    Her ne düşünce stabil, durağan ise, orada yaşam yoktur, canlılık yoktur; ölüm vardır.
    İnsanın düşüncesi sadece zihniyle olmaz, canıyla olur.
    Yani burada beden, çevre, etkileşim ve bütün kültürel değerler devreye girer.
    Üstelik sadece bilinçle değil, kabul edenler için ; büyük çoğunluğu bilinç dışıyla birlikte.
    Çok katmanlıdır, çok parametrelere bağlıdır.

    Düşünceyle dans etmek, başka bir boyut ve başka bir durumdur ; lezzettir, keyiftir, mutluluktur.

    YanıtlaSil